Yunus Hocamız yine yollara düşmüş… Bangladeş demiş; Kalküta demiş ve etekleri mücevherler ile dönmüş gelmiş… Oralarda gördüklerini, duyduklarını bizlere aktarıyor. Daha önce duyup kısaca bahsettiğim bir öğretmenin kendi kaleminden serüvenini bize okudu… Bizzat görüştüğü bu hanımefendinin yazdığı mektuptan aktarmalarla sizlere meseleyi intikal ettirmeye çalışacağım:
Değerli Yunus Ağabeyim, sizlere kendimden bahsederek Türkiye’de eğitim hizmetlerini başlatan ağabey ve ablalara hem teşekkür etmek, hem dualarını almak hem de helallik istiyorum.
Ben puta tapan bir ailenin iki kızından küçük olanı; ışık ve nur mânasına gelen Jyotika (Cyotika)’yım. Babam asker, annem ise ev hanımı. Babam, ablamdan sonra en azından benim erkek olarak doğmamı arzu etmiş. Ben de kız olunca zavallı babacığım üzülmüş… Çünkü bizim geleneğimize göre evlilik çağına gelen kız ailesi, erkek tarafına dünürcü gider ve erkek tarafına, aileyi ekonomik olarak yıkan bir başlık verir.
Babam, ablamla benim İYİ BİR EĞİTİM alabilmemiz için çok çalıştı. Bizi 5.000 öğrencili Fransız Kız Lisesi’ne gönderdi. Bu okullarda, devlet okullarına göre daha kaliteli eğitim veriliyordu. Ekonomik durumu iyi olanlar ve bürokrat kesimi, eğitimi İngilizce olan, disipline önem veren ve üniversiteyi bitirince devlet kademelerinde daha kolay işe alınmaya vesile olan bu okulları tercih ediyorlardı.
Okulumu ve öğretmenlerimi çok seviyordum. Öğretmenlerim de beni seviyor ve benimle ilgileniyorlardı. Okulda her şeyi sorgulayan bir öğrenciydim. O yaşımda kendi inançlarımla ilgili bir sürü soru kafama takılıyordu. Ama kendi kendime mantıklı cevaplar bulamıyordum. Bu yüzden daha o yaşta kendi dinimi seçtim. Bu seçimde okuldaki bazı öğretmenlerin tesiri büyük oldu. Hıristiyan olduktan sonra rüyalarıma Hz. İsa giriyordu ve âdeta karanlık gecemde gündüzüm oluyordu. Beraberliğimiz, tek bir rüya ile sınırlı kalmadı. Her başım sıkıştığında rüyama giriyor, başımı okşuyor, hâlimi hatırımı soruyordu. Uyandığımda müthiş bir mutluluk duyuyordum…
Ablam ile ikimiz, Fransız lisesini çok iyi derecelerle bitirdik. İkimiz de eğitim fakültesine gittik. Bir kız için en ideal meslek öğretmenlikti. Babamız da bizim öğretmen olmamızı istiyordu. Sonunda önce ablam, sonra da ben öğretmen olmuştuk.
Öğretmen olmuştum olmasına da ama nerede görev yapacaktım? Hangi okula gitmeliydim? Benden önce öğretmen olan ablam bir okulda öğretmenliğe başlamıştı. Belki abla-kız kardeş aynı okulda öğretmenlik yaparız diye düşünüyordum ama onun bulunduğu okulda kontenjan dolu olduğu için bu mümkün olmamıştı.
Öğretmenlik için okul aradığım bir dönemde Hz. İsa Efendimiz, bir gün yine rüyamı şereflendirdi. Yine başımı okşayıp “Bundan sonra ben seni yeni bir Efendi’ye emanet ediyorum.” dedi ve gitti…
Ondan sonra rüyalar bir müddet kesildi. Sıkıntılı bir dönem başladı. Ne yapacağımı şaşırdım. Kendimi yetim gibi hissediyordum. Bir müddet sonra bir rüya gördüm ve yeni Efendi’m ile tanıştım. O da Hz. İsa gibi başımı okşayıp halimi hatırımı sordu… Ama ben bir mâna veremiyordum. Hz. İsa neredeydi? Bu zât kimdi? Kafamda bir yığın soru vardı.
Bir sabah gazeteleri karıştırırken bir ilân gördüm. Öğretmen arıyorlardı. Tam bana göre idi. Özgeçmişimi göndermem gerekiyordu. Ben de gönderdim… Pek ümidim yoktu ama, ilk turu geçmiştim, ön görüşme için okula çağırıyorlardı… Hazırlanıp mülakata gittim….
Bir sonraki yazımda inşallah Cyotika’nın mektubundan devam ederiz.