Risale-i Nur’un Lâhika Mektupları’ndaki bazı ifadeler üzerinde bugünlerin gözlüğünü takıp yeniden düşünmeliyiz:
“Elhâsıl: Ya bu adam tam divanedir ki, bu derece dehşetli dünya işlerine karşı lakayt kalıyor; veyahut bu vatanın bu milletin en büyük bir saadetine ihlas ile çalışmak için, hiçbir şeye tenezzül etmez ve ehemmiyet vermez. Öyleyse bunu tâciz ve tazyik etmek, vatan ve millete ve asâyişe bir nevi ihanettir. Onun hakkında bu çeşit evham etmek, bir divaneliktir.”
“Risale-i Nur’un inkârı kâbil olmayan bir kerametidir ki; yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer Risale ve mektuplarımda ve binler şâkirtlerinde hiçbir cereyanı hiçbir cemiyet ile, dâhilî; ve hârici hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alâka, dokuz ay tedkikâtta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu hârika vaziyeti versin. Bir tek adamın birkaç senedeki mahrem sırları meydana çıksa, elbette onu mesul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki, ‘Pek hârika ve mağlup olmaz bir dehâ bu işi çeviriyor’ veya diyeceksiniz: ‘Gayet inayetkârâne İlahî; bir muhafazadır.’ Elbette böyle bir deha ile savaşmak hatadır, millete ve vatana büyük bir zarardır. Böyle İlâhi bir muhafaza ve Rabbanî; inayete karşı gelmek, firavunca bir temerrüttür.”
“Ey bu millet ve vatanı seven kardeşler! Evet, o münafıkların dedikleri gibi, nüfuz var. Fakat benim değil, belki Risale-i Nur’undur. O kırılmaz; ona iliştikçe kuvvetleşir. Millet ve vatan aleyhinde hiçbir vakit kullanılmamış, kullanılmaz ve kullanılamaz. İki adliye, on sene fasılayla şiddetli ve hiddetli yirmi senelik evrakını tetkikat neticesinde bir hakiki sebep cezamıza bulması bu davaya çürütülmez bir şâhittir.”
“Kardeşlerim, hiç merak etmeyiniz. Katî; kanaatim geldi, bizler bir inayet altında, gayet ehemmiyetli bir hizmette, irademiz ve iktidarımız hâricinde gaybî; bir el tarafından istihdam ediliyoruz. Çok defa ‘Olur ki, hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur.’ (Bakara Sûresi, 2/216) sırrına mazhar oluyoruz. Bu çalışmada zahmet pek az, ücret pek çok…”
“(Siyasetten) bu alakasızlık ve sakınmanın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlas bizi men ediyor. Çünkü bu gaflet zamanında, bilhassa tarafgirce, düşünceler sahibi, her şeyi kendi mesleğine âlet ederek, hatta dinimi ve uhrevî; hareketlerini de, o dünyevî; mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. Halbuki, imanî; hakikatler ve kudsî; nur hizmeti, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz. Allah’ın rızasından başka bir gayesi olamaz. Halbuki, şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengâmında bu ihlas sırrını muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, İlâhî; inayet ve muvaffakıyete dayanacaktır.”
“Katiyen şek ve şüphemiz kalmadı ki, bu hizmetimizin neticesi olan Risale-i Nur’un serbestiyetini, değil yalnız biz ve bu Anadolu ve İslâm âlemi alkışlıyor, takdir ediyor; belki kâinat memnun olup, cevv-i semâ, feza-yı âlem alkışlıyor…”
İşte kökü ve temeli böyle bir hizmet geleneğine bağlı ve kıyamete ayarlı bir iman ve Kur’an hizmetindeyiz. Arş-ı Âzam’a bağlı Kur’an’ın, günümüze bakan tefsirlerinin kudsî; programını günümüz şartlarına göre hayata geçirme gayretlerinin hasbel kader içinde bulunuyoruz. Cennet ucuz, Cehennem de lüzumsuz olmadığı gibi, böyle bir konumun hakkını vermek de elbette sıradan sıkıntılarla olmaz. Elemeleri, imtihanları, hele hele finalleri de ona göre olacaktır. Cenab-ı Hak, bizleri muvaffak kılsın…