Tuzcu Cahit ağabeyi 1960’lı yılların başında tanıdım. Bilhassa Mustafa Birlik ağabeyin İzmir’de Patlıcanlı yokuştaki evindeki derslere, Ahmet Feyzi Kul ağabeyle gelirlerdi. Hocaefendi İzmir’e geldikten sonra Hocaefendi’den hiç ayrılmadı.
Benim bildiğim kadarı ile bütün vaaz ve sohbetleri teybi ile kaydedip tespit etmiştir. Biz Çiğli’ye sohbete gittiğimizde onun tuz fabrikasına uğrardık. Plânını ve sistemini bizzat kendisinin hazırladığı bir fabrika idi burası… Kestane pazarı Camii’ne ve yanında İmam Hatip Yurdu’na geldiği gibi, üç sene devam eden Buca-Kaynaklar arasındaki yaz kamplarına da gelir giderdi. Daha sonra İstanbul’daki Sema Video çalışmalarının başında bulundu. ‘Tabiatın Gür Solukları’ gibi çalışmalarında beraber çalıştık. Çağrı filminin Arapça versiyonunu alt yazı çalışmalarını beraber yaptık.
31 Mart 1971’de Karşıyaka’da sohbet sırasındaki polis baskınında beraberdik. Karakolda bir gecelik gözaltından sonra onu bırakıp bizi tutukladılar. Sivil mahkeme sıkıyönetime geçince 54 kişilik mahkemede bizimle bir yargılandı. 1980’de 12 Eylül’de de bizim gibi Cahit ağabeyi de içeri aldılar. 1985’te (tarih olarak yanılmıyorsam) Çamlıca Yurdu’nun üstündeki caminin çinilerini almak için Ali Kervancı, Ali Rıza Tanrısever, ben ve Cahit ağabeyle beraber İstanbul’dan Kütahya’ya gittik. Yolda Üstad’ın ziyaretine gidişlerini anlattı. Giderken Denizli’ye uğramışlar. Eskiden bir ağabey “Üstad’a uğrayınca bir de şu Kıbrıs meselesi ne olacak sor?” demiş. Cahit ağabey “Nasıl sorayım?” deyince “Sen sadece kalbinden geçir Üstad sana cevap verir.” demiş. Ziyaret sırasında Üstad beraber gittikleri bir ağabeye bir şeyler söylerken Cahit ağabey soruyu kalbinden geçirmiş. Üstad hemen öbürü ile konuşmasını kesip Cahit ağabeye dönmüş ve “Kıbrıs’ın tamamı bizim olacak.” demiş.
Aslında Cahit ağabey Üstad’ın konuşmalarını kaydedeyim diye teyp almış ama bir türlü muvaffak olamamış. Üstad sözlerinin ve sesinin teybe alınmasını istemiyormuş. Daha sonra İzmir’e vaaza gelen Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi ve Yaşar Tunagür Hocefendilerin vaazlarını hep kaydetmiş ve başkalarına dinletmek için gayret etmiş. Ama Üstad hazretleri hakkındaki büyük arzusu Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerini kaçırmadan alması hakkında gerçekleşmiş. Ahmet Feyzi ağabeyi Hocaefendi’nin vaazına getirmek, Kestane pazarı Yurdu’ndaki müdür odasında tanıştırmak da Cahit ağabeye nasip olmuş. Ahmet Feyzi ağabey daha sonra Cahit ağabeye, “Dediğin kadar varmış, gerçekten çok farklı bir vaiz.” demiş. İzmir’in askerî; hastaneye ve Nokta Durağı’na yakın Çeşme Dershanesi’nin olduğu evin orta katında Cahit ağabey ailesi ile kalırlardı. Hocaefendi de alt katında kalıyordu. Mehmet Küçük, Şükrü Hoca ve diğer arkadaşlarla beraber biz de kalıyorduk. Daha sonra Cahit ağabey alt kata Hocaefendi orta kata çıktı. Ahmet Feyzi Kul ağabeyin kendinden küçük olan kardeşi Mehmet Kul ağabey Cahit ağabeyi çok severdi. Hiç evlenmediği için çoluk çocuğu yoktu. Hasta olunca Cahit ağabeyin evinde kaldı. Vefatından sonra Cahit ağabeyin oğlu Fethullah rüyasında Mehmet Kul ağabeyi görüyor. Ona “Hocaefendi beni bu sıkıntı ve azaptan kurtarsın.” diyor. Çünkü mallarının ve mirasının bir kısmını hizmete vakfetmiş. Ama bunların herhalde resmiyetleri tahakkuk ettirilmediğinden hizmetin vakfına intikal ettirilmemiş. Sonra bunlar düzeltildi. Mehmet Kul ağabey çok nezih ve dikkatli yaşayan bir Risale-i Nur talebesi idi. O da ağabeyi Ahmet Feyzi Kul gibi İzmir Ortaklar Çamlık köyündeki aile mezarlığına gömüldü. Daha sonra Hüseyin Cağdir vs. ağabeyler gibi Cahit ağabey de vefat edince onların yanına defnedildi.
Cahit ağabey hasta olmadan önce Hocaefendi’ye gidip “Rüyada beni Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sarılıp kucakladı.” diyor. Hocaefendi de içinden “Nasıl bir imtihan ola ki” diye geçiriyor. Mesele kanser olunca anlaşılıyor. Efendimiz, (sas) bela sıkıntı gelmeden önce teselli veriyor.
Hocaefendi’nin vaaz ve konuşmalarını Cahit ağabeyden sonra en çok takip edip teybe kaydeden kişi Gürbüz Dönmez Paşa ağabeyin babası, Mehmet Dönmez’dir. Bir gün ABD’den Hocaefendi İzmir’e Barbaros Kocatürk’e telefon ederek, “Duydunuz mu? Bugün İzmir’de vefat eden birisi var mı? Bana bugün İzmir’de bir Kutub’un vefat ettiğini söylediler.” diyor. Barbaros Bey araştırınca Mehmet Dönmez olduğunu tespit ediyor. Allahu âlem o irşad edici nasihat ve vaazların herkesin ulaşması için gayret ettiğinden bunu sırf Allah rızası için halisane yaptığından bir kutupluk rütbesi verilmiş. Ümit ediyorum ki Cahit ağabeye de böyle bir rütbe verilmiştir. O da ayni niyetle gayret ederdi.
Hocaefendi, son sohbetlerinden birisinde Hacı Kemal ve Cahit Bey benim gerçek dostlarım oldukları için vefatlarından sonra bile çok vefalı davranıyorlar ve devamlı rüyalarıma giriyorlar diyor.
Tuzcu Cahit ağabeyi 1960’lı yılların başında tanıdım. Bilhassa Mustafa Birlik ağabeyin İzmir’de Patlıcanlı yokuştaki evindeki derslere, Ahmet Feyzi Kul ağabeyle gelirlerdi. Hocaefendi İzmir’e geldikten sonra Hocaefendi’den hiç ayrılmadı.
Benim bildiğim kadarı ile bütün vaaz ve sohbetleri teybi ile kaydedip tespit etmiştir. Biz Çiğli’ye sohbete gittiğimizde onun tuz fabrikasına uğrardık. Plânını ve sistemini bizzat kendisinin hazırladığı bir fabrika idi burası… Kestane pazarı Camii’ne ve yanında İmam Hatip Yurdu’na geldiği gibi, üç sene devam eden Buca-Kaynaklar arasındaki yaz kamplarına da gelir giderdi. Daha sonra İstanbul’daki Sema Video çalışmalarının başında bulundu. ‘Tabiatın Gür Solukları’ gibi çalışmalarında beraber çalıştık. Çağrı filminin Arapça versiyonunu alt yazı çalışmalarını beraber yaptık.
31 Mart 1971’de Karşıyaka’da sohbet sırasındaki polis baskınında beraberdik. Karakolda bir gecelik gözaltından sonra onu bırakıp bizi tutukladılar. Sivil mahkeme sıkıyönetime geçince 54 kişilik mahkemede bizimle bir yargılandı. 1980’de 12 Eylül’de de bizim gibi Cahit ağabeyi de içeri aldılar. 1985’te (tarih olarak yanılmıyorsam) Çamlıca Yurdu’nun üstündeki caminin çinilerini almak için Ali Kervancı, Ali Rıza Tanrısever, ben ve Cahit ağabeyle beraber İstanbul’dan Kütahya’ya gittik. Yolda Üstad’ın ziyaretine gidişlerini anlattı. Giderken Denizli’ye uğramışlar. Eskiden bir ağabey “Üstad’a uğrayınca bir de şu Kıbrıs meselesi ne olacak sor?” demiş. Cahit ağabey “Nasıl sorayım?” deyince “Sen sadece kalbinden geçir Üstad sana cevap verir.” demiş. Ziyaret sırasında Üstad beraber gittikleri bir ağabeye bir şeyler söylerken Cahit ağabey soruyu kalbinden geçirmiş. Üstad hemen öbürü ile konuşmasını kesip Cahit ağabeye dönmüş ve “Kıbrıs’ın tamamı bizim olacak.” demiş.
Aslında Cahit ağabey Üstad’ın konuşmalarını kaydedeyim diye teyp almış ama bir türlü muvaffak olamamış. Üstad sözlerinin ve sesinin teybe alınmasını istemiyormuş. Daha sonra İzmir’e vaaza gelen Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi ve Yaşar Tunagür Hocefendilerin vaazlarını hep kaydetmiş ve başkalarına dinletmek için gayret etmiş. Ama Üstad hazretleri hakkındaki büyük arzusu Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerini kaçırmadan alması hakkında gerçekleşmiş. Ahmet Feyzi ağabeyi Hocaefendi’nin vaazına getirmek, Kestane pazarı Yurdu’ndaki müdür odasında tanıştırmak da Cahit ağabeye nasip olmuş. Ahmet Feyzi ağabey daha sonra Cahit ağabeye, “Dediğin kadar varmış, gerçekten çok farklı bir vaiz.” demiş. İzmir’in askerî; hastaneye ve Nokta Durağı’na yakın Çeşme Dershanesi’nin olduğu evin orta katında Cahit ağabey ailesi ile kalırlardı. Hocaefendi de alt katında kalıyordu. Mehmet Küçük, Şükrü Hoca ve diğer arkadaşlarla beraber biz de kalıyorduk. Daha sonra Cahit ağabey alt kata Hocaefendi orta kata çıktı. Ahmet Feyzi Kul ağabeyin kendinden küçük olan kardeşi Mehmet Kul ağabey Cahit ağabeyi çok severdi. Hiç evlenmediği için çoluk çocuğu yoktu. Hasta olunca Cahit ağabeyin evinde kaldı. Vefatından sonra Cahit ağabeyin oğlu Fethullah rüyasında Mehmet Kul ağabeyi görüyor. Ona “Hocaefendi beni bu sıkıntı ve azaptan kurtarsın.” diyor. Çünkü mallarının ve mirasının bir kısmını hizmete vakfetmiş. Ama bunların herhalde resmiyetleri tahakkuk ettirilmediğinden hizmetin vakfına intikal ettirilmemiş. Sonra bunlar düzeltildi. Mehmet Kul ağabey çok nezih ve dikkatli yaşayan bir Risale-i Nur talebesi idi. O da ağabeyi Ahmet Feyzi Kul gibi İzmir Ortaklar Çamlık köyündeki aile mezarlığına gömüldü. Daha sonra Hüseyin Cağdir vs. ağabeyler gibi Cahit ağabey de vefat edince onların yanına defnedildi.
Cahit ağabey hasta olmadan önce Hocaefendi’ye gidip “Rüyada beni Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sarılıp kucakladı.” diyor. Hocaefendi de içinden “Nasıl bir imtihan ola ki” diye geçiriyor. Mesele kanser olunca anlaşılıyor. Efendimiz, (sas) bela sıkıntı gelmeden önce teselli veriyor.
Hocaefendi’nin vaaz ve konuşmalarını Cahit ağabeyden sonra en çok takip edip teybe kaydeden kişi Gürbüz Dönmez Paşa ağabeyin babası, Mehmet Dönmez’dir. Bir gün ABD’den Hocaefendi İzmir’e Barbaros Kocatürk’e telefon ederek, “Duydunuz mu? Bugün İzmir’de vefat eden birisi var mı? Bana bugün İzmir’de bir Kutub’un vefat ettiğini söylediler.” diyor. Barbaros Bey araştırınca Mehmet Dönmez olduğunu tespit ediyor. Allahu âlem o irşad edici nasihat ve vaazların herkesin ulaşması için gayret ettiğinden bunu sırf Allah rızası için halisane yaptığından bir kutupluk rütbesi verilmiş. Ümit ediyorum ki Cahit ağabeye de böyle bir rütbe verilmiştir. O da ayni niyetle gayret ederdi.
Hocaefendi, son sohbetlerinden birisinde Hacı Kemal ve Cahit Bey benim gerçek dostlarım oldukları için vefatlarından sonra bile çok vefalı davranıyorlar ve devamlı rüyalarıma giriyorlar diyor.
Tuzcu Cahit ağabeyi 1960’lı yılların başında tanıdım. Bilhassa Mustafa Birlik ağabeyin İzmir’de Patlıcanlı yokuştaki evindeki derslere, Ahmet Feyzi Kul ağabeyle gelirlerdi. Hocaefendi İzmir’e geldikten sonra Hocaefendi’den hiç ayrılmadı.
Benim bildiğim kadarı ile bütün vaaz ve sohbetleri teybi ile kaydedip tespit etmiştir. Biz Çiğli’ye sohbete gittiğimizde onun tuz fabrikasına uğrardık. Plânını ve sistemini bizzat kendisinin hazırladığı bir fabrika idi burası… Kestane pazarı Camii’ne ve yanında İmam Hatip Yurdu’na geldiği gibi, üç sene devam eden Buca-Kaynaklar arasındaki yaz kamplarına da gelir giderdi. Daha sonra İstanbul’daki Sema Video çalışmalarının başında bulundu. ‘Tabiatın Gür Solukları’ gibi çalışmalarında beraber çalıştık. Çağrı filminin Arapça versiyonunu alt yazı çalışmalarını beraber yaptık.
31 Mart 1971’de Karşıyaka’da sohbet sırasındaki polis baskınında beraberdik. Karakolda bir gecelik gözaltından sonra onu bırakıp bizi tutukladılar. Sivil mahkeme sıkıyönetime geçince 54 kişilik mahkemede bizimle bir yargılandı. 1980’de 12 Eylül’de de bizim gibi Cahit ağabeyi de içeri aldılar. 1985’te (tarih olarak yanılmıyorsam) Çamlıca Yurdu’nun üstündeki caminin çinilerini almak için Ali Kervancı, Ali Rıza Tanrısever, ben ve Cahit ağabeyle beraber İstanbul’dan Kütahya’ya gittik. Yolda Üstad’ın ziyaretine gidişlerini anlattı. Giderken Denizli’ye uğramışlar. Eskiden bir ağabey “Üstad’a uğrayınca bir de şu Kıbrıs meselesi ne olacak sor?” demiş. Cahit ağabey “Nasıl sorayım?” deyince “Sen sadece kalbinden geçir Üstad sana cevap verir.” demiş. Ziyaret sırasında Üstad beraber gittikleri bir ağabeye bir şeyler söylerken Cahit ağabey soruyu kalbinden geçirmiş. Üstad hemen öbürü ile konuşmasını kesip Cahit ağabeye dönmüş ve “Kıbrıs’ın tamamı bizim olacak.” demiş.
Aslında Cahit ağabey Üstad’ın konuşmalarını kaydedeyim diye teyp almış ama bir türlü muvaffak olamamış. Üstad sözlerinin ve sesinin teybe alınmasını istemiyormuş. Daha sonra İzmir’e vaaza gelen Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi ve Yaşar Tunagür Hocefendilerin vaazlarını hep kaydetmiş ve başkalarına dinletmek için gayret etmiş. Ama Üstad hazretleri hakkındaki büyük arzusu Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerini kaçırmadan alması hakkında gerçekleşmiş. Ahmet Feyzi ağabeyi Hocaefendi’nin vaazına getirmek, Kestane pazarı Yurdu’ndaki müdür odasında tanıştırmak da Cahit ağabeye nasip olmuş. Ahmet Feyzi ağabey daha sonra Cahit ağabeye, “Dediğin kadar varmış, gerçekten çok farklı bir vaiz.” demiş. İzmir’in askerî; hastaneye ve Nokta Durağı’na yakın Çeşme Dershanesi’nin olduğu evin orta katında Cahit ağabey ailesi ile kalırlardı. Hocaefendi de alt katında kalıyordu. Mehmet Küçük, Şükrü Hoca ve diğer arkadaşlarla beraber biz de kalıyorduk. Daha sonra Cahit ağabey alt kata Hocaefendi orta kata çıktı. Ahmet Feyzi Kul ağabeyin kendinden küçük olan kardeşi Mehmet Kul ağabey Cahit ağabeyi çok severdi. Hiç evlenmediği için çoluk çocuğu yoktu. Hasta olunca Cahit ağabeyin evinde kaldı. Vefatından sonra Cahit ağabeyin oğlu Fethullah rüyasında Mehmet Kul ağabeyi görüyor. Ona “Hocaefendi beni bu sıkıntı ve azaptan kurtarsın.” diyor. Çünkü mallarının ve mirasının bir kısmını hizmete vakfetmiş. Ama bunların herhalde resmiyetleri tahakkuk ettirilmediğinden hizmetin vakfına intikal ettirilmemiş. Sonra bunlar düzeltildi. Mehmet Kul ağabey çok nezih ve dikkatli yaşayan bir Risale-i Nur talebesi idi. O da ağabeyi Ahmet Feyzi Kul gibi İzmir Ortaklar Çamlık köyündeki aile mezarlığına gömüldü. Daha sonra Hüseyin Cağdir vs. ağabeyler gibi Cahit ağabey de vefat edince onların yanına defnedildi.
Cahit ağabey hasta olmadan önce Hocaefendi’ye gidip “Rüyada beni Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sarılıp kucakladı.” diyor. Hocaefendi de içinden “Nasıl bir imtihan ola ki” diye geçiriyor. Mesele kanser olunca anlaşılıyor. Efendimiz, (sas) bela sıkıntı gelmeden önce teselli veriyor.
Hocaefendi’nin vaaz ve konuşmalarını Cahit ağabeyden sonra en çok takip edip teybe kaydeden kişi Gürbüz Dönmez Paşa ağabeyin babası, Mehmet Dönmez’dir. Bir gün ABD’den Hocaefendi İzmir’e Barbaros Kocatürk’e telefon ederek, “Duydunuz mu? Bugün İzmir’de vefat eden birisi var mı? Bana bugün İzmir’de bir Kutub’un vefat ettiğini söylediler.” diyor. Barbaros Bey araştırınca Mehmet Dönmez olduğunu tespit ediyor. Allahu âlem o irşad edici nasihat ve vaazların herkesin ulaşması için gayret ettiğinden bunu sırf Allah rızası için halisane yaptığından bir kutupluk rütbesi verilmiş. Ümit ediyorum ki Cahit ağabeye de böyle bir rütbe verilmiştir. O da ayni niyetle gayret ederdi.
Hocaefendi, son sohbetlerinden birisinde Hacı Kemal ve Cahit Bey benim gerçek dostlarım oldukları için vefatlarından sonra bile çok vefalı davranıyorlar ve devamlı rüyalarıma giriyorlar diyor.
Tuzcu Cahit ağabeyi 1960’lı yılların başında tanıdım. Bilhassa Mustafa Birlik ağabeyin İzmir’de Patlıcanlı yokuştaki evindeki derslere, Ahmet Feyzi Kul ağabeyle gelirlerdi. Hocaefendi İzmir’e geldikten sonra Hocaefendi’den hiç ayrılmadı.
Benim bildiğim kadarı ile bütün vaaz ve sohbetleri teybi ile kaydedip tespit etmiştir. Biz Çiğli’ye sohbete gittiğimizde onun tuz fabrikasına uğrardık. Plânını ve sistemini bizzat kendisinin hazırladığı bir fabrika idi burası… Kestane pazarı Camii’ne ve yanında İmam Hatip Yurdu’na geldiği gibi, üç sene devam eden Buca-Kaynaklar arasındaki yaz kamplarına da gelir giderdi. Daha sonra İstanbul’daki Sema Video çalışmalarının başında bulundu. ‘Tabiatın Gür Solukları’ gibi çalışmalarında beraber çalıştık. Çağrı filminin Arapça versiyonunu alt yazı çalışmalarını beraber yaptık.
31 Mart 1971’de Karşıyaka’da sohbet sırasındaki polis baskınında beraberdik. Karakolda bir gecelik gözaltından sonra onu bırakıp bizi tutukladılar. Sivil mahkeme sıkıyönetime geçince 54 kişilik mahkemede bizimle bir yargılandı. 1980’de 12 Eylül’de de bizim gibi Cahit ağabeyi de içeri aldılar. 1985’te (tarih olarak yanılmıyorsam) Çamlıca Yurdu’nun üstündeki caminin çinilerini almak için Ali Kervancı, Ali Rıza Tanrısever, ben ve Cahit ağabeyle beraber İstanbul’dan Kütahya’ya gittik. Yolda Üstad’ın ziyaretine gidişlerini anlattı. Giderken Denizli’ye uğramışlar. Eskiden bir ağabey “Üstad’a uğrayınca bir de şu Kıbrıs meselesi ne olacak sor?” demiş. Cahit ağabey “Nasıl sorayım?” deyince “Sen sadece kalbinden geçir Üstad sana cevap verir.” demiş. Ziyaret sırasında Üstad beraber gittikleri bir ağabeye bir şeyler söylerken Cahit ağabey soruyu kalbinden geçirmiş. Üstad hemen öbürü ile konuşmasını kesip Cahit ağabeye dönmüş ve “Kıbrıs’ın tamamı bizim olacak.” demiş.
Aslında Cahit ağabey Üstad’ın konuşmalarını kaydedeyim diye teyp almış ama bir türlü muvaffak olamamış. Üstad sözlerinin ve sesinin teybe alınmasını istemiyormuş. Daha sonra İzmir’e vaaza gelen Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi ve Yaşar Tunagür Hocefendilerin vaazlarını hep kaydetmiş ve başkalarına dinletmek için gayret etmiş. Ama Üstad hazretleri hakkındaki büyük arzusu Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerini kaçırmadan alması hakkında gerçekleşmiş. Ahmet Feyzi ağabeyi Hocaefendi’nin vaazına getirmek, Kestane pazarı Yurdu’ndaki müdür odasında tanıştırmak da Cahit ağabeye nasip olmuş. Ahmet Feyzi ağabey daha sonra Cahit ağabeye, “Dediğin kadar varmış, gerçekten çok farklı bir vaiz.” demiş. İzmir’in askerî; hastaneye ve Nokta Durağı’na yakın Çeşme Dershanesi’nin olduğu evin orta katında Cahit ağabey ailesi ile kalırlardı. Hocaefendi de alt katında kalıyordu. Mehmet Küçük, Şükrü Hoca ve diğer arkadaşlarla beraber biz de kalıyorduk. Daha sonra Cahit ağabey alt kata Hocaefendi orta kata çıktı. Ahmet Feyzi Kul ağabeyin kendinden küçük olan kardeşi Mehmet Kul ağabey Cahit ağabeyi çok severdi. Hiç evlenmediği için çoluk çocuğu yoktu. Hasta olunca Cahit ağabeyin evinde kaldı. Vefatından sonra Cahit ağabeyin oğlu Fethullah rüyasında Mehmet Kul ağabeyi görüyor. Ona “Hocaefendi beni bu sıkıntı ve azaptan kurtarsın.” diyor. Çünkü mallarının ve mirasının bir kısmını hizmete vakfetmiş. Ama bunların herhalde resmiyetleri tahakkuk ettirilmediğinden hizmetin vakfına intikal ettirilmemiş. Sonra bunlar düzeltildi. Mehmet Kul ağabey çok nezih ve dikkatli yaşayan bir Risale-i Nur talebesi idi. O da ağabeyi Ahmet Feyzi Kul gibi İzmir Ortaklar Çamlık köyündeki aile mezarlığına gömüldü. Daha sonra Hüseyin Cağdir vs. ağabeyler gibi Cahit ağabey de vefat edince onların yanına defnedildi.
Cahit ağabey hasta olmadan önce Hocaefendi’ye gidip “Rüyada beni Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sarılıp kucakladı.” diyor. Hocaefendi de içinden “Nasıl bir imtihan ola ki” diye geçiriyor. Mesele kanser olunca anlaşılıyor. Efendimiz, (sas) bela sıkıntı gelmeden önce teselli veriyor.
Hocaefendi’nin vaaz ve konuşmalarını Cahit ağabeyden sonra en çok takip edip teybe kaydeden kişi Gürbüz Dönmez Paşa ağabeyin babası, Mehmet Dönmez’dir. Bir gün ABD’den Hocaefendi İzmir’e Barbaros Kocatürk’e telefon ederek, “Duydunuz mu? Bugün İzmir’de vefat eden birisi var mı? Bana bugün İzmir’de bir Kutub’un vefat ettiğini söylediler.” diyor. Barbaros Bey araştırınca Mehmet Dönmez olduğunu tespit ediyor. Allahu âlem o irşad edici nasihat ve vaazların herkesin ulaşması için gayret ettiğinden bunu sırf Allah rızası için halisane yaptığından bir kutupluk rütbesi verilmiş. Ümit ediyorum ki Cahit ağabeye de böyle bir rütbe verilmiştir. O da ayni niyetle gayret ederdi.
Hocaefendi, son sohbetlerinden birisinde Hacı Kemal ve Cahit Bey benim gerçek dostlarım oldukları için vefatlarından sonra bile çok vefalı davranıyorlar ve devamlı rüyalarıma giriyorlar diyor.