Bugünkü yazıma Türkiye’nin son 20 yılına damga vuran Erdoğan AKP’sinin kuruluşunu sizlere hatırlatarak başlamak istiyorum ;
Karslıoğlu’nun açıkladığı, Dilipak ve Ali Bulaç’ın teyid ettiği gerçek şuydu, AKP kurulurken Amerika, İngiltere ve İsrail şu tekliflerle geldiler ;
1- Biz sizi iktidara taşıyalım.
2- İktidarda sorun çıkaracakları opere ( bertaraf ) edelim.
3- Ve gerekli finansal destekleri sağlayalım.
İşte bunlara karşılık AKP’den istedikleri ise şunlardı :
1.İsrail’in güvenliğini artıracaksınız. Önündeki engelleri kaldıracaksınız.
2.Büyük Ortadoğu Projesi’ne yani sınırların değişmesine yardımcı olacaksınız.
3.İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız ( Nasıl bir yorum, ne bekliyorlar ? Bu maddenin içeriğini bilenlerle oturup uzun uzun konuşmak gerekli )
Evet, hangi saiklerle olduğunu bilemiyoruz fakat Erdoğan ve arkadaşları tüm bunları kabul etti ve AKP kurulup, iktidara getirildi…
Yanlış anlaşılmasın bölgedeki devletler ve büyüklerle anlaşılmasına karşı değilim ama yapılan bütün anlaşmalar Anadolu Halkları’nın ve bölgenin menfaatine uygun olmalı. Bizler bu anlaşmada koca Anadolu’nun ve bölgenin menfaatinin (büyük devletler karşısında) bir şahsın ihtiras ve menfaati için kurban edildiğini görüyoruz.
Erdoğan zaten hem kendisinden istenileni, hem de istediğini yapıyor…
Yola çıktığı bütün arkadaşlarını satıp savuran Erdoğan’ın sonraki yıllarda anlaştığı büyük devletlere de kazık atıp, atmadığı muamma. Fakat Erdoğan’ın pragmatist gidişatını izleyen herkes iki ileri bir geri, pardon iki geri bir ileri yapması sebebiyle hala onlarla beraber yürüdüğünü görecektir.
Bununla beraber ; Erdoğan siyaseten şeytan olmasına rağmen, dili sivri karnı yumuşak olan, her tarafından bağlanmış kullanışlı bir aparat. Yediği herzeler saymakla bitmez, adeta bir suç makinesi, ulusal ve uluslararası sayılamayacak kadar suça bulaşmış durumda… Silah ticaretinden tut, uyuşturucu rezaletine, oradan yürü karapara aklamaya kadar her aleme akıyor, nerede kirli ve kolay para orada Erdoğan… Sevdası para, aracı yalan dolan, işi gücü hırsızlık, yolsuzluk… Üstelik nefsi ve menfaati için herkese hertürlü zulmü yapabilecek tiynette… Ben gücün karşısında iki büklüm olan bir firavun-u zelîl diyeyim, siz ona Süfyan-ı Sani diyiverin…
Partisini kurduranlara ve büyük devletlere kazık atsa dahi bu zaaflarından ötürü kıskıvrak yakalanmış durumda, ve söylenilenleri adım adım yaptığını görüyoruz…
Evet, Türkiye son 10 yılda neredeyse 100 yıllık bir kayıp yaşadı, sistem bilinçli bir şekilde yıkıldı, yapısal değişikliklerle ülke diktatorizmaya evrildi, yaşama-yargı-yürütme üçlüsü resmen paçavraya çevrilip, Millet Meclisi kısırlastırıldı, halkın iradesi hikaye oldu, Adliye-Mülkiye-Askeriye-Emniyet bütünüyle işlevsizleştirilerek siyasetin köpeği (!?) haline getirildi, Medya neredeyse bütünüyle diktatörün dümen suyunda, herşey bir yetersiz, diplomasız muhterisin iki dudağı arasında…
Türkiye’de bütün göstergeler sıfırın altında sonsuza doğru gidiyor.
Dünyada ise bir kısım stratejistlerin yorumlarına göre Batı’nın gelecek planında yüzünü İslam dünyasından Rusya, Çin ve İran üçlüsüne çevirmiş olması, kendisine yeni hedef olarak bu üçlüyü seçmesi, İslam Dünyası’nı rahatlatacak gibi görünüyor ( Bu durum şüphesiz bizlere daha rahat hizmet etme imkanı verebilir.)
Bu arada bu üçlüye kuyruk olan Türkiye’nin ise başına neler geleceği sadece büyük bir bilinmez olarak karşımızda duruyor.
Tekrar Erdoğan’a dönelim, öyle ya da böyle, seçimle ya da seçimsiz, kaçarak ya da ülkeyi yakarak, nasıl olacağını bilemeyiz fakat Erdoğan muhakkak gidecek, dünyanın kanunu bu, evet gelen gidiyor, kimse yerinde baki kalmıyor. Erdoğan’ın yaklaşan mutlak sonu için onlarca sebep sayabilirim ama daha evvelki yazılarda ifade edildiği için burada yer işgal etmesini istemiyorum…
Herkes gibi Erdoğan da gi-de-cek !
Gel gör ki muhteris, hırsız diktatorün yıkımı ve Anadolu’nun durumu ortada, ülke yerle yeksan. Herkes her açıdan “bu zorba” sonrasında neler olacağını konuşuyor, tartışıyor…
İsterseniz biz kim gelecek ? Kim gidecek ? Tartışmalarına girmeyip “Türkiye için Erdoğan sonrasında neler yapılmalı ?” Bir nebze ona bakalım ;
Dış Politika açısından ;
Avrasyacı saçma sapan politikalarla NATO’dan uzaklaşan Türkiye, NATO ve batılı değerlere geri dönmek zorunda, değişen yeni dünya düzeni içerisinde kendisine emin bir yer edinmek istiyorsa öz değerlerini koruyarak medeni ülkelerin değerlerine entegre olmalı. Bütün Dünyayı ateşe verebilecek otokratların değil, insanı düşünüp, insanı önceleyen demokratların safında yer almalı…
Avrupa Birliği’ne girme hedefini tekrar yenilmemeli, birliğe girmese dahi Avrupa Birliği normlarını Anadolu Halkları için en makul ölçülerde realize etmek zorunda.
İç Politika açısından ;
1.. Türkiye derhal medeni, özgürlükçü, insan haklarını önceleyen, evrensel insani değerlere saygılı yepyeni bir Anayasa yapmalı…
2.. Ülkede yakılan, yıkılan herşey yeniden daha kuvvetli kurulmalı, sistemli ve bilinçli bir şekilde yokedilen devlet sistemimiz (başarılı ülkeler örneklenip, sentezlenerek) köklü değişikliklerle eksenine çekilip, düzeltilmeli.
3.. Diktatorizmaya evrilen yapı güçlü parlamenter sisteme irca edilmeli
4.. Millet Meclisi gerekli ve yeterli aktivasyonu kazanmalı5.. Yasama-Yürütme-Yargı üçlüsü yani kuvvetler ayrılığı tekrar devreye sokulmalı
6.. Adliye-Mülkiye-Askeriye-Emniyet bütünüyle siyasetin hegamonyasından kurtulmalı
7.. Medya gerçek işlevine dönmeli
8.. Hiç birşey bir daha asla diplomasız, yetersiz bir muhterisin iki dudağı arasına mahkum edilmemeli
9.. demokrasi, halkın iradesi kayıtsız şartsız hakim olmalı…
10.. Ekonomik göstergelerin düzeltilip, halkın refahının yükseltilebilmesi için işbirliği yapılabilecek herkes ve her kurumla işbirliği yapılmalı.
11.. Ülkeyi bu hale getirenlerden “Hukuk Dairesi” içerisinde muhakkak hesap sorulmalı.
Bu kalemleri daha çoğaltabilirsiniz…
Bütün bunların tekrar tesisi için ülkenin gerçekten ehil, kabiliyetli, insani ve demokrat yönü kuvvetli, vatansever idareciler ve en az yirmibeş yıla ihtiyacı var…
Peki Erdoğan ve AKP sonrasında Hizmet Hareketi’nin durumu ne olacak ? Herşey bitip, nomale dönülebilir mi ?
Yaşananlara dikkatle baktığımızda yurtiçinde Cemaat’e karşı iktidar, muhalefet ve algılarla güdümlü gruplardan müteşekkil bir birliktelik bahis mevzu olduğunu görüyoruz, çünkü Hizmet Hareketi Anadolu Halkları’na vurulan prangaları kırdı attı, eğitimle yollarını açtı, muktedirlerin yönetim ve konfor alanlarına sıradan (!?) insanların girmesine sebep oldu. Hizmete karşı bir hazımsızlık, söz ve eylem birlikteliği var.
Dışta ise ( bir kısım insanlar inanmasa da ben inanıyorum ) “global bir yapı” dünya genelinde İslam’a ve Türkiye özelinde ise, hususen Anadolu’dan tüm ülkelere ulaşan, İslam’ın parlak yüzü Cemaat’e karşı tepkili, çünkü Hizmet Hareketi 11 Eylül ve sonrasında oluşturulmak istenen “İslamofobi” için çok güçlü bir dalgakıran, oyunbozan işlevi gördü…
Muhtemelen yaşanan süreç Hizmet’e fokuslanan Evrensel Merak’la bütün Batı’ya neyin ne olduğunu göstermiştir, üstelik yukarıda zikrettiğimiz gibi dünya değişiyor…
Her şey değişecek, Hizmet Hareketi’nin de Dünya ve Türkiye gidişatının da değişimi kuvvetle muhtemel…
Bu makale de “Ne olabilir ? Gelecek için neler yapılmalı ?” sorusundan daha ziyade Erdoğan sonrası her şey hemen normale döner mi ? sorusuna dokunmak istiyorum…
Arzu ederseniz meseleyi birkaç maddede irdeliyelim ;
Türkiye’de Hizmet Hareketi için çok şeyin değişmesi bekleniyorsa, öncelikle derin devlet güdümü ve siyasi anlayışın bertaraf edilip, değişmesi gerekiyor… Halbuki Türkiye’deki “Derin Vesayet” hem devleti, hem siyasi partileri muhakkak surette sevk ve idare ediyor.
Vesayetin sahipleri değişse de “derin” anlayış değişmiyor, kendi emel, güç ve rantlarına odaklı bir şekilde çalışıyorlar…
Dolayısıyla Erdoğan gitse dahi onun yerine gelecek ki alternatifler maalesef aynen Erdoğan gibi düşünüyor, üstelik siyasi partiler tümüyle resmi ya da yarı resmi devlet partisi, kurumu hüvviyetinde çalışıyor. Hepsi halka ve Hizmet Hareketi’ne karşı aynı sakızı çiğniyorlar, dolayısıyla muhalefette Derin İktidar’a ve Erdoğan’a karşı halkın yanında duracak bir alternatif yok…
Evet, aslına bakılırsa uzun süredir alternatif gibi görünen her parti, her kurum, kısaca şeyin bir bütünün parçaları olduğu düşüncesindeyim. Önlerine ne konulup, ellerine ne veriliyorsa onunla yatıp kalkıyor, ona dost ya da düşman oluyorlar…
Kürtlere, Alevilere, Azınlıklar’a, gerçek Aydınlar’a ve Cemaat’e yapılanlar tamamen bu mahkumiyet ve zihniyetin ürünü, bir bütün olarak çalışıyorlar.
Onlara Türkiye’deki operasyonlarının üzerini kapatacak bir “şeytan” lazımdı, Cemaat’i seçtiler. Şeytani algı operasyonları ile, algıları olguya çevirip, her şeyi bir anda “Cemaat” perdesi ile örtüler.
O dört harfli şeytanlık ürünü kelimeyi daha uzun süre tepe tepe kullanmayı düşünüyorlar. Güçleri ve nefesleri yeter mi ? Bilemiyorum, işte orasını bütün boyutlarıyla Allah bilir…
Yukarıda da ifade ettiğim gibi “bir bütün olarak” hala Cemaat’e karşı ittifak halindeler…
Halk ise dut yemiş bülbül şeklinde, büyülenmiş ya da hipnotize edilmiş gibi olanları seyrediyor hatta alkışlıyorlar, çok ama çok derin bir uykudalar…
Uykuları tabii ya da fıtri olmadığından ötürü uyanmaları çok zor, belki bir gün bir düdük, açlık, belki yokluk, yaşayacakları çok ağır bir şok onları uyandırabilir…
Kötü adam, kötüler halkın bu vurdumduymazlığından güç alıyorlar, kahrolası midesi biraz doyanlar Firavun’un arkasında saf tutuyorlar…
Üstelik Türkiye’nin toplumsal kodları da isyana müsait değil…
Aklınıza Global Yapı, medeni ülkeler, Avrupa, Amerika’nın geldiğini düşünüyorum. Bir şey yaparlar mı ? Hizmet Hareketi’ne karşı girişilen bu soykırıma, insan hakları ihlallerine, işkenceye karşı “Dur” derler mi ?
Bugüne kadar yaşadıklarımızın gösterdiği oki Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İnsan Hakları Mahkemesi ve “sözü geçen” ülkeler yapılanlara kuvvetli bir ses vermediler, şimdilik vermeyecekler.
Arkadaşlarımızı rica minnet, karga tulumba ülkelerine göçmen olarak kabul etseler de Erdoğan rejimine karşı ülkesel, kurumsal hiçbir tepki dile getirmediler.
Her şeyi bütün ayrıntılarıyla bildikleri halde, tümü ülke menfaatleri için Erdoğan’dan bir şeyler tırtıklarken yapılanlara göz, kulak ve ağızlarını kapamış durumdalar. Kim bilir belki de Global Yapı gözlerine mil çekip, kulaklarımı tıkıyor, ağızlarını kapatıyordur…
Onlar kazanmakla ütmekle meşguller.
Üstüne üstlük baştaki girişten anlaşılacağı üzere Erdoğan bir projenin istekli, arzulu, hevesli hatta şimdilerde hem mecbur, hem mahkum elemanı, proje ise yürürlükte ve devam ediyor…
Açıkçası Erdoğan gitmesine gidecek, her karizmatik lider sonrası yıkılan partler gibi AKP de gümbür gümbür yıkılacak fakat “derin” idare, sevk, istek, mutabakat, halkın umursamazlığı, diğer milletlerin kör sağır ve dilsiz duruşu Hizmet Hareketi ve Mensupları’nın çektiklerini hemen bitirmeyecek…
Moral bozmayı asla istemem, ama sebepler dahilinde realist olmak gerekirse kısa vadede ciddi bir rahatlama görünmüyor…
Erdoğan ve AKP sonrasında kurulacak olan iktidar ufak adımlar atsa da esasen onlardan sonraki iktidarlar, dünyadaki değişime paralel olarak Türkiye’de rahatlamaya vesile olabilirler, Hizmet Hareketi de bu vesileyle Türkiye’de daha da rahatlayabilir.
Bu rahatlama ve değişim için en az bir 10 yıl daha beklememiz gerektiği kanaatindeyim, yani bana göre Erdoğan gidince sihirli bir değnek değmiş gibi her şey bir anda eskisine dönmeyecek, kademe kademe, yavaş yavaş bir değişim yaşanacak…
Bu makalenin konusu ” Hizmet’te, Hizmet’e neler oldu ? Hizmet’in hataları var mı ? Nelerdi ? İleriye yönelik neler yapmamız gerekiyor ? Değişim için neler yapmalıyız ? ” gibi konular değildi, müsadenizle onları başka makalelerle kendimce işleyemeye çalışacağım…
Hasılı kelam fereç ve mahreç için daha bekleyeceğiz fakat bu kaydı buraya koymazsam inancıma ihanet olur ; Evet, Rabbimiz dünyada hikmetiyle, sebeplerle iş görüyor ama arzu ederse bir anda bütün rüzgarları meltemlere çevirip, bütün fırtınaları dindirebilir, mazlum ve mağdurları gürdürebilir…
O’nun işine karışmak edebe muhalif olur, biz kendi işimize bakıp, yılmadan, yorulmadan, anlatmaya, çalışmaya, koşturmaya devam edelim, hesabımızı kışa göre yapıp, bahtımıza bahar çıkarsa sevinelim…
İki akabe gördük diye yolda kalacak yahut yolumuzdan dönecek değiliz, aktif sabır kurtuluşun anahtarıdır, muhabbetlerimle…
@mansurturgut