Peygamberimiz hem kendisine hem de ashabı kiram efendilerimize zulmün doruk noktada olduğu bir dönemde miraca çıktı, Allah’ın isimlerinin tecellilerinin hakikatini, cenneti gördü fakat misyonunu tamamlamak üzere halkın arasına döndü. Allah’ın büyük dostu Abdul Kuddüs Gangohi “Vallahi o makamlara erişseydim bir daha geri dönmezdim” der.
Onun için Üstad, peygamberimizin miraca çıkışını vilayet ve halka dönüşünü de risaleti ile irtibatlandırır. O Hak’tan halka hicreti Medine’ye hicret ile taçlandırdı.
Hicretten önce Müslümanların sayısı on üç yılda yaklaşık bin civarında idi.
Hicretten sonra on yıl içinde yüz bini geçti. Yani on yılda yaklaşık yüz kat arttı.
Halka doğru hicret hem çok zor fakat mükâfatı da zorluğu ile orantılıdır.
Hicrete güçleri yettiği halde hicret etmeyip, bulundukları yerde kalanları da Cenab-ı Hak uyarır ve melekler onlara “..Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret edeydiniz!” derler…”(Nisa-97)
Ehli dalalet ve ehli hasedin kirli ittifakları neticesi icra edilen İslam tarihinde görülmemiş (sahabi dönemi hariç) bir zulüm ile atmış bin insan (700’e yakın bebek) dine, imana ve Kur’an’a ve ülkeye hizmet ettikleri için zindanlara atıldı.
On binlercesi hicret etmek zorunda kaldı.
Zindana atılanlar bir nevi halktan Hakk’a hicret ettiler. Fakat bu zulüm manevi olarak büyük rahmete dönüştü. Nasıl mı?
Birincisi, müesseseleri, malları, mülkleri gasp edildiği için onlar ile Allah arasında bir engel kalmadı.
İkinci, sahabe arasında olduğu gibi fiilen Ensar ve Muhacir kardeşliği oluştu.
Üçüncüsü, her ekecekleri tohum çürümeden başak verecek.
BEDİUZZAMA SELAM DURAN ASKER?’
İşte size iki örnek.
Üstad zulüm gördüğü yıllarda bir kışlanın önünden geçerken nizamiyede nöbet tutan bir askere selam verir.
İbadeti olmayan bu asker yıllar sonra Avustralya’ya gelir.
Nihayet bir gün tövbe istiğfar ederek namaza başlar.
Sonrasını kendisinden dinleyelim. “Ben namaza başlayınca önceleri Üstad her sabah beni namaza kaldırırdı.”
Evet zulüm altında birine selam dahi versen Cenab-ı Allah tesirini yaratıyor.
ZULMÜN SOMUT MEYVELERİ!
İkinci örnek. 12 yaşında iken imam hatip okuluna yeni kaydolmuştum.
O günlerde Risalei Nurlar’ı okuyanları hapse atıyorlardı. (Bugünkü zalimler kitapta parmak izi dahi bulananı zindana atıyor). Öğretmenimiz ben dâhil, on kişiye haftada bir Risale dersi yapıyordu. Ders bitince kapıdan dışarıyı kontrol eder sonra bizi ikişer ikişer eve gönderirdi.
O baskı altında yapılan derslere katılanın yüzde yüzü iman ve Kur’an’a hizmet eri oldu.
Zulmün üçüncü meyvesi: Nimetleri şükrü farzdır hele hele iman nimeti için. Hz. Münim Hizmet erlerine çok şeyler ihsan etmişti. Bu nimetlerin şükrünü çoğunluk itibarı ile hakkıyla eda etmiyor veya edemiyorduk. Halbuki Üstad ‘Şükredilmeyen nimetin şükrünün kazası da farzdır’ der.
Şimdi ise o nimetin kazasını eda ediyoruz.
Arkadaşlara bakıyorum, çoğu evradı ezkarını, ibadetini, himmetini ikiye üçe katladı.
Yıllarca önce bir büyüğümüz Peygamberimizi rüyasında görüyor, Efendimiz ona “İyisiniz fakat az Kur’an okuyorsunuz” buyurmuş.
Şimdi okumadığımız Kur’an’ının kazasını yapıyoruz.
Kur’an ve Sünnette caiz olsaydı bize zulmeden bu ehli dalalet ve ehli hasedin rüesasının gider ellerini öper ve derdim “Size müteşekkirim. Sizin eşeddi zulmünüz bizi sahabi gibi Kur’an’a yöneltti. Zulmünüz&n
bsp;sayesinde çoğumuz dünyaya küsmek zorunda kaldık. İman Kur’an hizmeti bunu gerektiriyordu. Fakat bir türlü yapamıyorduk. Siz zulmettiniz fakat kader adalet etti.”
RÜŞVETİN KOKUSU VE ÖMER BİN ABDULAZİZ!
Rüşvetin kokusundan kaçınana cennet kokusu
Ömer bin Abdülaziz halife seçildiği gün huzuruna bir önceki halifeye, Mısır’dan gönderilen hediyeler gelir. İçinde güzel kokular olan hediyeler huzura getirilince etraf güzel kokmaya başlar. Ömer bin Abdülaziz hemen kolu ile burnunu kapatır ve çabucak hediyelerin hazineye devrini ister. Hediyenin kokusundan dahi istifade etmeyi rüşvet sayar.
Bir dostum yıllarca önce Şam’da Ömer bin Abdülaziz’in kabrini ziyaret ederken kabrindeki toprak gül gibi koktuğunu görür.
Kabir bekçisi bu koku tabiidir, kimse toprağa gül kokusu serpmiyor, demiş.
Hediye edilen güzel kokunun, kokusunu dahi rüşvet sayanı Hz. Münim, kabrini cennet kokusu ile kokulandırmış.
80 milyonun malını kendi malları imiş gibi yiyen ehli hased rüesası keşke bundan ibret alsa.
Vatansız!
Ehli hasedin delallarından biri muhacir hizmet erlerine hakaret etmiş sonra da “Vatansız gebersinler, (tabir için affedin)’’ demiş.
Beş vakit namazdan sonra “Mal mülk sahibi Allah’tır” deriz. Dünyanın her yeri iyi niyetle hicret eden müminin vatanıdır. Hemen hemen her peygamber, ashabı, hakiki alimler ve Allah dostları hicret etmiştir. Çünkü hicret Dosta dogru yolculuktur.
Peygamberimiz Mekke’den, Medine’ye hicret etti ve bir daha da Mekke’ye yaşamak için dönmedi. Gazzali’nin tabiri ile asıl vatan cennettir. Bizim vatanımız ise bu dünyada gönüllerdir.Her yerde gönüllere girmek için kapılar vardır. Pak olan her gönülde yerimiz olmuştur.Zavallı keşke günde beş defa okuduğu zikirden nasibini alsaydı. yucelsalih@yahoo.com