Erbil’den bir âlim ehli dalalet ve ehli hasedin yaptığı zulüm karşısında şaşırmış:
“Hayret! Mekkeli müşrikler bile kadınlara ve çocuklara dokunmadılar” demiş.
Evet, zulüm çok büyük fakat dünya ve ahiret mükâfatı da zulmün büyüklüğü ile orantılı olacaktır, inşallah.
Nasıl mı?
Üstat iki çeşit nazardan bahseder:
Ziyadar ve zulmetdar.
İsterseniz her iki nazarla temsilen İbrahim’den (as) başlayalım.
Hz. İbrahim çocuğunu kurban etmekle emrolundu. Zulmetdar nazar ile baksak, büyük bir vahşet değil mi?
Fakat bir de nebevi olan ziyadar nazarla bakalım. O tarihlerde Mezopotamya’da insanlar her yıl belli sayıdaki çocuğu, Zigorat denilen tapınaklarda uğur getirsin ve belalardan korusun diye kurban ediyorlardı. Vahşi olan bu âdetin değişmesi için, Allah Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’i seçti. Hz. İbrahim, İsmail’i kurban etmeyi denedi fakat bıçak kesmedi. İkisi de Allah’a teslim olup sonunda imtihanı kazandılar ve Cebrail (as) getirdiği koçu kurban ettiler.
Bölgede vahşi adet olan çocukları kurban etme yavaş yavaş değişti ve insanlar çocuklar yerine hayvanları kurban etmeye başladılar. Kurban, İbrahim’i bir sünnet oldu ve hala devam ediyor. Kıyamete kadar devam edecek. Mü’minlerde namazlarında Hz. İbrahim ve soyuna günde onlarca defa salat ve selam ederler.
TÜRKİYE’DE MAKYAVELİST METODLARLA ZULÜM YAPILIYOR
En zor ve en büyük imtihanların mükâfatı büyük olur ve büyük sosyal değişikliklere sebep olur. Bazı müfessirlere göre, Allah büyük imtihan sonucunu ve hikmetini peygamberlere dahi bildirmedi. Bilinse imtihan olmaktan çıkar. Bazı müfessirler büyük imtihanda sabredenlere, Allah Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’e verdiği kadar mükâfat verir, derler.
Bugün halkı çoğunlukta olan Müslüman ülkelerde bazılarının tabiri ile üçüncü dünya savaşı devam ediyor. Bazı şer güçlerin perde arkasından desteğini alan despotlar, Müslüman halka karşı farklı maskeler kullanarak ve de kuzu postuna bürünerek bir savaş yürütüyorlar. Buna son dört yıldır Türkiye de dâhil edildi. Tarihte eşi görülmemiş zulüm hem de yerli ehli dalalet ve ehli hased makyavelist metodunu kullanarak devam ettiriyor. Halkın çoğu Müslüman olan ülkelerde hal böyle iken, gelişmiş ülkelerde de ruhen adeta manevi bir cehennemi yaşıyorlar.
DÜNYA İSLAM’A, İSLAM DA TEMSİLCE MUHTAÇ
Evet, yaşlanmış dünya buhranda. Hocaefendi’nin tabiri ile “Dünya İslam’a, İslam da temsile muhtaç.” Böyle bir dünyaya ziyadar nazarı ile bakıldığı zaman, bu kadar zulmü ancak zulmün en şiddetlisi ile karşılaşıp, İbrahimvari sabredip imtihanı kazananlar hal dili ile ortadan kaldırabilir. Tarih bunun canlı şahitleri ile dolu. Hayatları boyunca görmedik zulüm kalmayan dört mezhep imamı gönüllerimizin sultanı. Sürgüne gönderilirken yolda vefat eden İmam Buhari’nin eseri Kur’an’dan sonra en büyük manevi kaynağımız. Hz. Hüseyin’in ve Hasan’ın torunları kararmış dünyaya ışık gönderen kutuplar oldular, olmaya devam ediyorlar. Geçen asırda yirmi küsür yıl gazete okumayan, haber dinlemeyen ve münzevi bir hayat yaşayan Bediüzzaman kendi tabiri ile “Çektirmedikleri cefa ve eziyet bırakmadılar.” Fakat onun eserleri Kur’an ve hadisten sonra dünyada en çok okunan eserler oldu. Üstad, zulme ziyadar nazarlı baktı ve kazandı.
Ona zulmedenler önce dünyada cehennemi ruhlarında yaşadılar. Ahirleri de çok berbat oldu. Ahiretlerini Allah bilir. Bugün ehli haset rüesası yataklarında dahi rahat değiller. Mazlumların ahları, geceleri onların uykularında bir kabus oluyor. Huzursuzlukları yüzlerinden belli ve ağızlarından kin olarak fışkırıyor. Sarayları zindan, villaları cehennem çukuruna dönüşmüş. Haset sarhoşu olmuşlar.
YILDIZI YÜKSELEN VE ÇUKURA YUVARLANAN
Geçen Cuma Sydney’den, Melbourne şehrine gitmek için uçağa bindim. Uçak dolu ve tam kalkacaktı ki; Hostes, “Bir hasta var, ameliyat için acil Melbourne’a gitmesi gerekiyor. Birisi fedakarlık yapıp, yerini ona verebilir mi? Yerini veren yarım saat sonra kalkacak uçakla Melbourne’a uçacak. Ayrıca kendisine yiyecek ve içecek de verilecek” diye anons etti. Birisi hemen ayağa kalkıp “yerimi verebilirim” dedi. Uçakta herkes onu alkışladı.
Dünyanın en ücra köşelerine kadar en zor şartlarda hayatları boyunca fedakârlık yapan arkadaşlar gözümün önüne geldi. Onlar alkış beklemiyorlar. Fakat ehli delalet ve ehli haset, onların yeni doğan çocuklarına dahi terörist muamelesi yapıyor. Geçenlerde Afganlı öğretim üyesi bir arkadaşım, “Hizmet erleri babamın doğduğu küçük bir şehre dahi cehaleti yenmek için okul açmışlar.
Günde dört saat elektrik veriliyor. İçme suyu için beş kilometre gidip su getiriyorlar. Vallahi ben orada bir gün zor yaşarım” dedi. Ehli Haset gibi zulmetdar nazar ile baksan bunların beyni yıkanmış, fakat ehli iman gibi nebevi ziyadar nazarla baksan, bu yiğitler sahabenin arkasındaki safta.
Evet, yarım saat geç uçma fedakârlığını alkışlayan Avustralyalıların ülkesi yıldızlaşıyor. Bu fedakârlığın on bin katını yapan hizmet erlerine en büyük zulmü yapan Türkiye ise, çukura yuvarlanıyor. Hâlbuki yedi yıl önce Arap Bahar’ına ilham kaynağı olmuştu. Bugün ise, Kuzey Irak’ta kurulan Kürt devleti kadar itibarları yok. yucelsalih@yahoo.com