Zekat ve sadakasını gençleri imansızlıktan kurtarmak ve iyi bir eğitim almaları niyetiyle verdiği için çağdaş zalimler bir babayiğidi tam on yedi ay zindanda tutmuşlar.
Peki sonuç?
Kaldığı zindanda Kur’an öğrenmiş, her ay bir hatim yapmış. Zindandaki mazlumların her şeylerini aynen sahabe gibi paylaştıklarını görmüş. Dua saatlerinin manevi mükâfatı ise ayrı buud olmuş. Yani ne sen sor, ne de ben söyleyeyim ufkuna ermiş. Evet, adeta sahabileşmişler.
Zindandaki bir mazlum rüyasında Peygamberimizi görüyor. Medreseyi Yusufiyyenin durumunu arz ediyor.
Peygamber Efendimiz Zindanlar için Medreseyi Muhammediyye (sav) tabirini kullanıyor ve sayılarının pek çok olduğunu beyan buyurup sabır tavsiye ediyor. Evet, çünkü zulüm katmerli, on yedi bin hanim efendi ve yediyuz kusur bebek’de zindanda. Dolayısıyla Medreseyi Yusufiyye tabiri cılız kalır.
Evet, hapishaneye giren Yusuf (as) her şeyine kavuştu, kardeşlerini affetti ve Mısır’a aziz oldu.Peki, Medreseyi Muhammiye’de yetişenlere ise Hz. Latif hayal edemeyeceğimiz dünya ve ahiret mükâfatlarını ihsan edecek inşallah.
Evet baş muallimi Hz. Muhammed (sav) olan medreselerden daha nice güzel bahar müjdeleri.
Perde arkasındaki ehli dalalet ve ehli haset koalisyonu zannettiler ki, Hizmeti İmaniyye ve Kur’aniyyeyi üç ayda bitirirler. Kapitalizmin Kominizim ve Komünizmin de Kapitalizm hakkında yetmiş yıl boyunca uydurdukları yalanlardan kat be kat iftiralar uydurdular.
Bu yalanlar şayet bulut olsaydı, Türkiye elli yıl güneş görmezdi belki. Zavallılar bilmiyorlar nerede ise 90 yıldır bitirmeye çalışıyorlar fakat Hizmet hep büyüdü. Yapılan her zulüm, Hizmet için vitaminli bir toprak oldu adeta.
Daha önce de arz etmiştim.
Bu hizmette bir kaç yüz kişi zulüm görmüştü.
TARİHTE BÖYLE BİR ZALİMLYİK GÖRÜLMEMİŞTİR
Onlar çekirdek oldu. Hizmet yüz yetmiş ülkeye ulaştı. Şimdi ise yüzbinler hem de tarihte hiç bir İslami guruba yapılmayan zulüm ile zulmediliyor. Her zulüm yeni bir dirilişe vesile oldu. Bu zulümde içeride ve dışarıda öyle babayiğitler yetiştiriyor ki, ehli dalalet ve ehli hasedin rüesası şaşırmış durumda. Bu camianın mensuplarını da, kendileri gibi mevki makam ve paraya taparcasına koşanlardan zannettiler.
ENSAR VE MUHACİRLİĞİ KİTAPTAN OKUYORDUK, ŞİMDİ YAŞIYORUZ
Aldandılar, aldanacaklar. Çünkü hakiki imanı elde eden adam bütün kâinata meydan okuyabilir. Evet, zulüm gören babayiğitler, Peygamberimizin hedef gösterdiği İspanya’ya gidip gemileri yakan Tarık Bin Ziyad’ın askerlerinden bir, belki de bir kaç adım daha öndeler (benzetme hatalı ise Hz Gafur affetsin). Çünkü onlar kendi gemilerini yakmışlardı. Bu mazlumların gemilerini ise çağdaş zalimler yaktı.
Sahabeye yapılan zulmü ta’lim ediyorduk, şimdi görüyoruz. Ensar ve muhacirliği kitaplardan okuyorduk, şimdi yaşıyoruz.
Tarihte başta sahabi olmak üzere bütün büyüklerin zulüm altında inim inim inleyerek kemale erdiklerini dinliyorduk. Şimdi aynı yolda hakikaten yürüyoruz. Kısacası bu zulüm gönüllerin fethine vesile olabilecek bütün melekelerimizi geliştirdi ve geliştiriyor.
GELİN BEKR-İ OLAMIYORSAK, ÖMER-İ OLMAYA ÇALIŞALIM
Evet, onlar yeni bir rejimden konuşuyorlar. Ümmeti Muhammed (sav) yakın tarihte zulüm ile kurulmuş nice ‘izm” ler gördü. Hepsinin sonu çok büyük hüsranla sonuçlandı. Medeniyetleri mazlumlar kurar, zalimler ise ancak sonu “izm”le biten despot rejimler kurarlar.
Bu zulüm Avustralya’da da Ömerler, Osmanlar, Aliler, Ümmu Selemeler yetiştirdi. Bazı babayiğitler gelirinin yarısını mazlumlar için ayırıp, Ensarlaşıyorlar. Bazıları Ümmü Seleme anamız gibi mazlumlar için dualarını gözyaşları ile kanatlandırıyorlar. Kimisi çoluk çocuğunu geride bırakıp hicret şerefi ile şerafyab olup, Ebu Cehil’in, Utbe’nin zulmünden Habeşistan’a giden Caferi Tayyar’ın arkasında yer aldı.
MEKKE’DE VEFAT EDEN ANNNESİNE GİDEMEYEN SAHABELER GİBİ
Kimisi Mekke’de vefat eden annesinin babasının, kardeşinin cenazesine gidemeyen muhacir sahabeler gibi; en yakınlarının vefatına dahi gidemeyip, sabr-ı cemili gözyaşları ile yoğurarak kemale götürecek bir yola girmişler. Kimisi karakollarda döve döve şehit edilen ve Avustralya’daki Hizmet okullarında yakeza halinde defalarca manevi meclisleri şereflendiren Gökhan öğretmenin selamına muhatap olmuş. Evet bu zor zamanda öyle manevi tohumlar atılıyor ki, Allah ömür verirse ve bunların gelecekte yeşerdiklerini görünce bu zulüm günleri için ‘hey gidi günler’diyeceğiz inşallah.
Geçenlerde eski bir dost “tam hizmet mevsimi” ifadesini kullandı.
Çünkü atılan tohumların çürümediği bir mevsim. Bu zor mevsimde Allah rızası için akıtılan gözyaşları buharlaşıp bulut oluyor ve rahmet olarak ekilen tohumların üzerine sağanak sağanak yağıyor.
Evet, gelin cömertlikte Bekri olamıyorsak da Ömeri olalım, imana Kur’ana hizmette kusur etmeyip, işin hakkını verip mânen Ehli Beyt’e dehalet edip Hüseyni olalım. Çünkü hayat çok kısa ve bu fırsat bir daha ele geçmeyebilir. yucelsalih@yahoo.com