Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle çok büyük topluluklara galip gelmiştir.” (Bakara Sûresi, 2/249)Yunus Emre’miz diyor ki: “Bir sinek bir kartalı / Kaldırdı vurdu yere / Yalan değil, gerçektir / Ben de gördüm tozunu”
Hendek Savaşı’nı anlatan Ahzab Sûresi’nde de şöyle buyruluyor: “Müminler, saldıran o birleşik kuvvetleri görünce ‘İşte bu derler, Allah ve Resûlü’nün bize vaad ettiği zafer! Allah da Resûlü de elbette söylemişlerdi. Müminlerin düşman birliklerini görmeleri, onların sadece, iman ve teslimiyetlerini artırdı. Müminlerden öyle yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini isbat ettiler.” (33/ 22-23)
Ama yine âyetlerin ifadesine göre, Hendek Savaşı’nda şartlar şöyleydi: “Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi. Gözler dönmüş, yürekler de ağızlara gelmişti. Allah hakkında çeşitli zanlarda ve tahminlerde bulunuyordunuz. İşte orada iman edenler denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı. İkiyüzlüler ve kalplerinde hastalık bulunanlar; ‘Allah ve Peygamberi bize sadece kuru vaadlerde bulundular’ diyorlardı. İçlerinden birtakımları da: ‘Ey Medineliler! Tutunacak dalınız yok, geri dönün’ demişlerdi. Bir diğerleri de ‘Evlerimiz düşmanlara açıktır’ diyerek izin istemişlerdi. Halbuki evleri açık değildi, kaçmak istiyorlardı.” (Ahzab Sûresi, 33/10-13)
Olaylar aynı ile değil, misli ile tekrarlanırlar. İşte burada da günümüze ışık ve ayna tutan ibretli olaylar var… Çünkü bu her mümin için mecburî; istikamet gibidir: “Sizden önce geçenlerin başına gelen sizin de başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle sıkıntı ve mihnetler, öyle çetin zaruretler dokundu ve öyle sarsıldılar ki, başlarında bulunan Peygamber ve beraberindeki iman edenler ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek hâle geldiler. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara Sûresi, 2/214)
Nitekim Hendek Savaşı’nda da öyle oldu: “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın! Üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine kasırga ve göremediğiniz ordular göndermiştik.” (Ahzâb Sûresi, 33/9)
Hendek Savaşı sırasındaki sıkıntılı hali değerlendiren Seyyid Kutup diyor ki: “Kuşkusuz onlar da insandı. İnsana özgü duygulardan, zaaflardan kurtulmaları mümkün değildi. Zaten kendi cinslerinin sınırlarını aşmaları, bu cinsin çerçevesi dışına çıkmaları, fıtrî; özelliklerini ve yeteneklerini yitirmeleri istenmiyordu. Çünkü yüce Allah, onları bu nitelikleri için yaratmıştır. İnsan olarak kalsınlar; başka bir cinse, meselâ, meleğe, şeytana, hayvana yahut taşa dönüşmesinler diye yaratmıştır… Evet onlar da insandılar, bu yüzden korkuyorlardı, bir zorlukla karşılaştıklarında sıkılıyorlardı, insan gücünü aşan bir tehlike ile yüz yüze geldiklerinde sarsılıyorlardı. Ama bununla beraber onlar, kendini Allah’a bağlayan, düşüp parçalanmalarını önleyen, içlerindeki ümidi tazeleyen, onları ümitsizlikten koruyan sağlam, güvenilir bir kulpa bağlanmışlardı. Bu ve şu durumlarıyla onlar, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş eşsiz bir örnektirler.” (…)
“İşte İslam’ın ilk yıllarındaki bu eşsiz örnekte meydana gelen denge budur. Kur’an-ı Kerim, bu eşsiz örnekten, geçmişteki tutumlarından, imtihanı başarıyla geçmelerinden, Allah yolunda giriştiği cihaddan, kimilerinin Allah’la buluşmayı beklemesinden şu şekilde söz ediyor: “Müminler arasında adam gibi adam yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri sözde dururlar.” (Fî; Zilâl Tefsiri)
Evet, bugünlerde, Kur’an’ın canlı tefsiri o saadet asrının yiğitlerinin izdüşümü yiğitler de aynı yolda ilerlemeye devam ediyor ve kıyamete ayarlı bu yürüyüşten de vazgeçmeyi asla düşünmüyorlar. Cenab-ı Hak yardımcıları olsun ve önlerindeki engelleri bir bir bertaraf eylesin…