Usta gazeteci Taha Akyol, “Rumeli’ye Veda&100. Yılında Balkan Bozgunu” adlı belgesel ile döneme ışık tutuyor. 8 hafta sürecek olan belgesel, CNN Türk ekranlarında yayınlanacak.
Akyol, yönetmenliğini Reyhan Yıldız’ın yaptığı belgesel için iki yıl çalıştıklarını söylüyor. Ona göre, ordunun siyasete bulaşması felaketi getirdi, tarihe ders almak için eğilmek lazım, intikam çıkarmak için değil.
Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesi Türk tarihinin dönüm noktalarından. Belgeselde bu kırılma nasıl işleniyor?
Belgeselde, Türk tarihinde üç büyük facia olduğunu anlatıyoruz. İlk olarak 1877-78 Rus Harbi ile Tuna vilayetinin kaybedilmesi… İkinci facia, Balkan Savaşları, üçüncüsü de Birinci Dünya Savaşı. Balkan felaketi, hem Osmanlı-Rus Harbi’nin sonucu hem de I. Dünya Savaşı’nın hazırlayıcısıdır. Bu bakımdan fevkalade önemli. Balkanlar’daki Türk varlığı sona erdirilmiştir. 170 bin kilometrekare toprak, 5 milyon nüfus kaybedildi. Öldürülen Müslüman sayısı 400 bin, tehcir edilen 1 milyona yakın. Kırılmaları böyle anlatıyoruz…
Etnik milliyetçiliği ayrıca işlediğinizi söylüyorsunuz…
Belgeselde önemle üzerinde durduğum konu milliyetçilik. Bulgar, Yunan, Sırp milliyetçiliği, sadece kendilerinden ibaret devlet kurmak istiyor. Önce Osmanlı’ya karşı anlaştıkları için Müslümanları katlediyorlar. Osmanlı, Balkanlar’dan tasfiye edildikten sonra da birbirleri ile mücadele ediyorlar. Bulgar, Yunan orduları milliyetçilikle son derece motive, cesur ve atılgan. Hatta Amerika’daki Rumlar gönüllü olarak savaşa gelip katılıyorlar. Osmanlı ordusu ise silah bırakıp kaçıyor.
Belgesel üzerinde ne kadar çalıştınız?
İki yıl çalıştım. Yunan ve Bulgar sitelerinden çok istifade ettik. Akademik çalışma iki yıl, görsellerin temini 6 ay sürdü.
“Rumeli’nin kaybı bir toprak değil, vatan kaybıdır” görüşüne katılır mısınız?
Tabii ki… Ama o zaman Osmanlı ordusunun tamamı böyle düşünmüyordu. Anadolu askeri için Rumeli bilmediği bir yerdi. Osmanlı ordusundaki Rumeli kökenli askerler de, “Nasılsa Osmanlı burayı bırakıp gidecek ve biz nasılsa mağlup olacağız” düşüncesi vardı. Balkanlar’daki mağlubiyetlerimiz korkunçtur. III. Ordu kumandanı Mahmut Muhtar Paşa, idadî; talebelerinin cinden korktukları için gece eğitimini reddettiklerini yazar. Osmanlı ordusu, psikolojik olarak da eğitim olarak da gece savaşına hazır değildi. Bulgarlar, geceleyin projektör yaktıklarında bizim ordu ışıktan korkup kaçmıştır.
Osmanlı için Rumeli çok mühimdi. Balkan Harbi sonrası devlet on senede yıkıldı…
Osmanlı, bütün tarihi boyunca Balkan ağırlıklı bir devlet oldu. Balkanlar’ın kaybedilmesi, Osmanlı’nın Avrupa’daki siyasî; ağırlığını ortadan kaldırdı. Kayıp, ekonomik olarak da büyük bir darbe vurdu. Balkan devletleri, Osmanlı’nın ne kadar zayıf olduğunu gördüler. Bu da Yunanları Megalo İdea için teşvik etti. Yunanların İstanbul’a girmek istemelerinin, İzmir’e asker çıkarmalarının nedeni Balkan Harbi’dir. Ve bu zayıflık, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’nın müttefik bulmasını zorlaştırdı, İngiltere yanaşmadı mesela…
Fransız gazeteci Stephan Louzanne, “Bu ordunun üzerine pek çok siyaset yağmuru yağmış, demirleri paslanmıştı. Bir ordu ülkeyi idareye kalkışmış ise onun hatalarını engellemek çok zordur. Çünkü onda silah vardır” der. Balkan Harbi’ndeki ordunun siyasete karışması neleri kaybettirmiştir?
Bozgunun temel sebeplerinden biridir, ordunun siyasete karışması. Meşrutiyetle birlikte ordu, çok politize oldu. Ordunun siyasete dalması o kadar feci boyutlara ulaştı ki Mahmut Muhtar Paşa şöyle der: “Askerler, vatan kurtarmayı bırakıp; elindeki erleri iyi idare etmelidirler. Gerçek vatan hizmeti budur.”
Rahmi Apak da Kara Sait Paşa ve Albay Efe Kazım’ın siyasî; anlaşmazlık sebebiyle birbirlerine silah çektiğini söyler…
Rahmi Apak, söyler bunu, evet… Buradaki genel tablo şu: Siyasete ilgi orduyu içerden çökertmiştir. Genç subayların bütün işi gücü siyaset. Bu subayların tecrübesi yok, eğitimleri de nazarî;. Yaşlı askerlerin de modern sevk-i idareden haberi yok. İttihatçılar iktidara geldiklerinden doğru bir karar alarak; orduyu gençleştiriyorlar. Fakat bu karar askeriye elimize geçsin diye o kadar radikal sebeplerle yapılıyor ki yine Muhtar Paşa’nın deyişiyle ordu, “İhtilalci, eğitimsiz ve tecrübesiz” subayların elinde kalıyor. Bu da çöküşü hızlandırıyor doğal olarak…
Bugüne baktığımızda ordu-siyaset ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Bugün, ordunun siyasetten çekildiği kanaatindeyim…
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in kütüphanesinde Balkan Harbi üzerine birçok kitap olduğu söyleniyor.
Genelkurmay’ın Balkan Harbi üzerine çok yayını var. Bu facia, her Türk’ün bilmesi gereken bir olay. Necdet Paşa’nın siyasete dokunmamasının arka planında bu okumalar vardır diyebiliriz. Bizim ordunun hastalıklarından biri de kendini meşrutiyet zamanında meşrutiyetçi, cumhuriyet döneminde de cumhuriyetçi ilan etmesidir. Meşrutiyeti ve cumhuriyeti her şeyin üstünde savunulacak bir değer olarak gördü ordu. Elindeki askeri de eğitemediler bu yüzden.
Gayrimüslim askerlerin orduya alınmasını eleştirenler var o dönem için…
Osmanlı ordusundaki gayrimüslimler karşı tarafa çalışmıştır net olarak. Bulgar ordusunun içinde Ermeni lejyonu bulunuyor. Meşrutiyet ilan edildiğinde İzmir’de Rumların pankartlarında adalet, hürriyet, müsavat yazısının dışında, ellerinde Yunan bayrakları var. İşte ulus devletlerin teşekkülü sürecinde bu tür problemler ortaya çıkıyor. Osmanlı’nın mübadele ve tehcir yapmasının kökleri Balkanlar’da yaşanan faciadır. Burada önemli olan modernleşmeyle birlikte devlet kavramının değişmiş olmasıdır. Modernite ile birlikte devletin bir görevi ortaya çıktı: Eğitim. Hangi dilde eğitim yapacaksın? İşte milliyetçilik meselesi… Osmanlı’nın çokuluslu bir devlet olması modernleşme çağına kadar avantajdı, sonra tamamen dezavantaja dönüştü.
İttihatçıların rolü nedir bu bozgunda?
Osmanlı’nın Balkanlar’da bozguna uğramasında İttihatçıların orduyu politize etmesinin çok büyük rolü olmuştur, veballeri büyüktür. Ama Edirne’yi de onlar kurtarmıştır.
Rumeli’nin kaybı, nasıl bir travma oluşturdu?
İttihatçılardan mübadeleyi ilk gerçekleştiren isim Talat Paşa’dır. Ege Bölgesi’ndeki 200 bin Rum Yunanistan’a gönderildi. Oradaki Türkler de buraya geldi. Millî; devletlerden dolayı, cumhuriyetçiler homojen bir toplum yaratmaya çalıştılar.
Mübadelelerde çok sıkıntı çekti her iki taraf da…
Tabii… Ama böyle olmasaydı da Anadolu bir Kıbrıs haline mi gelseydi?
Gelir miydi?
Niye gelmesin? Bugün Ege’de 5 milyon Rum olurdu. Onun için Braudel anlayışı ile tarihi tiyatro sahnesinin bir enstantanesi gibi değil, öncesi ve doğurduğu sonuçlara göre ele almak gerek.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Balkan savaşlarından Balkan barışına gelindi” sözünün gerçeklik payı nedir?
Doğrudur… İktisadî; ilişkiler geliştikçe, kültürel açılmalar gerçekleştikçe insanlar geçmişin kavgasını yapmak yerine, gelecekte birlikte yaşamanın yollarını arayacaklardır. Yunanistan’a, Bulgaristan’a bırakın düşmanlığı asla negatif duygularla bakmıyorum. Oralarda Osmanlı eseri gördüğümde heyecanlanıyorum. Ama ‘Buraları tekrar alalım’ gibi bir hissiyat oluşmuyor bende. Avrupalıların Roma İmparatorluğu’na baktığı gibi bakmalıyız Osmanlı’ya. Tarihe ders almak için eğilmek lazım, intikam çıkarmak için değil. Kerkük’ü verseler almamalıyız mesela. Ama okul açmalı, ortak şirketler kurmalıyız.