Buhari’de nakledilen bir hadiste “İslam garip başladı, başladığı gibi (bir hâle) dönecektir. Ne mutlu gariplere” buyurulur.
Malum İslamiyet garip başladı.
Peygamberimiz ve ashabı kendi kavimleri arasında garip idiler.
Kendilerine her türlü iftira atılıyordu, zulmün her türlüsü reva görülüyordu.
Peygamberimizin yakın akrabalarının bazıları, amcası Ebu Leheb gibi baş düşmanı idiler.
Sahabeler için de aynı şey söz konusu idi.
Kimisin kardeşi, kimisinin anne babası kendisine düşmandı.
Onlar doğdukları şehirde garipti.
Medine’ye hicret edince bu defa mekân olarak Mekke’den uzak kaldıkları için garip oldular.
İslam tarihi boyunca Hizmeti İmaniye ve Kur’aniyyeyi omuzlarında götürenler hep garipler olmuştur.
Mesela 12. Asırda Maldiv adalarına Yusuf isminde Afrika’lı tek bir derviş gitmiş. Orda garipti ama bu gün o bölgede yaşayanların hemen hemen yüzde yüzü Müslümandır.
EMEVİ VE ABBASİ ZULMÜNDEN ENDONEZYA ADASINA
Çin kaynakları 674 yılında bir Arap şeyhinin Endonezya’nın Sumatra adasının batısında bir kasabayı idare ettiği yazılmaktadır. Emevi ve Abbasi’lerin zulmünden kaçan Ehli Beyt bugün 800 kusur milyonun yasadığı Asya ve Pasifiğe hicret ederek İslamin tohumlarını atmışlardır.
Onlar da kendi ülkelerinde garip idiler ve gittikleri yerlerde de bu defa mekan olarak garip kaldılar.
Imam Azam, İmam Safi, Ahmet bin Hanbel ve Imam Malik’e o günün idarecileri tarafından atılmadık iftira, görmedikleri zulüm kalmadığı için kendi ülkelerinde garibidirler.
Bu garipler silsilesi bu güne kadar devam ede gelmiş.asırda Bediüzzaman, Süleyman Tunahan, Erbilli Esat Efendi ülkelerinde çok garib idiler.
Üstad Barla’da iman ve Kur’an hizmetini bir kaç gariple başlatmıştır. Kendi tabiri ile 80 yıllık hayatı boyunca çekmediği cefa da kalmamıştır.
Ama o garipler devletin onlarca yıllık dinsizlik ve imansızlık politikasını boşa çıkarmışlar, Ustad’ın tabiriyle; küfrün belini kırmışlardır.
Bir kaç yüz garip her türlü yalan, dolan, iftira ve zulme rağmen – bu süreçte yaşananların hepsi o gün mikro planda yaşanmıştı- koca devlet karşında pes etmemişler.
Hizmet Hareketi de gariplerle başlamış, yakın tarih olduğu için detaya girmeyeceğim.
Garipler hala bu hizmetin omurgası olarak devam ettiriyorlar.
EHLİ DELALETİN MUTFAĞINDA PİŞİRİLEN ZULÜM
En son, ehli dalaletin mutfağında pişirilip ehli hasedin rüesasınca bir manada 2008 den bu yana tatbikata konulan ve 2016 da sahte bir darbe ile zirveleştirilen bu zulüm sureci ile yüzbinler hatta milyonlar garip kaldı. Aynen sahabeler gibi, Imam Azamlar, Bediüzzamanlar gibi…
Garip kalan Ahmet bin Hanbel, az sayıdaki öğrencisi ile ehli sünnet dışına çıkmış ve Abbasî’lerin resmi mezhebi olan Mu’tezileye öyle bir darbe vurmuş ki, bir daha dirilememiş. Kendi isteği ile Sam’da sürgün bir hayat yaşayan Imam Gazali, İslami boğmaya çalışan Helenistik felsefeye öyle bir darbe indirmişki,
Müsteşrik Montogamary Watt’a göre, o felsefe bir daha kendine gelememiş. Ustad ve talebeleri ehli dalaletin üç yüz yıllık planlarını bir kaç yüz gariple tarumar etmiş.
Çünkü planlarında Cumhuriyet nesli tamamen dinsiz olacak ve kafiyeye son noktayı koyacaklardı. Nitekim İsmet İnönü “bizi Nurcular mağlup etti” diyerek mağlubiyetlerini itiraf etmiştir. O günkü istihbarat raporları Ustadın toplam beş yüz civarında talebesinden bahsediyorlar.
Peki nasıl olmuş da Üstad bir kaç yüz gariple bunu başarmıştı?
Iman,azim, ihlas, isar, kardeşlik ruhu ve Allah’ın inayeti ile bunu gerçekleştirmişti.
Çünkü zor anlarda samimi hizmet eden mü’minler ihlasta zirveyi yakalar veya zirveye yakın olurlar.
Hal dili, kal (konuşma) dilinin çok önünde olduğu için muvaffakiyetleri on kat artar. Çok az bir amelle kolay zamanlarda yaptıklarının on katını elde ederler.
MADDİ MAĞLUBİYET VE MAHKUMİYETE RAĞMEN MANEN GALİPLER
Evet, son zulümle milyonlarca hizmet eri ülke içinde ve onbinlercesi ülke dışında garip kaldılar.
Zahiri bir mağlubiyete ve mahkûmiyetlerine rağmen, manen çok kuvvetlendiler.
Hepsinin hal dili konuşuyor.
Çünkü kuvvet hak ve ihlastadır, sayıda, binada ve maddi güçte değil.
Hizmet gönüllüleri bu son süreçte bunu tamamen yaşıyor.
Allah geçmişte samimi olarak çalışan, istikameti ve kardeşliği koruyan garipleri hep gönülleri fetih ile mükâfatlandırmış, mazlum ve mahkûm iken gönüllerin sultanı etmiştir.
Ancak bunu ehli dalalet, hasedi, egosu ve ümitsizliği imanlarının önüne geçenler ile hiç bir şey yapmadan sadece karanlıktan şikâyet edenler anlamaz, anlayamaz.
Gerçi anlamadıklarının da hikmeti vardır. Yoksa daha çok tahripkar olurlar.
Evet Hizmet Hareketi dünyayı bir misafirhane gören ve ona göre hayatını planlayan gariplerle doğdu, büyüdü, dünyaya yayıldı.
Onlar ve onlar gibiler ile de devam edecek. Eskiden o gariplerin sayısı belki bir kaç bindi.
Son zulüm sürecinde yüzbinlere katlandı.
Onun için şairin dediği gibi; “Sanmayın bu tekerlek kalır tümsekte.”
Ne mutlu o günün gariplerine… Ne mutlu bugünün mağdurlarına…yucelsalih@yahoo.com