SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD
Kapatılan dershanelerde öğretmenlik yapan ve güvenlik gerekçesiyle isminin açıklanmasını istemeyen 3 çocuk sahibi tarih öğretmeni, Şanlıurfa Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gördüğü işkenceleri Bold Medya’ya anlattı. Darp, tehdit ve tecavüz girişimini polis ifadesine de geçirtmeyi başarabilen tarih öğretmeni, yaşadıklarının bilinmesini, duyulmasını ve işkencecilerin hukuk önünde yargılanmasını istiyor.
15 günlük bebeği ve lohusa eşiyle birlikte evinde gözaltına alındıktan sonra Urfa Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürülen tarih öğretmeni, gözlerinin bağlandıktan sonra çırılçıplak soyulduğunu, kendilerine “Sorgucular” diye hitap edilen kişiler tarafından darp edildiğini ve bir sorgucunun “Prezervatif taktım şimdi tecavüz edeceğim” dediğini aktardı. Bu tehdidin sadece kuru bir tehdit olarak kalmadığını da ifade etti. Tarih öğretmeniyle görüntülü olarak online gerçekleştirdiğimiz röportajı sunuyoruz.
Ne zaman, nerede tutuklandınız?
1 Ocak 2017’de evimde gözaltına alındım. Eşim yeni doğum yapmıştı. Bebeğimiz daha 15 günlüktü. Görevlilere durumu izah ettim. Sezaryenle doğum yapmıştı eşim. Çocuğumuzun da kalbi olması gerekenden daha büyük dünyaya gelmişti. Doktor hayati riskinin olduğunu söyledi. Kontrollerinin yapılması gerekiyordu. Dinlemediler. O halde üçümüzü alıp Şanlıurfa TEM’e götürdüler.
Birlikte mi kaldınız, ayrı nezaretlere mi koydular?
Eşim ve çocuğumu ayırdılar. Üst katta başka bir yere götürdüler. Beni de alta nezarethaneye indirdiler. Tabi o zamanlar çok kalabalıktı. Bu gözaltı furyalarının çok yoğun olduğu günlerdi. Eşimle, çocuğumla, tüm dünyayla irtibatımız koptu tabi. Aşağı indirdiklerinde hücreye koydular. Konuşmalarından Suriyeli olduklarını anladığım 2 kişi daha vardı. Arapça konuşuyorlardı. Onları çok feci bir şekilde dövmüşlerdi. Adamın üstü başı perişandı, gözleri patlamıştı. Ortalık kan revan içindeydi.
Size de orada mı işkence yaptılar?
Hayır, önce etkin pişmanlıktan yararlan diye baskı yapıldı. Daha niye gözaltına alındığımızı, neyle suçlandığımı bilmiyorum, bana pişmanlıktan yararlanmayla alakalı temkinlerde bulunuyorlar. Yumuşak bir üslupla, güler yüzle. “Ne yaptım da pişmanlıktan yararlanacağız, suçum ne onu bile bilmiyorum.” dedim. “Sen bir düşün” dediler. Sonra beni üzerinde Teşhis Odası yazan başka bir yere götürdüler. Bomboş bir oda. Kalorifer yok, penceresi açık, ocak ayı, kış, hava çok soğuk. Bir tane battaniye verdiler. Kapıyı üzerime kilitlediler. “Acil durum olursa kapıya vurursun” deyip gittiler. Bu şekilde 14 Ocak 2017’ye kadar orada kaldım. 13’ü 14’e bağlayan gece, saat 12’den sonra beni 2. katta bir odaya çıkardılar. Başıma nöbetçi polis diktiler. Sabaha kadar uyutmadılar. Yani devlet işi gücü bıraktı bizim başımıza nöbetçi koydu.
Gözaltında ne kadar kaldınız?
Bir ay. OHAL döneminde gözaltı süresi uzundu. 14 gün ben o odada, sandalyenin üzerinde yaşadım. Hiç uyumadım neredeyse. Artık insanın takati kalmıyor, vücut dayanamıyor. Bir de bana sıkıntıyı yaşatacak olan bir başka grup vardı. Onlar gece ortaya çıkıyor. Sorgucu diyorlar onlara. Mesaileri gece başlıyor. TEM’deki memurların ifadesiyle “bunlar insan değil.” Benim başımda beni uyutmamakla görevli olan memur söyledi bunu bana.
Kimmiş peki bu sorgucular?
Adının Murat olduğunu söyleyen bir amir, “Ankara’dan özel ekip geldi, bunlar MİT’e bağlı insanlar. Bunlara biz de söz geçiremiyoruz. Yani ne yaparlar ne ederler bizim kontrolümüzün dışında. Yani, senin başına ne gelir ne gider onu biz garanti edemeyiz” gibi ifadeler kullandı.
İşkence ne zaman nerede yapıldı?
23 Ocak’tan sonra başladı ağır işkence. İkinci katta bulunduğum odada gözümü bağladılar. Koridora çıktık, çapraz bir odaya girdik. Gözüm bağlı ama inip çıkmadığımız için hangi kat olduğunu biliyorum. Kaç kişi olduklarını bilmiyorum ama seslerinden ve bana müdahalelerinden anladığım kadarıyla bayağı varlardı. Önce sadece çamaşırım kalmak üzere soydular. Çok ağır hakaretlerle, anne, eş, çocuk, değerler aklınıza ne geliyorsa hem küfredip hem de darp ettiler. Çok hırpaladılar. Eliniz bağlı hiçbir şey yapamıyorsunuz. Etkin pişmanlıktan yararlanmamı ve önüme konulan evrakları imzalamamı istediler yine. Düşünmem için bir gün süre verdiler. Yarına kadar aklın başına gelsin, diyorlar.
Ertesi gün ne oldu?
Yine gece 12’den sonra aldılar. Boynumu iyice eğdiler, sanki kafam dizime değecek şekilde. Nezarethane katının da daha aşağısına indirdiler. Orada kalın bir bezle gözümü bağladılar. Ben tansiyon hastasıyım. Burnumu kapattılar. Nefes alamadığımı söylüyorum. Dinlemediler. Orada artık bu defa tamamen üryan bir şekilde soydular. Yerde süründürerek, sağa sola götürerek işkence yapıldı. Tecavüz girişimi orada yaşandı. Müebbetle yargılandığımı söylediler, eşimle, çocuğumla tehdit ettiler. Daha sonra o iğrenç fiili yapma tehdidi. Ve tehditten de öte. Fiili olarak buna yeltenmeye kalkma. Direneceksiniz ama neyinizle direneceksiniz. Elinizi arkadan da bağlamışlar.
Tehditten de öte derken tam olarak ne yapıldı?
Üryan bir haldesiniz, eliniz arkadan bağlı. Bir sürü insan sizi darp ediyor. Farklı pozisyonlara filan sokuyor, sorguculardan biri de dedi ki, “Prezervatif taktım, sana tecavüz edeceğim, ediyorum. Bunları kulağımla duydum. Net olarak duydum. O iğrenç fiil fiiliyata geçmedi. Ama kuru bir tehdit olarak da kalmadı. İfade ettiğim gibi direnç gösteriyorsunuz eliniz bağlı olsa bile. O an ki çırpınışlarınızla, gücünüz, imkanınız ne kadar el veriyorsa…
Yani prezervatif taktığını söyleyen adam yanınıza geldi, siz de bunu hissettiniz mi?
Aynen. Tecavüzde yeltendiler ama fiiliyat olmadı. Sonra arbede oldu, beni masaya yatırdılar. Ameliyat edeceklerini söylediler. Aletlerin seslerini duydum.
Nasıl kurtuldunuz bu durumdan?
Adı Murat olan o amir içeriye daldı, sesinden tanıyorum onu. “Ne yapıyorsunuz. Benim emanetimi siz hangi ara buraya getirdiniz de bu zulmü yapıyorsunuz?” dedi. Aralarında bir arbedeyle onların elinden beni kurtarmış oldu güya. Aynı o yumuşak yaklaşımla “Artık daha ne kadar kendine, ailene zarar vereceksin, şu işi hallet, şu işi bitir” gibi sözler söyledi. Ben bu arada ikinci katta avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. “Onlara söyleyin beni narkozsuz ameliyat etsinler diye. Bir insan şerefi için, onuru için, namusu için yaşar. 44 yaşına gelmişim, 3 çocuğum var. Siz bana bir şey bırakmadınız ki, bundan sonra yaşasam ne olur diye bağırdım. Ertesi gün başkan diye hitap ettikleri bir adam geldi. Bana “Narkozsuz ameliyat olmak istiyormuşsun, korkmuyor musun” diye sordu. “Elbette korkuyorum. Elim bağlı, gözüm bağlı her şeyi yapabiliyorsunuz. Her şeyimi aldınız, bundan sonra yaşasam ne olacak” dedim.
Sizden ne öğrenmek istiyorlar? Sonuçta bir öğretmensiniz.
Tutuklanınca hakkımızdaki iddiaların ne olduğunu öğrendik tabi. 672 sayılı KHK ile ihraç olmamız. Ama ben de eşim de hep özelde çalıştık. İkincisi kapatılan kurumlarda sigorta kaydımızın olması. Çocuklarımızın kapatılan okullarda okuması. Bank Asya’da hesabımızın olması ve orada işlem yapmış olmamız. Bir de bir tanık ifadesi var. Tanımadığım bir adam, polislere dini sohbet verdiğimi, onlardan sorumlu olduğumu söylüyor. Bunun üzerine bana işkence yapıp itirafçı olmamı istiyorlar.
Bu iddiaları doğru mu?
Kesinlikle doğru değil. Benim adımı veren tanık da birçok kişinin ismini veren biri. Adamı tanımıyorum. Zaten kendileri de “Biz yanlış kişiyi almışız” deyip işkenceden vazgeçtiler. Ayın 26’sı ya da 27’siydi. Vücudumda oluşan morluklardan dolayı beni hastaneye götürdüler. Balıklıgöl ve 500 yataklı hastane diye 2 farklı hastane, 2 farklı günde götürdüler. İlaç aldılar. O ilaçları verdiler. 10. günde avukatımla görüşebildim. Eşimin serbest bırakıldığını söyledi. Ondan haberdar olunca bu defa eşini tekrar gözaltına alırız, aldırırız diye tehdit ettiler.
İşkence gördüğünüzü mahkemede anlatabildiniz mi?
Kayda geçmesi için ilk mahkemede anlattım. Hatta Sulh Ceza’da anlatacak oldum, hakim hiç dinlemedi. “İfadeye geçirtmişsiniz” dedi.
Size yapılan işkenceler resmi olarak kayda geçti yani.
Evet geçti. Şöyle oldu: 30. gün benim ifademi aldılar, avukatın nezaretinde. Sorulara cevap verdikten sonra “Eklemek istediğiniz bir şey var mı?” diye en son sordular. Gözaltı sürecindeki yaşadıklarımı yazdırmak istedim. Yazamayacaklarını söylediler. O zaman imzalamayacağımı söyledim. Avukatım da yanımda durdu. Söz dalaşı oldu. Avukatım Urfa Barosu’nu aradı. Baro başkanı “İfadeye geçirmezlerse imzalamayın” dedi. Sonra memur savcıyla görüşmeye gitti. Özet şekilde yaşadıklarımı ifademe eklediler. Emniyet ifade tutanağına işkence gördüğümü böylece yazdırmış oldum.
23 ay Şanlıurfa 1 Nolu T Tipi Cezaevi’nde kaldınız. Orada herhangi bir hak ihlali yaşadınız mı?
Fiziki olarak herhangi bir işkenceye maruz kalmadım ama o demir kapı her açıldığında yüreğiniz çıkacakmış gibi oluyor. Neden? Gözaltı süreci geçirmiş, mahkemesi olmuş, cezaevine girmiş ama tekrardan emniyete götürülüp gözaltında kalan arkadaşlar vardı. 1 hafta kalan vardı, 20 gün kalan vardı, 40 gün kalan vardı. Yani bunların örnekleri var. Siz de hep bu endişeyle yaşıyorsunuz. Acaba tekrardan mı almaya geldiler diyorsunuz? Psikolojik sıkıntılar yaşadığım için haliyle psikiyatriste gittim. Yaşadıklarımdan dolayı bana Efeksor ve Redebra diye iki ilaç verdi. Cezaevi süresince o ilaçları kullandım. Cezaevi kayıtlarında vardır.
Başka bir hastalığınız oldu mu?
Yok, yüksek tansiyonum zaten vardı, onun ilacını hala kullanıyorum. Ama psikolojik olarak yaşadığım travmaları hala atlatabilmiş değilim. Sadece fiziksel işkence yok ki psikolojik işkence de yaşadık. Gözaltı sürecindeyken, ‘gizli tanık, yani itirafçı ol bunları imzala, ondan sonra da devlet adına çalış. Biz sana işte özel kimlik çıkartalım, hatta ameliyat yapalım’ dediler. Ben bir öğretmenim. Sizin iddia ettiğiniz noktaları anlamakta zorlanıyorum. Bir insana kimlik çıkartmak, yeni bir hayat sunmak, maddi olanaklar tanımak, hatta yüz değiştirme… Filmlerden bildiğimiz olayları bana teklif ediyorsunuz, dedim. Aramızda bu tarz konuşmalar oldu. Tavırları iki türlüydü. Bir yumuşak, gel beraber yürütelim mantığı vardı. Diğeri de şiddetle.