Otoriter rejimlerin katı yapısı nedeniyle, toplumsal talepler ve tepkiler kendisini ifade edecek kanallar bulamadığından, siyasi değişimlerin bir patlamayı andıran hadiselerle yaşandığına değinerek Erdoğan sonrasına geçiş sürecine ilişkin öngörüleri içeren geçen haftaki yazımı Tolstoy’dan bazı alıntılarla bitirmiştim. Bu yalın gerçeği bize hatırlatan beklenmedik güncel gelişmelerin, bu hafta, Rusya’yı yakından ilgilendiren bir ülkede yaşanmasını o nedenle oldukça manidar buldum. Görmek isteyen gözler için Kazakistan’da yaşanmakta olanlar Türkiye’de olabileceklere dair de ciddi bir fikir vermektedir.
Dünyanın yüzölçümüne göre dokuzuncu büyük ülkesi olan 19 milyon nüfuslu Kazakistan’da genellikle araba yakıtı olarak kullanılan LPG’de (likit petrol gazı) devlet sübvansiyonunun Cumartesi gününden itibaren kaldırılması üzerine, akaryakıt fiyatının bir kaç gün içinde iki kat artması sonrası yaşanan protestolar dünyada tam bir şaşkınlıkla karşılandı. Dört gündür süren protestolar sırasında bazı Kazak şehirlerinde göstericilerin hükümet binalarını işgal etmesi, sokaklarda güvenlik güçleriyle çatışması, bugüne kadar siyasi istikrarın güçlü olduğu sanılan ülkenin alttan alta nasıl kaynadığını gözler önüne serdi.
PROTESTOLAR HIZLA TÜM ÜLKEYE YAYILDI
Kazakistan’da bağımsızlığını kazandığı yıllardan bugüne kadar çok ender olarak bu tür protestolara şahit olundu. Protestolar petrol zengini Mangistav eyaletinde başladı. Hazar kıyısındaki başşehri Aktav, ülkenin ana petrol ve gaz işleme merkezi olarak hizmet verse de, genel olarak eyalette hayat kalitesi ülkenin geri kalanıyla kıyaslandığında daha kötü durumda… Bu bölge uzun zamandır bir huzursuzluk yatağı halinde bulunuyor. Aralık 2011’de Zhanaozen kasabasında grev yapan petrol işçilerine polisin ateş açarak karşılık vermesi sonucu 16 kişi ölmüştü. Bölgede araçların yaklaşık dörtte üçünde daha ucuz olduğu için yakıt olarak LPG gazının kullanıldığı belirtiliyor.
Kazak İçişleri Bakanlığı, olaylarda sekiz polisin öldüğünü ve 300’den fazla kişinin yaralandığını açıkladı, fakat sivil kayıplarla ilgili herhangi bir bilgi vermedi. Ülkenin en büyük nüfuslu şehri ve eski başkenti olan Almatı’da, çoğu şehrin fakir varoşlarından gelen, sayıları on bine ulaşan göstericiler “vilayet konağını” işgal ederek ateşe verdi. Bazı şehirlerde güvenlik güçlerinin protestoculara müdahale etmekten kaçındığı görüldü. Almatı’da onlarca sivilin yanısıra 137 polisin yaralanarak hastaneye kaldırıldığı gösterilerde 33’ü polis aracı olmak üzere 120 araba yakıldı. Şehrin havalimanı da protestocuların işgaline uğrayan yerler arasındaydı. Almatı’ya tüm uçuşlar geçici olarak iptal edildi. Yüzlerce işyeri zarar gördü, iki yüzden fazla kişi tutuklandı. Şehir merkezinde tam bir karışıklık ve anarşi havası hüküm sürdü. Bunlar sadece Almatı’ya ilişkin bilgiler… Kazakistan Milli Girişimciler Odası (Atameken) protestolar sırasında ülke çapında bankalara, mağaza ve restoranlara saldırılar yaşandığı bilgisini verdi.
NAZARBAYEV REJİMİNE YÖNELİK KIZGINLIK BÜYÜYOR
Protestolar 81 yaşındaki Nursultan Nazarbayev’in yaklaşık otuz yıldır süren iktidarına yönelik en ciddi başkaldırı olarak kayıtlara geçti. Nazarbayev 2019’da cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılsa da ülkeyi perde gerisinden asıl idare eden lider olmayı sürdürüyor, ülke ekonomisi büyük oranda yakın aile üyelerinin kontrolü altında bulunuyor. “Milletin Lideri” (Elbaşı) sıfatıyla Milli Güvenlik Konseyi’nin başkanlığını yürütüyor. Halefi bir diplomat olan Kasım Cömert Tokayev’i kendisi belirledi. Bağımsız gözlemcilerin belirttiği gibi ülkede “özgür ve adil” seçimler düzenlendiğinden bahsedilemeyeceğinden, sadık bir adamı olarak görülen Tokayev’in seçimi kazanması pek güç olmadı. Tokayev’in görevi devraldığında yaptığı ilk icraatı başkent Astana’nın adını Nazarbayev’in adıyla (Nur-Sultan) değiştirmek oldu. Nihayetinde mukadder sonlarını değiştiremediği her defasında görülse de otoriter rejimlerin halkta artan memnuniyetsizliğe karşı gösterdiği tipik tepki Kazakistan’da da yaşandı: Ülkenin dört bir yanında Nazarbayev heykelleri dikildi, sokaklara ve parklara Nazarbayev’in adı verildi. Değişim arzusundaki halk bu düzenlemeyi kendisinin aldatılması olarak gördü.
Fakat bu düzenleme neticede ülkede ister istemez iki güç odağının oluşmasına yol açtı. Nazarbayev ailesi etkinliğini sürdürürken, Tokayev de selefine sadık kalmakla birlikte daha güçlü bir rol elde etmek için çaba içerisine girdi. Nazarbayev’in en başında bu tür bir düzenlemeye gitme zorunluluğu hissetmesi alttan yükselen baskıya ilişkin de bir fikir veriyor. Bu baskının, rejimin iki başlılığını besleyerek bürokraside de dışarıdan tespit edilmesi kolay olmayan bölünmelere yol açtığı hissedilebiliyor. Bazı uzmanlar, protestolara yönelik rejimin verdiği tepkilerde yaşanan gecikmeleri doğrudan bu hususla irtibatlandırıyor. Nihayetinde protestolar tamamen kontrol altına alınsa bile rejimin imajının içeride ve dışarıda ciddi bir sarsıntı yaşadığı aşikar… Siyasi istikrarın güçlü olduğuna dair imaj, ülkenin özellikle petrol ve metal endüstrilerine yüz milyarlarca dolarlık yabancı yatırım akmasını sağlamıştı.
ÜLKEDE GELİR EŞİTSİZLİĞİ MUAZZAM BOYUTLARA ULAŞTI
LPG zamlarına karşı başlamış gözükse de protestoların Nazarbayev rejimine yönelik halkta biriken kızgınlığın bir yansıması olduğu besbelli… Ülkenin zengin doğal kaynaklarından istifade eden elit bir zümre iyice palazlanırken, bunlarla halkın geri kalanı arasındaki gelir eşitsizliği muazzam boyutlarda arttı. Örneğin Nazarbayev’in üç kızı, İsviçre, İngiltere ve ABD’deki en gösterişli semtlerde milyonlarca dolarlık mülklere sahip. Büyüyen öfkenin asıl kaynağı bu durum… Halkın Nazarbayev rejimiyle ekonomik güvenlik için siyasi özgürlüklerini takas ettiği gayrıresmi sosyal sözleşme, gelir eşitsizliğini büyüten iktisadi sorunların, yolsuzlukların baskısı altında çözülüyor. Yeni kurulan görkemli başkent Nur-Sultan’ın inşası için milyarlarca dolar dökülürken, halkın temel yaşam standartlarında ciddi bir yükselme yaşanmadı. Özellikle kırsal bölgelerde pek çok hane su ve elektrik gibi temel hizmetleri bile almakta sıkıntılar yaşıyor.
Ülkede hava Nazarbayev (ve çevresi) aleyhine dönmeyi sürdürse de rejim bu memnuniyetsizliğin kendisini siyaseten ifade edebilmesinin önünü tamamen kapatmış durumda… Mecliste muhalif partiler bulunmuyor. Protestocuların önemli taleplerinden biri eyalet valilerini halkın seçmesi… Mevcut sistemde valiler cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Gösteriler sırasında “Yaşlı adam defol” şeklinde Nazarbayev karşıtı sloganlar atıldığı bildiriliyor. Almatı’ya arabayla üç saatlik mesafedeki Taldikorgan şehrinde protestocular daha önce görülmedik şekilde Nazarbayev’in heykelini de devirdi. Almatı’da protestocuların ateşe verdikleri arasında Nazarbayev’in Nur Otan Partisi’nin il binası da bulunuyor.
Halkın tepkisini kızgınlığa çeviren bir husus, petrol ve gaz ihracatçısı bir ülke oldukları halde hükümetin enerji fiyatlarında iki katı bulan bir artışa müsaade etmiş olması… (Kazakistan günde yaklaşık 1,6 milyon varil ham petrol üretiyor.) Böyle bir artışın, korona salgının ekonomik yansımalarının gelir eşitsizliğini zaten arttırdığı ülkede, dar gelirli kitlelerin iktisadi durumunu iyice kötüleştirmesi kaçınılmaz… Temel ihtiyaç maddelerinin hızla artan fiyatları halkın geçimini sağlamasını zorlaştırıyor. Resmi istatistiklere göre ortalama maaş tutarı aylık 570 dolar seviyesinde olsa da, halkın geniş bir bölümü bu oranın çok altında bir gelirle geçinme mücadelesi veriyor. Öte yandan internet çağında yetişen genç nesiller de taleplerinin dikkate alınacağı bir siyasi rejimi arzuluyor.
Tokayev hükümeti feshederek üç eyalette iki hafta süreyle olağanüstü hal ilan etti, Almatı’ya giriş ve çıkışlar yasaklandı. Protestoları yatıştırmak için LPG sübvansiyonlarının sürdürülmesi kararını aldıklarını duyuran Tokayev’in ülkeyi terketmeyeceğini de belirtme gereğini duyması siyasi gerilimin ne denli yükselmiş olduğunu gösteriyor. Tokayev ayrıca elektrik, su gibi hizmetlerde fiyatların dondurulması, yoksul aileler için kira yardımında bulunulması gibi adımlar atılacağını da ilan etti. Ülkenin en büyük telekomünikasyon şirketi Kazakhtelecom, bugün ülke genelinde internet erişimini kapattı. Hedef özellikle WhatsApp, Facebook, Telegram gibi halkın en fazla rağbet ettiği iletişim ve sosyal medya araçlarının kullanımını engellemek…
Tokayev, Başbakan Yardımcısı Alihan Smaiylov’u geçici olarak başbakanlığa atadı. Ülkedeki gerçek güç odağının Nazarbayev ve çevresi olduğu bilindiğinden bu adımın siyasi rejimin yapısında ciddi bir değişiklik olarak kabul edilebilmesi, bu nedenle kızgın Kazakları yatıştırması pek mümkün değil… Nitekim Tokayev bugün televizyonda yaptığı konuşmada, Nazarbayev’in adını hiç anmadan Milli Güvenlik Konseyi’nin kontrolünü ele alacağını söyledi. Bunun tam olarak ne anlama geldiği, yani Nazarbayev’in artık tüm resmi görevlerini yitirmiş olup olmadığı bilinmemekle birlikte, Nazarbayev’in yeğeni olan Samat Abiş Milli Güvenlik Konseyi başkan yardımcılığı görevinden alındı. Nazarbayev şimdiye kadar ne Milli Güvenlik Konseyi’ni topladı, ne de protestolara ilişkin bir açıklama yaptı.
Tokayev bugün yaptığı açıklamada, Rusya dahil altı eski Sovyet devletinin ittifakı olan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyelerini ülkede düzeni yeniden sağlamak için yardıma çağırdığını duyurmakla birlikte tam olarak ne gibi önlemler alınmasını talep ettiği anlaşılmadı.
MOSKOVA YAŞANANLARDAN HİÇ MUTLU DEĞİL
Kazakistan’da yaşananların 7,640 kilometreyle en büyük sınır komşusu olan Rusya’da endişeyle takip edildiğinden şüphe yok. (İki ülke arasındaki hudut, dünyanın en büyük ikinci sınırıdır.) Kazak petrolünün büyük bölümü Rusya’nın Karadeniz’deki Novorosisk limanından dünyaya sevkediliyor. Rusya hala insanlı uzay misyonları için fırlatma üssü olarak Baykonur Uzay Üssü’nü kullanıyor. Kazakistan ayrıca önemli bir Rus azınlığa sahip; nüfusun yaklaşık %20’si etnik olarak Rus. Putin, geçen ay düzenlediği yıllık basın toplantısında, bir Kazak gazetecinin sorusunu yanıtlarken, konuyla ilgisi olmadığı halde “Kazakistan’ın kelimenin tam anlamıyla Rusça konuşan bir ülke olduğunu” vurgulamak gereği duydu. Kazakistan’da milliyetçi bazı kesimlerin, ülkede hala birinci dil mesabesinde olan Rusça’nın geri plana itilerek Kazakça’nın kullanımının arttırılmasını talep etmesi Rusya’yı rahatsız ediyor. Moskova eski Sovyet ülkelerinde kalan Rus azınlığın hayatını zorlaştıracak, o ülkeleri Rusya’nın etkinlik alanından uzun vadede de olsa çıkaracak her türlü gelişmeyi önlemek için aktif olarak çalışıyor.
Putin rejimi, eski Sovyet coğrafyasında bu tür protesto gösterileriyle meydana gelecek iktidar değişikliklerinin Rusya’da kendilerine yönelik muhalefeti de benzer yönde cesaretlendirmesinden korkuyor. Kazakistan’daki siyasi rejimle Rusya’daki pek çok açıdan birbirinin neredeyse kopyası gibi… Yirmi yıldır iktidar olan ve 2020’de düzenlenen referandumla 2036’ya kadar ülkeye liderlik edebilmesinin önü açılan Putin eski Sovyet ülkelerinde halk protestoları sonucu hükümetin değiştiği bir görüntünün ortaya çıkmasını tehlikeli buluyor. Nitekim Kremlin yanlısı bir gazetede, Kazakistan’daki protestolar “ABD/NATO ile Rusya arasında Ukrayna’ya ilişkin gelecek hafta gerçekleştirilecek kritik toplantılar öncesinde Moskova’ya karşı oynanan kirli bir oyun” olarak lanse edildi.
Eski Sovyet ülkelerini kendi etkinlik alanı olarak gören Moskova, bu tür halk protestolarına oldukça olumsuz bir yaklaşım sergiliyor. Ukrayna’da Rus yanlısı iktidarı düşüren protestolar sonrası Belarus’ta da aynı neticenin yaşanmasından endişe ettiği için Lukaşenko’ya tam destek verdi. Nazarbayev de Putin’in tam desteğine sahip bulunuyor. Kazak lider Covid-19’a yakalandığında Putin hemen özel doktor göndermişti. Rus liderin aynen Ukrayna için yaptıklarına benzer, Kazakistan’ın bir ülke olarak varlığını, mevcut sınırlarını sorgulayan açıklamaları var. Bu nedenle Nazarbayev sonrasında iki ülke arasındaki tansiyonun yükselebileceğini düşünen uzmanlar azınlıkta değil…
Bir Kazak uluslararası ilişkiler profesörü olan Dosym Satpayev, Rus-Kazak ilişkisini “boşanma arefesindeki karı koca” olarak nitelendiriyor. Onun anlatımıyla “Hâlâ birlikte yaşamaya çalışsalar da aralarında kara kediler geziyor. Gelecekte, muhtemelen taraflardan biri, barışçıl ya da belki de çatışmacı bir şekilde boşanma sürecini başlatmak isteyecektir.”
- Ömer Murat, Dış Politika Uzmanı ve Eski Diplomat