Anayasa hukukçusu, eski CHP’li Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu, seçim sonuçlarına ilişkin “Evet hezimete uğradık ama bu hezimet ikinci bir olumsuzluğu, teslimiyeti beraberinde getirdi. Bu hezimette karşı tarafın hukuksuzluğu belirleyici oldu ama bizim de hukuku kullanmak yerine iktidar iştahının depreşmesi belirleyici oldu” dedi.
Türkiye’nin saygın anayasa hukukçularından, CHP eski milletvekili, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu seçimlerde hezimete uğradıklarını ve bunun da beraberinde teslimiyeti getirdiğine dikkat çeken bir değerlendirme yaptı.Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Seçimi kazanabilirdik veya kaybedebilirdik sorusundan önce amaç araç ilişkisini rasyonel temellerden yapamadığımız için, böyle bir hezimet sonucunu elde ettik. Evet hezimete uğradık ama bu hezimet ikinci bir olumsuzluğu, teslimiyeti beraberinde getirdi. Bu hezimette karşı tarafın hukuksuzluğu belirleyici oldu ama bizim de hukuku kullanmak yerine iktidar iştahının depreşmesi belirleyici oldu” dedi.
http://gazeteduvar ’dan gazeteci Serkan Alan’ın sorularını yanıtlayan İbrahim Kaboğlu, “Seçim sonuçları da neredeyse yarı yarıya toplumun da ikiye ayrıldığını gösteriyor. Sizin işaret ettiğiniz Anayasa Mahkemesi üyelerine benzer bir durum toplumda da var. Eşit koşullarda olmayan yarışmanın sonu yüzde 50 yüzde 50 gibi. Hukuk açıkça ihlal edilerek yürütülen yarışma ortamı düşünüldüğünde yüzde 50’ye 50 gibi gözüküyor ama sandığa gitmeyen ve diğerleri dikkate alındığında toplumda hukuka olan inancın açık olduğu kendini gösteriyor. Anayasa Mahkemesi’ndeki ayrışma ile toplumsal ayrışma arasında bir tür paralellik kurulabilir” ifadelerini kullandı.
‘ÜÇÜNCÜ KEZ ADAYLIĞA KARŞI MAĞDURİYET YARATMAYALIM DEDİLER’
Seçim sürecinde hukukuk sonuna kadar kullanamadıklarını belirten Kaboğlu, bunları şöyle aktardı:
“Şu da var; nasıl ki seçimler sırasında hukuku sonuna kadar kullanamadıysak… Nasıl kullanamadık? Mesela cumhurbaşkanı 3’üncü kez aday oldu. Ben 3’üncü kez aday olamaz dedim ama partimiz daha çok “mağduriyet yaratmayalım” diye ona açıkça bir karşı çıkış politikasını kamuoyuna yansıtmadı. Biz Anayasa Mahkemesi’ne başvurularda da kimi zaman benzer sıkıntılarla karşılaştık. “Anayasaya aykırı ama acaba siyasal çıkar bakımından bunun üzerine fazla gitmesek mi” gibi tercihler ortaya çıktı. Buna karşın çok büyük bir kısmını kurtardık. Anayasa Mahkemesi’ne gidilmemesi gerekenlerde istisnai olarak gidildi, elektronik ticaret kanununda olduğu gibi. O benden habersiz oldu çünkü siyasal beklentiler sonucu gidilmiş. Bana haber verilmeden gidilen tek başvuru o.
Mesela yüzde 7 barajı nedeniyle de “AYM’ye gitmemiz gerekir” demiştim. Siyasal oportinite bakımından parti politikası gitmeme yönünde adım attı. Bu bir örnek. Ne için bunu örnek olarak belirttim? Parti içi gelişmeleri, sorunları kamuoyuna yansıtmak için değil, şunun için; Anayasa Mahkemesi’nden oldukça önemli sonuçlar elde ettik. Ama daha tam kuşatmacı olabilirdik. Daha çok Anayasa Mahkemesi’ne yönelik hukuk ve kamu yararı konusunda yüzde yüz kararlılık gösterisinde bulunabilirdik.
Benzer şekilde tıpkı bu seçimler sırasında olduğu gibi hukuki araçları kullanamadık. Hukuki araçlar neydi, üçüncü kez adaylık, bakanlar aday olup istifa etmemesi, seçimlerin 35 gün öne alınması gibi… CHP olarak, demokratik muhalefet olarak nitelendirdiğim HDP, İYİ Parti olarak hukuki araçlarımızı tam olarak kullanamadık.”
Bu kapsamda CHP’ye eleştiriler getiren Kaboğlu, “Eğer biz Anayasa Mahkemesi’ni hukuki açıdan daha kuşatıcı olabilseydik, toplum önünde yarıştığımız siyasal güce karşı hukuku daha güçlü bir biçimde işletebilseydik o zaman Anayasa Mahkemesi ile toplum arasında daha doğrudan köprü kurulmuş olacaktı. “Biz Anayasa Mahkemesi’ne şu başvuruları yaptık, Anayasa Mahkemesi şu şekilde kararlar verdi” diye topluma daha doğrudan anlatabilirdik. Bizimkiler, özellikle kendi partimden söz ediyorum, hukuksuzluğu topluma yansıtmak yerine eleştirdikleri iktidar yoluna kendilerini kaydırdılar” dedi.
‘SONUÇLAR FARKLI OLURDU’
“Seçim sonuçlarıyla ortaya çıkan başarısızlıkta hukuki araçların kullanılamamasında, parti içerisinde buna dair bir direncin etkili olduğunu mu söylüyorsunuz?” sorusuna Kaboğlu, şu yanıtı verdi:
“Evet bunu söylüyorum. Seçim sonuçlarıyla yine karşı taraf kazanabilirdi. Fakat sonuçlar farklı olurdu. Parlamentodaki çoğunluk 300’e yakın olabilirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hukuk işletilse belki kazanılabilirdi de. Oy farkı milyonlarla hesap edilmezdi, yüz binlerle edilirdi. Hukuku biz kullanamadık. Biz neden o kadar anayasa hazırlığına emek verdik? Neden geçmiş dönem raporlarını hazırladık? “Bu yönetim anayasaya rağmen anayasasızlaştırılmış bir süreçle Türkiye’yi yönetiyor, biz anayasaya dönüş sağlayacağız” dedik. Demek ki bizim amacımız iktidar değil hukuk idi.”
‘İKTİDAR İŞTAHI DEPREŞTİ’
Kaboğlu, şöyle devam etti:
“Buradaki amaçla aracı iyi düşünmek lazımdı. Zafer Partisi’ne mi bakanlık verilecekti, ona mı verilecekti iktidar yarışıdır. Oysa bizim için önemli olan bakanlık değildi. Önemli olan Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı’nın Meclis önünde sorumlu olmasıdır. Biz onun için çalıştık. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem derken, güçlendirilmiş ve nitelikli parlamento olacaktı, nitelikli yasa yapacaktı. Hükümet ise, Bakanlar Kurulu ise Meclis önünde sorumlu olacaktı. Biz bütün gücümüzü buna yönlendirecektik. İbrahim Kaboğlu, Serkan Alan seçimden sonra ne olacak bunlar önemli değil. Önemli olan seçimden sonra biz Meclis’te çoğunluğu sağlayabilecek miyiz?
Seçimi kazanabilirdik veya kaybedebilirdik sorusundan önce amaç araç ilişkisini rasyonel temellerden yapamadığımız için, böyle bir hezimet sonucunu elde ettik. Evet hezimete uğradık ama bu hezimet ikinci bir olumsuzluğu, teslimiyeti beraberinde getirdi. Bu hezimette karşı tarafın hukuksuzluğu belirleyici oldu ama bizim de hukuku kullanmak yerine iktidar iştahının depreşmesi belirleyici oldu.