Bu yıl hicri yılbaşı, 7 Temmuz Pazar gününe denk geldi.
Aynı zamanda Hicri yılın ilk günü, dolayısıyla yılbaşı. Yani matem ayı, Muharrem’deyiz. Hüseynilere kıyıldığı dönemin sene-i devriyesindeyiz.
Muharrem ayı, Hz. Hüseyin ve yetmişten fazla mazlumun şehit edildiği Kerbela olayının yaşandığı bir mevsimdeyiz.
Müslümanlar için “hüzün ayı”dır Muharrem. Acı, keder ayıdır.
Emanete ihanetin de zirveleştiği bir aydır, aynı zamanda Muharrem.
Peygamberlerin lütuflarla sarmalandığı bir ay, çok acı ve elim bir hadiseyle ne yazık ki karalara bürünmüştü…
Gül Peygamber’in torunu İmam Hüseyin Kerbela’da şahadet şerbetini içince matem, hüzün, bürümüştü Muharremi…
Karalar giymişti o gün bu gün Muharrem…
Suyun kana karıştığı, gözyaşının bedenleri ıslattığı acımasız bir devri hatırlatıyor bizlere.
Bu hüznü, Alvarlı Efe;
“Bugün mâh-ı Muharremdir, muhibb-i hânedân ağlar
Bugün eyyâm-ı mâtemdir, bugün âb-ı revân ağlar
Hüseyn-i Kerbelâ”yı elvân eden gündür,
Bugün Arş-ı muazzamda olan âli divân ağlar” diyerek, bütün Müslümanların hüznünü bu satırlarla dile getiriyor.
Yezidi düşüncenin azgınlaştığı zamanlarda, feleklerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Nur Nebi’nin, insanlığa emanet ettiği sevgili torununa kıyılmıştı.
Yezidi düşünceye Muharrem’de lanet yağar, beddualar yağmur olur, yağar başlarına.
Aradan asırlar,uzun yıllar geçse de değişen bir şey yok mazlumlar için…
Yeryüzü, Müslümanlar için adeta Kerbela’ya dönüşmüş durumda.
Zaten kelime anlamı da bu değil mi?
‘Kerb’ ve ‘bela’ yani gam ve bela. Mağdurlar gamlı, hüzünlü, kederli…
Günümüz de mazlumların başına hâlâ her gün bir bela yağıyor.
İnananlar için her yer maalesef Kerbela gibi.
Hüseyinlerin kaderidir belki de mazlum olmak. Fırat kıyısından, Hint Okyanusu’nun kıyısına kadar…
Onlara su bile yok diyen günümüzün Yezit’leri, geçmişi aratmıyor.
Türkiye’de,
Mısır’da,
Suriye’de,
Myanmar’da,
Afganistan’da…
Filistinli yavrular Gazze’de,
Uygur çocuklar Doğu Türkistan’da.
Sürgün hayatında vefat eden Ali’ler, Ömer’ler, Halil’ler, Yasinler…
Yerinden yurdundan edilen, ülke hasretiyle kanat çırpıp ötelere uçanlar…
Hasılı, dünya Kerbela’sında hâlâ kumlar alev, alev.
Çin işkencesiyle, elleri ayakları zincirlenen Uygurlar, çocuklarıyla kan ağılıyor, Hz. Hüseyin’in acısıyla kıvranıyorlar.
Dünün Yezit’leri, bir yudum suya ve sevgiye hasret bıraktı Ehl-i Beyt’i, günümüzdeki zalimler ise; top-yekûn Alem-i İslam’ın kalbini yangın yerine çevirdiler.
Dünküler, çölle birlikte gülleri, günümüzdekiler ise; gönülleri ve hayatları virane ettiler, Kerbela’ya çevirdiler.
Su! Su! diye inleyen yavrular gibi, bugün Ukrayna’da, Gazze’de, Batı Şeria’daki vahşet görüntüleriyle inleyenler yüreğimizi yakıyor. Ukrayna‘da çocukların kaldığı hastaneyi bombalattı Rusya’nın cellattı.
Fırat buz gibi aksa da, Madımak yangını, Can (lar) ımızı yakmaya devam ediyor. Ankara Gar katliamı ve Suruç hala kan akıyor.
Kin, nefret, sevgisizlik, merhametsizlik, adaletsizlik, her tarafı kuru çöllere dönüştürdü.
O gün, bugündür kan damlar kalbinden Âlem-i İslam’’ın…
O kan hâlâ damlıyor…
O ateş hâlâ yanıyor…
O gözyaşı her gün akıyor, analar ağlamaya devam ediyor.
Ülkemizdeki cezaevlerini dolduran günahsız bebeklerin, anneleriyle maruz kaldıkları muamele, İsrail hapishanelerini aratmıyor.
Ebu Cehil, cehaletiyle kıtalar aştığı gibi, Yezidi düşünceler de dünyanın dört bir yanında arz-ı endam ediyor.
Gözlerimiz Fırat, yüreğimiz Kerbela, o ateş hâlâ bizi yakmaya devam ediyor.
Öyle değil mi?
İsrail terörüyle, Gazze Kerbela’ya döndü. Gazze’nin güneyinde sığınak olarak kullanılan ve bir okula okula sığınan Filistinli çocuklar ve kadınlar hunmarca katlediliyor.
İsrail, tam 279 gündür Gazze’yi yakıp yıkıyor.
Can kaybı 38 bin 193’e çıktı.
İsrail’in, 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda en az 15 bin 694’ü çocuk.
10 bin 279’u kadın.
86 bin 377 Filistinli yaralandı.
Koca dünya bu acıya duyarsız, sadece kınamakla kalıyor.
Sesini çıkaranlar ise linç ediliyor, taşlanıyor, hırpalanıyor, şeytanlaştırılıyor.
Baksanıza, Gazze’deki mazlumlara, Filistin’e destek çıktığı için Kıta Ülkesi Avustralya’da bile rahat yok.
Federal Parlamento’nun ilk örtülü Müslüman Senatörü Fatime Peyman’ın ‘özgürlükler ülkesinde’ maruz kaldığı mobbinge bakar mısınız? On yıllarca Müslümanların kahir ekseriyetinin desteklediği İşçi Partisi’nin, Başbakan Albanese’nin, Senatör Payman’ın bu onurlu duruşu karşısındaki kabul edilemez duruşuna ve duyarsızlığına bakar mısınız?
Ya bir zalim, gaddar ve hak hukuk tanımazın yaptıklarını nereye koyacağız?
Sürgün yiyen gül gibi insanların ölüsüne bile tahammül edemiyor. Cenazeleri bile memleketine ulaştırılamıyor, doğup büyüdüğü topraklarına hasret gidiyorlar.
Yıllardır sürgünde, sevenleriyle birbirine hasret kalan bu insanlar, ailelerine hasret, terk-i dünya etmeleri, Kerbela değil de nedir?.
Birkaç gün arayla Av. Ömer Turanlı’nın Avrupa’nın göbeği İngiltere’de, Afrika’nın kalbi Nijerya’da Halil Çaybaşı’ın toprağa verilmesi, sevenlerine
adeta Muharrem’in matemini yaşatıyor. Alvarlı Hazretlerin, bugünkü tabloya da işaret edercesine; “Bugün mâh-ı Muharremdir, muhibb-i hânedân ağılar” diyor.
Aynen öyle...
Hüseyiniler mazlum, Yezitler kıtaları geziyor malesef.
Avustralya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Anadolu’ya her taraf Kerbela!
Muhibb-i hânedân ağılamaya devam ediyor…
Hasılı, insanlığın onuru için şefkatle dillenenler, Hüseyni düşüncenin varisleri, kâinat var oldukça, her şeye rağmen, Kerbela’ları da unutmaz ve
Muharrem’in matemini yaşatın Yezit’leri unutmadığı gibi; hiçbir zamanda boyun eğmediler ve eğmeyecekler.
Bu da onlara dert olsun Vesselam.
Not: 17-25 Aralık yolsuzluk ve hırsızlık operasyonlarının tutsak polislerini yiğitçe savunan ve sürgünde hakka kavuşan Av. Ömer Turanlı ile Nijerya’da görev yaparken vefat eden Öğretmen Halil Çaybaşı’nın, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Başlatılan yardım
kampanyalarına desteğinizin devamını diliyorum. e.cansever@zamanaustraila.com.au