Victor Hugo, ‘Bir idam mahkumunun son günü’nü yazmaktaki amacını anlatırken ‘hakimin ruhunun derinliklerine inip bazen orada bir insanla karşılaşma’ arayışından dem vurur.
İyi ya da kötü bir karar verebilende bu arayış anlamlı olsa da, işi sadece infaz olan cellatlar için beyhude bir uğraş değil midir? O yüzden de celladı ve uşaklarını anlattığı kısımlarda o işe hiç girişmez.
Kralların yargıçları, cellatları ve soytarıları olur. İçlerinde herhalde en masumları soytarılar; kendilerinden başka kimseye zarar vermezler. En iğrenilesi ise cellatlığa soyunmuş yargıçlar olsa gerek. Hukuka değil talimatlara göre hareket ederler, yasalara şeklen dahi uyma gereği duymazlar. Kral da, hakim cübbesi giyen cellatlarını her zaman lütuflara boğar; her fırsatta ödüllendirir.
Onları bazen kürsüde, ellerinde hakim tokmağı ile görürsünüz. Yeri gelir sultan emreder Adalet Bakan yardımcısı oluverirler. Hakimler Savcılar Kurulu’nda cellat atamalarına nezaret ederler. İhtiyaç halinde İstanbul’a başsavcı olarak ışınlanırlar.
‘Sabıka kaydı’ kabarık!
Yeni İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek kimdir?
Bu sorunun cevabını ağır ceza mahkemesi başkanı olarak verdiği kararların listesinde bulabiliriz. Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder ve CHP İstanbul eski İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na ceza verdi. Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı ve diğer Soma Davası avukatlarını tahliyeden bir gün sonra tutukladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gözdağı vermek isteği, susturulmasını emrettiği herkesin davası ne hikmetse onun önüne gitmiş. Hangi kararların çıktığını söylememe gerek yok herhalde. Can Dündar’ın malvarlığına el koymasını da eklemeliyiz Gürlek’in sabıka kaydına. Sözcü Gazetesi ve onun üzerinden diğer gazetecileri hizaya getirme davasına da onun mahkemesi bakmış ve ceza vermişti.
Her darbe, kendi yargısını oluşturur!
Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe sayarak anayasa suçu işlemeyi göze alan ilk yargıç da Gürlek’ti. CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun seçilme hakkının ihlal edildiğini tespit edip tahliyesini isteyen AYM kararına direnerek bir çığır açmıştı.
Her darbe kendi yargısını oluşturur ve cüppeliler ellerine tutuşturulan hükümleri kayda geçiren zabıt katibi gibidirler. Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol ve Başsavcı Altay Ömer Egesel’in temsil ettiği tipolojinin 15 Temmuz’dan sonraki örnekleri eski İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan ve ağır ceza reisi Akın Gürlek.
Başol, sanık Samet Ağaoğlu’na, “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor!” demişti. Gürlek ise bunu kararlarıyla söyledi. Fidan, AYM’de sefer görev emri bekliyor, Gürlek ise hâlâ o cepheden bu cepheye koşuyor.
Erdoğan’ın hayat memat seçiminde kendisine en fazla ihtiyaç duyduğu İstanbul’a gönderildiği değerlendirmeleri haksız değil. Süleyman Soylu, İçişleri bakanlığı döneminde İBB çalışanlarına yönelik ‘özel teftiş’ başlatmış ve Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) üzerinden Ekrem İmamoğlu’na ‘PKK’ya yardım’ kumpası kurulmuştu. Davaya dönüşen kumpasın iddianamesini kabul eden isim yine Akın Gürlek’ti.
Anlayacağınız; Kral en çok çekindiği rakibini ortadan kaldırsın, yarım bıraktığı işi tamamlasın diye en güvendiği celladı ‘İstanbul başsavcısı’ olarak sahaya sürdü.