Her Hizmet Hareketi mensubu gibi; Fethullah Gülen Hocaefendi’yi tanıma, sevme ve eserlerini okuma bahtiyarlığına ermiş olmamın bende de bir hatırası var.
Hizmet Hareketi’ni tanıdıktan sonra yakın çevre, dost ve akrabanın da dinlemeleri için tavsiye ederek, dinledikten sonra, tekrar bana geri verirsin dediğimiz gibi, bende komşumuzun verdiği teyp kaseti ile onu tanıdım. Daha sonra da adının çok bilinmediği, hatta o zaman yazdığı eserlerde bile gerçek adının yazılmadığı bir dönemde, kitaplarını okuma fırsatı buldum. Lise son sınıftaydım, adını sık sık duyuyordum ama daha önce hiç görmediğim için çokta merak ediyordum.
1985-86’lı yıllar, arandığı bir dönemdi. Hacc’a gitmişti. Türkiye’ye dönüşte, Suriye üzerinden, saatler süren çileli ve zahmetli bir yolcukluk sonrası, Kilis’ten ülkeye giriş yapmıştı.
Kilis’den, sonra Gaziantep’e gelmişti. Gelişi vesilesiyle, bir bağ evinde, Hizmet Gönüllüleri ile buluştuğu bir çay sohbetinde ilk defa uzaktan da olsa onu görme fırsatı buldum. Yıllar sonra da ara, ara bir kaç defa kamp yerinde ziyaret ederek, misafirlerini kabul ettiği odasında, daha yakından görme şerefine nail oldum.
80’li yıllarda piyasaya çıkan, taşınabilir müzik çalar aleti olarak bilinen Walkman vardı. Özellikle öğrenci arkadaşlar arasında çok yaygın olan walkman ile yolda, otobüste her fırsatta Hocaefendi’nin kasetleri dinleniyordu. Vaazlarında, kendisi de adeta oradaymış, birlikteymiş, görmüş, gelmiş gibi ağlayarak anlattığı Peygamber Efendimizi ve sahabeleri tanıdık. Soru-cevap kasetleri ile bilim dallarını sevdik, uzayı merak ettik. Anne-babaya, saygı ve hürmetin ne kadar kıymetli olduğunu merhameti, israf etmemeyi, fedakarlığı, hatta yolda karıncaya basarım endişesi ile dikkatli yürümeyi bile. Daha neler, neler öğrendik; insanın ufkunu açan, çağımızın dertlisinden.
Hocaefendi’nin vefat haberi çok ani oldu. Çok şaşırdık ve şok olduk. Olduğumuz yerde, hareketsiz kala, kaldık. Hemen doğruluğu konusunda araştırmaya girdik. Maalesef mesajlar gelmeye başladı. Doğru olduğuna inanmak istemiyorduk ama Herkul.org web sitesinde siyah çerçeveli bir taziye mesajı ile onun Ruhunun Ufkuna Yürüdüğünü üzülerek öğrendik.
Avustralya’da, onun adına düzenlenen bir çok program oldu. Bunları yakından takip etme, fotoğraflama ve haberlerini yazabilmek nasip olduğu için kendimi çok şanslı sayıyorum. Dünyada ilk defa onun adının verildiği, İslami İlimler Akademisi’ndeki Fethullah Gülen Kürsüsü, Melbourne’de açıldı. Nerdeyse 20 yıl önce 2007 yılındaki açılış vesileyle yapılan konuşmalarla, şimdi vefatı dolayısıyla adına verilen taziye ifadeleri birbirinden çokta farklı değil.
Mesela; Avustralya Katolik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Gabrielle McMullen; “Avustralya bilime önem veren, ayrıca akademik özgürlüklerin yaşandığı bir ülke. Biz Fethullah Gülen’in insanlığa, dünya barışına yapmış olduğu katkıları ve eğitime yaptığı hizmetleri ile ortaya koyduğu fikirleri çok iyi biliyoruz’. Diyordu.
40 yıldır, İlerici İslam Düşüncesi ve Toplumsal Hareketleri, konusunu inceleyen, Deakin Üniversitesi Küresel İslam Politikaları Kürsüsü Başkanı Prof.Greg Barton ise, Gülen’i daha insancıl, eğitimli, merhametli ve geçmişe göre daha ileri toplumlar inşa etmeye yönelik, sosyal ve kültürel reformlar için yorulmadan çalışan, 20.Yüzyılın en önemli İslam reformcusu olarak ifade ediyor.
Hakkında bu ve benzeri, sayısız övgü ve takdir dolu ifadeleri yazan, her kesimden kişilerin açıklamaları bile, maalesef Türk medyasının dikkatini çekmiyor. Hocaefendi’nin vefatı dolayısıyla TV programlarında, gazetelerinde veya kendi YouTube kanallarında yayın yapan, sözüm ona birde en çok okunan veya dinlenen yazar olarak kabul edilenlerin hepsi de birlik olmuş, yalan ve iftiralarında yarışa girmiş gibi; Merhum Hocaefendi’ye ve Hizmet Hareketi’ne ağza alınmayacak ifadelerle saldırmaya devam ettiler. Kimse de, anlama gayretini bile göstermeyen, başka fikir ve görüşlere kapalı bu kişileri doğru mu, yalan mı söylüyor araştırmadan, itiraz da etmeden dinlemeye devam ediyor maalesef.
Akademisyeninden, siyasetçisine, kitap ve makale yazarına hepsi aynı. Allah’dan rahmet dileklerine bile tahammül edemeyen İçişleri Bakanlığı da, taziye niteliğinde paylaşımlar yapan sosyal medya hesapları ile ilgili işlem başlatmada gecikmedi.
Aslında dünya çapından gelen taziye mesajlarından her biri, bu insanların aleyhte bir kelime bile edememesine örnek olacak mahiyette. Onların bu mesajlara ve daha önce Hocaefendi hakkında verilen demeçlere kulakları tıkalı, gözleri de kör. Medyadan çok az insan, hakkaniyetle onun vefatından söz edebildi. Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, Hocaefendi’ye Allah’dan rahmet, cemaate de başsağlığı dilediği için önce göz altına alındı, daha sonra da tutuklandı.
Duayen gazeteci Can Ataklı da havuz medyasının, Hocaefendi’nin vefatı ile ilgili attığı manşetlere, yazdıkları haberlerin seviyesizliğine isyan edenlerden biri oldu. Her ne kadar kendi YouTube programına malzeme olarak gündem yapsa da, en azından bir hakperestlik gösterip ‘Dünyada ölen hiç bir kimsenin arkasından bu kadar ağır hakaretler, yazılmamış, söylenmemiştir. Böyle bir ikiyüzlülük, rezillik ve şerefsizlik görülmemiştir’ dedi.
Türkiye medyasında gündemi değerlendiren, kendisini entellektüel olarak gören ve hatta yeri geldikçe iktidarı da eleştirebilen medya mensuplarının nezdinde, acaba daha hangi ölçüler karşılık bulmalı ki, sabit fikirlerini bir kenara bırakıp, biraz olsun anlama çabası göstersinler. Aksine, farklı fikirleri anlama gayretinde olmalı ve tartışabilme sorumluluğunu da üstlenmeliler ama nerede…
Hocaefendi, vefatından önce Allah’a hep, Hizmet Gönüllüleri’nin çektiği sıkıntılı günlerin bittiği, gelecek güzel ve aydınlık günleri görmeyeyim diye dua ediyordu. Vefatı ile duası kabul oldu ve o çok sevdiği, Efendiler Efendisi’ne kavuştu. Ama aynı zamanda onun duasının kabulü ve vefatı, aydınlık ve güzel günlerin, yakın olduğunun da habercisidir inşallah. z.polat@zamanaustralia.com.au