Öyle günler yaşıyoruz ki, bazı insanlar (estağfirullah) “Allah’ım keşke beni böyle bir zamanda getirmeseydin” diyorlar.
İslam dünyası tarihte bu derece aciz kalmış mıdır, bilemiyorum fakat İslam tarihine şöyle bir göz attığımızda, en sıkıntılı dönemlerde bile Müslümanların her zaman dik durmaya gayret ettiğini, baskı ve zulüm karşısında sessiz kalmamaya çalıştığını, her ne pahasına olursa olsun hakkı ve hakikatı savunduğunu görüyoruz.
Ne yazık ki günümüzde insanların bir çoğunun kalplerinin iyice katılaşmaya, vicdani melekelerini tamamen kaybetmeye başladığını görüyoruz. Allah Resulü (sav) bir fiten hadisinde, kıyamet yaklaştığında her dönemin peşinden daha kötü bir dönem geleceğini, ifade ediyor. Rabbimden böyle bir sürece girmemiş olmamızı diliyor ve dileniyorum. İnsanların tekrar huzur, barış ve dostluk içinde yaşayacağı günlerin geleceğini ümit ediyorum.
Fakat şu gerçeği de gözardı edemiyorum, bugün İslam alemi kan ağlıyor. Son on yıldır şahit olduğumuz hukuksuzluklar ve peşpeşe gelen zulümler bazılarını yeis bataklığına sürüklerken, bazılarına da “meta nasrullah” dedirtiyor. Son yıllarda dünyanın bir çok bölgesinde zulüm altında inleyen Müslümanlar, “Gayretullaha dokunsun artık” diye niyaz ederken, Filistin’de de yetmiş yıldır kanayan yara tekrar kaşındı ve dertler listesine büyük bir dert daha eklendi.
Fakat insanı asıl çileden çıkaran, insanların seslerinin sadece kendi canları yandığında çıkması, başkalarının acısını kendi acıları gibi hissetmemeleri. Doğal olarak zulüm gören herkes bunu tüm dünyaya duyurmak istiyor, fakat ne gariptir ki, aynı insanlar, başkalarının çektiği acılara, gördüğü zulümlere fütursuzca sessiz kalabiliyorlar. Sosyal medyadan bile olsa, küçük bir yorum yapıp, yeter artık durdurun şu vahşeti diyemiyorlar.
Bunlardan bazılarına neden sen de bir şeyler yazmıyorsun dediğimde, aldığım cevap, “ölçülü ve dengeli olmak lazım.” O zaman zulüm senin kapını da çalınca, başkalarının ses çıkarmamasına sitem etmeyeceksin. Niye kimse birşey yapmıyor demeyeceksin…
Çin, Uygurlara türlü türlü zulmediyor…aman Çin’e bir şey demeyelim, bir sürü ticari anlaşmalarımız var.
Filistin’de minicik bebekler katlediliyor…Ya işte orada Hamas var, adamlar terör örgütü…şimdi biz Filistin’i savunursak bize Haması destekliyorsunuz, siz de teröristsiniz derler.
Türkiye’de hukuksuzluklar ve zulüm diz boyu…ya bu konuda bir şey dersem, memlekette malım mülküm var…
Kefenin cebi yok, hayırdır, öteki tarafa götürmeyi mi düşünüyorsun?
Filistin meselesine gelince, ben siyasi bilimler uzmanı değilim, fakat Hamas’ın 7 Ekimde yaptığı saldırı elbette bir terör eylemiydi, Kur’anı bilen bir Müslüman kesinlikle bunun aksini iddia edemez. Ayet açık ve net bir dille, “bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir”, diyor (Maide, 32). Dolayısıyla, gerçek bir Müslüman en büyük sıkıntılara ve zulümlere maruz kalmış olsa da, masum insanları öldüremez, terör eylemlerine bulaşamaz. Yani, mükerreren ifade edildiği gibi Müslümandan terörist, teröristten de Müslüman olamaz.
Bununla berebar, İslam hukununda, birilerinin işlediği suçların cezası, onların yakınlarına, kadınlarına, yaşlılarına, çocuklarına kesilmez. Kişiler ancak kendilerinin işlediği suçlardan sorumlu tutulabilirler.
Ayrıca, İslamda savaşın bile kuralları vardır, asker askerle çarpışır. Kadınlara, çocuklara, sivilllere, yaşlılara, din adamalarına (hangi dinden olursa olsun), ibadethanelere, okullara, hastahanelere, ağaçlara, hayvanlara zarar verilmez.
Peki bu prensipler bugün dünyanın gözü önünde yerle bir edilen Filistin halkı için de geçerli değil mi? Hamas’ın yaptığı vahşete terör terör diye bağıranlar, el kadar bebeklerin öldürülmesine nasıl sessiz kalabiliyorlar?
Müspet hareket Müslümanın vazgeçemeceği prensibi olmalı, dolayısıyla inanan insan her daim dengeli davranmalı, fakat ben şahsen bazı insanların dengeleri koruma kavramını yanlış yorumladıklarını düşünüyorum. Dengeli davranmak sizi hakkı savunmaktan alıkoyuyorsa, dengeli davranıyorum diyerek kendinizi aldatmayın.
Halbuki Allah Resulü, bir yanlışı elinizle düzeltemiyorsanız, dilinizle düzeltin, onu da yapamıyorsanız, hiç olmazsa kalbinizle buğuz edin, buyuruyor. Bu konuda malesef Batı toplumu kadar olamadık. Bugün Batıda bile, sanatçısından akademisyenine, siyasetçisinden medyacısına kadar “yeter artık, durdurun bu zulümleri” diye bas bas bağıran yüzlerce insan var.
Geçenlerde efsane rock ekibi Pink Floyd’un şarkıcılarından Roger Waters’ın bir videosuna denk geldim. Adam, isterseniz beni topa tutun, isterseniz kariyerimi bitirin, ben masumların hakkını ölünceye kadar savunucağım, diyor.
Masumların haklarını savunmak bazı radikal fanatikler gibi dantelli kefenler giyip savaş çığırtkanlığı yapmak değildir. Gece gündüz komplo teorilerine kafa yorup hamaset duygularıyla siyasi polemiklerde boğulmak da değildir.
Her aklı selim insan demokratik haklarını kullanarak siyasi otoriteleri adalete ve acilen barışı tesis etmeye davet edebilir. Filistin’de, Türkiye’de, Çin’de veya dünyanın neresinde olursa olsun, hukuksuzları ve zulümleri dile getirebilir.
Tüm dünyanın gözü önünde bir insanlık dramı yaşanırken, sanki hayat normal bir şekilde seyrediyormuş gibi suya sabuna dokunmayanları anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum.