Samanyolu.com’un yazarı Harun Tokak, dört yol önce Mısır’da sürgünde hayatını kaybeden Hizmet Hareketi’nin önemli simalarından Dr. Ali Bayram’ı yazdı.Tokak; “
Bizim insanımız kapı kelimesinde olduğu gibi köprü kelimesinden de birçok kelime öbekleri oluşturmuş.
Hasret köprüsü, Eğitim köprüsü, gönül köprüsü, sevgi köprüsü, barış köprüsü gibi…
Dr. Ali Bayram işte bu köprülerin hepsini birden kuran insandı.
İlk kurduğu köprülerden biri belki de en önemlisi “Hasret Köprüsü”ydü.”
HARON TOKAK-SHABER.COM
Bazı akşamlar gün batımlarını seyretmek için yürüyerek evimizin biraz ilerisindeki adaya gidiyorum.
Sevdalı gün batımlarına bırakıyorum kendimi.
İki ülkeyi birbirine kavuşturan Baltık Denizi üzerinde bir gerdanlık gibi uzanan Oresund köprüsü gün batımında muhteşem görünüyor.
Denizin üzerine batan güneşin önünde uçuşan martılar eşsiz görüntüler oluşturuyor.
Güneşin batması ile birlikte gökyüzü ve deniz kızıla bürünüyor. Bu sırada yüzlerce martının güneşin batışında havada uçması eşsiz görüntüler oluşturuyor.
Köprünün ışıkları yanıyor ve deniz dalgaları aşağıdan sıçrıyor.
Üzerinden arabalar ve trenler geçen devasa köprü, aniden denizin derinliklerine iniyor ve gözden kayboluyor. Sanki her şey başka bir gezegende oluyor.
Beyaz gecelerin gamlı gün batımlarında bizi bırakıp giden sevdiklerimi, dostlarımı, güzel insanları düşünüyorum.
O güzel insanlardan biri de Dr. Ali Bayram’dı.
Tam dört yıl oldu aramızdan ayrılalı.
Güzel bir insandı. Gittiği her ülkenin devlet başkanları ve halkıyla kısa sürede kırk yıllık gönül köprüleri kurardı.
Bizim insanımız kapı kelimesinde olduğu gibi köprü kelimesinden de birçok kelime öbekleri oluşturmuş.
Hasret köprüsü, Eğitim köprüsü, gönül köprüsü, sevgi köprüsü, barış köprüsü gibi…
Dr. Ali Bayram işte bu köprülerin hepsini birden kuran insandı.
İlk kurduğu köprülerden biri belki de en önemlisi “Hasret Köprüsü”ydü.
1989’un sonlarında Demirperde çatırdamaya başladığında Sovyetler birliği de dağılma sürecine girmişti.
Birliğe bağlı devletler bir bir özgürlüğünü ilan etmeye başladılar.
Azerbaycan özgürlüğün bedelini ağır ödedi.
20 Ocak 1990’da Rus tankları Azerbaycan’a girdi.
Durum dehşet vericiydi. Tanklar, özgürlüğe yürüyen insanları asfaltlara yapıştırıyor, feryatlar arşa ulaşıyordu. Azerbaycan’da ve Nahcivan’ da ilaç ve yiyecek sıkıntısı had safhadaydı. Yardım çığlıkları geliyordu.
Anadolu o günlerde büyük bir göz olmuş Azeri kardeşleri için ağlıyordu. Ama yapılan yardımları ulaştıracak bir hattımız bile yoktu.
O acılı günlerde, Fethullah Gülen Hocaefendi katliamı kürsüden anlatırken bayılmıştı.
O günlerde Zaman Gazetesinin Doğu Anadolu temsilci olan Dr. Ali Bayram Erzurum’un fedakâr iş adamlarıyla bir araya geliyor. Duygu dolu bir toplantı oluyor. Her zaman olduğu gibi Anadolu insanı yine coşuyor. Önce dönemin Nahcivan Başbakanı İbrahim Bican Bey’le irtibata geçiliyor. Başbakan, ‘Bunu telefonda halletmek zor görünüyor, sizin Aralık sınırına gelmeniz ve orada bu konuyu konuşmamız.’ diyor.
Ali Bayram Bey,
‘Varılmaz yol değil, nice hardasın?
Ben burada, sen ise aha şuradasın.
Bilirim bu sıra sen de dardasın.’ diyerek, bir iki arkadaşıyla düşüyor yola.
Aralık sınırına varıyorlar.
Küçük bir kayıkla Aras’ın öte yakasına geçiyorlar.
Başbakan İbrahim Bey ve heyetle kucaklaşıyorlar.
Uzunca bir ihtiyaç listesi tespit ediliyor.
Yardımların taşınması için de nehrin en dar yerine bir köprü inşa edilmesine karar veriliyor.
Köprünün adı bile konuluyor;
“Hasret Köprüsü”
Önce köprü kuruluyor.
Sonra yardım konvoyları o köprüden geçmek için sıraya giriyor.
Köprünün açılışına Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev de geliyor.
İki kardeş halk, iki uçta kucaklaşmak için hasret ve heyecanla bekleşiyorlar.
Ali Bayram ve Aliyev köprünün tam ortasında buluşarak kucaklaşıyorlar. Köprünün ortasına bağlanan kurdeleyi birlikte kesiyorlar.
Kurdelenin kesilmesiyle birlikte insanlar köprüye hücum edince köprü sallanmaya başlıyor. Hatta birkaç tahtası kırılıyor ve Aras Nehri’nin azgın akan sularına düşüyor.
Aliyev’le Ali Bayram düşmemek için birbirine sarılıyor.
“Ali Bayram, endişe etme,” diyor Aliyev, “bu İki halkın hasretinin bitmesine, iki Ali feda olsun!”
Kısa sürede o Hasret Köprüsünden “Eğitim köprüsü”ne bir yol açılıyor.
Hasret Köprüsü’nden önce yardım konvoyları, ardından “Önden Giden Atlılar” geçiyor.
Ve bir bahar rüzgârı gibi koşuyorlar Asya’nın ay ışığı vurmuş bozkırlarına.
Yıllarca yağan sağanaklar, sert esen fırtınalar hırpalamıştır Asya’yı.
Ölen kış, son tipilerini savurmaktadır.
Ali Bayram da gidiyor Asya’ya.
Kazak bozkırlarına şafak ferahlığı gibi doğuyor.
İlk zamanlar Kazakistan Maarif Bakanlığı’ndan günlerce randevu alamayınca “Galiba olmayacak bu iş. Kapılar açılmıyor.’’ diyerek geceler boyunca ağlayışları Tanrı Dağları’nı titretiyor.
Seccadesine sarılıyor. Geceler boyunca ağlıyor, sızlıyor. Ev arkadaşları onun ağlamalarını dinliyorlar.
Gördüğü sırlı bir rüyadan sonra açılıyor kapılar.
Bir devlet okulunun bünyesinde birkaç sınıflık Türk-Kazak lisesi açılıyor.
Cumhurbaşkanı Özal Kazakistan ziyaretinde o okulu geziyor.
Özal çok memnun oluyor. “Bu çocuklar Kazakistan’ın geleceği” diyor.
Okuldan ayrılırken “Ali Bayram benden bir istediğin var mı?” diyor.
“Efendim bize müstakil okul binası versinler”
Özal yetkililere, “Ali Bayram on altı okul binası istiyor” diyor.
Ali bayram hayretten donakalsa da sonraki yıl o on altı okul açılıyor.
Hasret köprülerinden geçilerek açılan Türk okulları ve onun arkasındaki düşünce ve kitlesel destek bize, bu yeni dünyada “şu çılgın insanlar” adına çok şeyler söylüyor.
Çağları aşan bir mefkureyi ilmek ilmek dokuyan Fethullah Gülen Hocafendi’nin tevazuyla saklanma cabalarına rağmen her şey aşikardır.
Ortada insanlık için inşa edilmiş bir eğitim modeli var. O model hangi ülkeye hangi sisteme hangi coğrafyaya hangi kıtaya gitmişse hepsinde aynı ilgiye aynı sevgiyle karşılanıyor aynı başarıyı yakalıyor aynı heyecanı oluşturuyor.
1990’lardan itibaren daha gençliğin baharında binlerce genç, insanlık ufkunu zorlayan mefkure uğruna yuvasından uçup gidiyorlar.
Bu milletin “darda kalana el uzattığı” dönemlerden beslenen günümüzün kara sevdalıları tarihi hadiseleri bir kez daha resmediyor.
Kısa bir sürede gönüllere işleyen “eğitim hareketi” rengi dini dili ne olursa olsun insanı sevmeyi içselleştiren kahramanlarının omuzlarında dünyanın dört bir yanına dağılıyor.
Siz o ülkelere gidip o sınıflarda, koridorlarda, veli ziyaretlerinde görüp de hayranlıkla takdir etmeye katlığınızda mahcubiyetten ter döken sizin sena eden sözlerinizden kaçmak isteyen genç öğretmenleri görürsünüz.
Kendilerini eğitim hizmetine insanlığa adayanlardan da bu beklenir zaten.
Aslında onlar da bu eğitim köprüleri ile bir tarih yazdıklarının farkındadırlar.
Dil götürüyorlar, anlayış götürüyorlar, kültür götürüyorlar, Barış köprüleri kuruyorlar.
Türkiye küresel sürece en büyük katkıyı bu “Barış Köprüleri” ile veriyor.
Bu eğitim hareketi Türkiyeli kalarak dünyayı Türkiye’ye Türkiye’yi dünyaya taşıyor.
Orada sürekli işleyen ve üzerinde her iki istikamette de yolcuları olan bir köprü var.
Tıpkı batıdan doğuya, doğudan batıya her daim arabaların, trenlerin bir ışık seli gibi aktığı Oresund Köprüsü gibi.
Bazı köprüler, iki kıyıyı birbirine kavuşturur, bazı köprüler iki ülkeyi, bazı köprüler de iki kıtayı kavuşturur.
“Barış köprüleri” ise bütün insanlığı birbirine kavuşturuyor.
Barış köprülerinin mimarlarından Dr. Ali Bayram’ı tam dört yıl önce bugün kaybettik.
İki kıtayı birbirine kavuşturan Boğaz Köprüsünün üzerinde kurulan korkunç komploya binlerce insan gibi o da kurban gitti. Bir cani gibi ülkesini terk etmek, hasta haliyle, yetmişe dayanmış yaşıyla, Meriç’ten geçmek zorunda kaldı.
Tarlalarda, sık ormanlarda, sağanak yağmurlarda, zifiri karanlıklarda düşe kalka yürürken damadı Kemal Gülen Beye defalarca, “evladım ne olur beni bırak buralarda daha bir adım atacak takatım yok, sen git başının çaresine bak” dedi.
Atina’ya geçtiğinde üzerinde toza toprağa belenmiş elbiseden başka giyecek bir şeyi yoktu.
Atina’dan sonra Mısır’a gitmek zorunda kaldı.
Anlaşılan son süreçte yaşadıklarına kalbi daha fazla dayanamadı. Sürgün yaşadı, sürgünde vefat etti, sürgün alimlerin safında yerini aldı.
1999’da Mısır’a ilk gittiğinde çok uzak demelerine rağmen ısrarla Zahidü’l Kevserî ve Mustafa Sabri’nin kabirlerini ziyaret ediyor.
Şimdi aynı hazirede onlarla yan yana yatıyor.
Bazı akşamlar gün batımlarını seyretmek için yürüyerek evimizin biraz ilerisindeki adaya gidiyorum.
Sevdalı gün batımlarına bırakıyorum kendimi.
O gamlı gün batımlarında bizi bırakıp giden sevdiklerimi, dostlarımı, güzel insanları düşünüyorum.
O güzel insanlardan biri de dört yıl önce bugün aramızdan ayrılan Dr. Ali Bayram’dı.
Hasret köprüsünün mimarı Ali Bayram.