Ülkenin kaderi bu, Osmanlı yıkılmış yerine Cumhuriyet kurulmuş, fakat gel gör ki halk Cumhuriyet nedir demokrasi nedir bihaberdir…
Millet kendisine sunulan ne ise onunla idare etmiş, ulu önder, milli şef ve sırada ne varsa peşinden yürüyüp, gitmiştir…
İttihatçıların artıkları etnisiti üzerinden bir devlet kurmuşlar, Türklük, milliyetçilik, devletçilik demişler.
Ülke tek parti tarafından uzun süre demir yumrukla idare edilmiş…
Muhalifler öldürülmüş hatta “Topal Osman” gibi muhalifleri öldürenler dahi canice öldürülmüştür…
Halka demokrasi asla sunulmamış, gerçek hürriyet tattırılmamıştır.
Cumhuriyetle kandırılan halk İstiklal mahkemelerinde, Menemen Hadisesi neticesinde, Şeyh Said ayaklanması gölgesinde, Dersim isyanı vahşetinde pusmuş gitmiş, iğdiş edilmiştir…
Anlayacağınız yeni cumhuriyet ne şuurlu müslümana, ne Kürd’e, ne Aleviye, ne Azınlığa, ne bir başkasına asla huzur vermemiştir…
Kendileri “çok partili hayata geçelim” demişler, kendileri CHP’nin karşısına Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuşlar yine kendileri halkın teveccühünü görünce o partiyi de dağıtmışlar yani egemenler ne demişse hep o olmuştur…
Halk yine İzmir marşları, 10. yıl marşları ile derin uykudadır…
Ne gariptir ki Demokrat Partiyi kuranlar bile Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyeleridir.
Çizgilerini değiştirince dar ağacına giden, asılan üyeler…
Sonra da gelsin türevler, Milli Nizam/Selamet Partisi, MHP ve benzerleri hepsi devletin istek ve kontrolünde kurulmuş, kurdurulmuş…
Derinler halkın her ihtiyacına “kendileri bizzat partiler kurdurarak” cevap vermişler…
Yani anlayacağınız Türkiye’de halkın bizzat kendisinin kurduğu bir parti yoktur.
Bütün partiler güdümlü, ya resmi, yarı resmi devlet organlarıdır, liderleri halkın seçtiği değil, rejimce tasdik edilip, atanmışlardır…
Halk önüne konanları sadece onay/ tasdik makamı olmuş, asla seçim makamı olamamıştır…
Kazara halkın seçtiği/sevdiği liderler, siyasiler varsa hiçbiri normal yoldan ölmemiştir…
İsterseniz Özal’ın, Kahveci’nin, Yazıcıoğlu’nun, Menderes’in hatta kıyısından Ecevit’in ölümlerine bakabilirsiniz.
Ne acı bir durum, Cumhuriyet yüz yılını tamamlamasına rağmen demokrasi ile yolları asla kesişmemiştir…
Şüphesiz bu durumda Cumhuriyet Halk Partisi’nin payı çok ama çok büyüktür…
Bu parti hiçbir zaman halk tarafında durmamıştır, hiçbir zaman halkın yanında olmamıştır, hep devletçidir ve hep devletin olmuştur…
CHP kendini elit zanneden ama elitizm ile uzaktan yakından alakası olmayan insanların, halka rağmen kurduğu sözde halk partisidir…
Diğer partiler mi? Onlar da bir şekilde onu desteklemeye devam etmişlerdir…
Maksat ülkede seçimler varmış, demokrasi varmış izlenimi verilsin…
Bozulan balans ayarları 10 yılda bir darbeler 20 yılda bir yapılan anayasa değişiklikleri ve Anayasalar ile yerli yerine oturtulmuştur…
CHP’nin ve rejimin ayarlarıyla oynayan herkes muktedirlerce bertaraf edilmiştir.
Hatta kurucular ardıllarını hiç sevmemiş yok etmeye kalkmıştır, diğer muhalifleri gibi…
Milli Şeflik hafif bel veren tâbilerini dahi hiç ama hiç sevmemiştir…
Gariban Ecevit bile CHP’nin balans ayarlarıyla biraz oynayınca bertaraf edilmiş ve başka bir parti kurmak zorunda kalmıştır…
Kaset kumpası ile genel başkanlığa oturan Kılıçdaroğlu da o ayarlara hafif, mini minnacık dokununca O’da soluğu dışarıda almış ve yerine devletçi, ulusalcı ayarları tekrar kuracak olan rejim bendesi “Özel” getirilmiştir.
Rejim, ittihatçı kafa ve CHP Türkiye’deki değişiklikler ve yükselen muhafazakarlığı görünce kendi elleriyle bilerek değişime gitmiştir…
Devlet tarafından Erbakan’a kurdurulan ve iktidar olan Milli Selamet Partisi’nin ardından, 28 Şubat sonrası Erdoğan, Gül ve Arınç eliyle, sağın Ergenekon’u MTTB kadroları da kullanılarak, dış kaynaklı bir proje olan AKP kurulmuştur…
Nitekim Karslıoğlu, Dilipak ve Bulaç bu durumun “itiraz edil(e)meyen” şahitliğini yapmaktadırlar…
Anlayacağınız bugün Kemalistler ile Erdoğanistler ortak ve aynı şeye hizmet etmektedirler…
Derun devletin, derin isteklerini yerli yerine getirmektedirler…
Son düzlükte Rejim’in dinamikleri ile en ciddi manada mücadele edip değişimlere sebebiyet veren ise Cemaat olmuştur, ondan ötürü iktidar, güç ve rant aşığı gulyabanilerin Hizmet Hareketi’ne düşmanlıkları hiç dinmeyen bir gayz ile devam etmektedir…
Maalesef 15 Temmuz’la tam bir tasfiye hareketi yapmışlar ve fakat henüz işlerini tam olarak tanzim edememişlerdir…
Hizmet Hareketi gönüllülerinden boşalan yerlere kadrolarını doldurdukları gün belki zulüm bitecektir…
Onun için KHK zulmünün yakında bitmesini ya da gasp edilen makamlara kolayca dönmeyi kimse beklemesin…
Tabii bu arada bal tutan parmağını yalamakta milletin malını da hırsızlar yağmalamaktadır…
Özgür Özel’e gelince;
Denizlili eczacı düzenin, rejimin, CHP’nin adamıdır…
Bilirsiniz Erdoğan yerli ve milli muhalefet kurma fikrinden bahsetmişti…
Nitekim yerli ve milli muhalefeti içten Davutoğlu, Babacan, yandan Karamollaoğlu ve yalandan/gizliden Akşener ile kurdu…
MHP’nin ortak ve stepne olduğunu hepimiz biliyoruz zaten…
Buna rağmen halk son seçimlerde artık AKP’yi ve payandalarını istemeyince sözde muhalif CHP bir nebze başarılı göründü…
İnsanlar CHP’yi sevdiğinden değil, AKP’ye olan nefretinden ötürü CHP’ye oy verdi…
Peki bu sürpriz, hediye başarı sonrasında Özgür Özel ne yaptı?
Saray ile görüşme isteğini belirtti ve görüştü.
Sonra mesaiye Erdoğan’ın saray depolarından dağıttığı mavi ekoseli ceketle başladı…
Erdoğan ise yumuşama dedi ama Özel yumuşamayı da çok yanlış anladı…
Ya da öyle anlamak istedi…
Çocukluk yıllarım olsaydı onun yumuşamayı anlayış şekline “yavşama” derdim…
Üstelik eski genel başkanı Kılıçdaroğlu için “partiyi hiçbir zaman birinci parti yapamadı” diyiverdi sanki Özel, elinde sihirli bir değnekle dokunmuş, her şey bir anda CHP’nin lehine dönmüş gibi…
Egoist, bencil, vefasız, cahilce bir bakış açısıyla geçmişi de sıfırladı attı…
Özel arada çeşni olarak KHK ve benzeri meselelerin çözümünü konuşsa da “fütüü, fütü” diyerek devamlı rejimin sakızını çiğniyor…
Çünkü CHP her zamanki gibi muhalif görünen muhalefet ama rejimin ta kendisi, destekçisidir…
Beyefendi aydınlıkta ışık açıp, kapamanın da mucidi oldu…
Tam bir hayal kırıklığı…
Halk yine umduğunu bulamadı, umutlar kocaman bir fos çıktı, muhalefet kof çıktı, ki evet zaten öyleydi, Erdoğan ve avaneleri yine istediğini aldı…
Çünkü ortaklar, hep birden aynı şeyi istiyorlar hem de kendi adamlarıyla…
Özgür Özel’de seçilmiş değil atanmış bir genel başkandır…
Zaten oyun kurucular olayı böyle kurgulamışlardı…
Özel yerli ve milli muhalefet saflarına katıldı…
Düzen bu, değişmiyor…
Fakat sevgili okurlar bunun dışında Özel’in çok ciddi karakter zafiyeti de var, kendisinin biraz adam yerine konulduğunu hissettiği an bütün civataları gevşiyor ve gerçekten yağ akıtmaya başlıyor…
Gazetecilere verdiği mülakatlardaki durumuna, Erdoğan’ın sağında solundayken takındığı hal ve tavrına bakarsanız resmen iğrenirsiniz…
Eğer bir köşe yazısında söylemem doğru olsaydı söylerdim ama yine de şu kadarcık söyleyeyim siz anlayın Özel’in “ardı başı oynuyor…”
Anlayacağınız ortalıkta bir muhalefet yok bir muavenet, iktidara bir payanda ve yardım organizasyonu var…
Rejim hala Erdoğan’ı istiyor…
Eğer aklımızı başımıza alır bir şeyleri değiştirmeye çalışmazsak Anadolu halklarının demokrasiyi göreceği tarih muhtemelen çıkmaz/gelmez ayın, hiç olmayan son perşembesi olabilir…