Öyle günlerden geçiyoruz ki; denilebilir ki yüz, ikiyüz belki daha fazla yılda bir olmayanlar oluyor bu son yıllarda.
Cereyan eden her olaydan ülkeler, milletler, toplumlar, cemaatlar, gruplar ve tabi ki fertler ayrı ayrı -bulunduğu konum ve duruma göre- nasibini alıyor ve bir imtihan veriyor.-
Aslında bu hep böyle olagelmiş durmuş insanlık tarihine baktığımızda.
Ama bu tarih sahnelerinin aralarında özellikle yerini alan ZULUM ve FELAKET dilimleri, insanları en derinden etkilemiş ve tarihteki yerini altı çizilerek almışlardır. Sanki o tarihlerde sadece o acı ve ızdırapları anlatan sahneler yaşanmış gibi insanların belleklerine kazınmıştır.
İşte belki şu içinde bulunduğumuz yüzyılda bahtımıza en acı ve felaketlerin zirve yaptığı dilimler düştü.
Evet, her ne kadar yaşanılan acılara muhatap isek de yine tarihin bize öğretileri içerisinde şu iki meseleyi de görürüz.
Birincisi; böyle zamanlarda insanların bu olayları nasıl karşıladıkları, ne tepki gösterdikleri ve sonuçta nasıl bir çıkarımla sonraki yıllara bunları işaret taşları gibi dizdikleridir.
İkincisi; yine bu noktada özellikle fertlere düşen doğru davranış sergileme ve yerini belirlemenin olayların seyrini değiştirdiğini, bu duruşu sergileyenleri de başta manevi sorumluluktan kurtarabildiğini, ayetlerle hadislerle ve şahit olduğumuz vakalarla görürüz.
(Tabi ki bu, ebedî hayatımızı temelden etkilediğinden dolayı bana göre en önemli tarafıdır.)
Ve bu sayede de kimilerinin tarih sayfalarında gelecek nesillerce yâd-ı cemil olarak anılmalarına veya kimileri için utanç kaynağı olarak anılmalarına vesile olur.
Buraya kadar yazılanlar herkesin malumudur.
Aslında bu, zaten insanlığın yaratılış gayesinin temel sebeplerinden belki de kulluktan sonraki asıl sebebidir.
Fakat bizler insan olarak çok zaman bunu göz ardı eder ve hayatımıza devam edip günlük işlerimizle avunup gitmeyi yeğleriz.
Bunun içindir ki, insanlığın yaratılış gayelerinden olan “hakkı tavsiye etme batıldan men etme” hakka, batıla, zulme tavır gösterme duruşunu hatırlatmaya her zaman ihtiyaç duyarız.
Özellikle böylesi günlerde hava kadar su kadar önemlidir bu.
Tam da bu bağlamda her ne kadar ne haddim ne ilmim ne amelim ne mesleğim olmamasına rağmen, bir dostun ısrarları ve teşvikini hak etmediğim halde “fırsat” olarak görüp kabul ettim.İnanan ve olan bitenin ızdırabını paylaşan bir fert olmam bana bu “fırsatı” kaçırmama adına yeterli cesaret verdi. Elimde ve eteğimdekini dökmeye, paylaşmaya sevk etti.
İşte benim elimde eteğimde olanlardan biri bu “kırık dökük” mısralardı.
Biraz uzun bir şiir ve şiire giriş yazısında, şimdiden sürçülisanlarımın affını isteyerek- paylaşacağım.
Bu arada Mültezem şiiri hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Bu bilgi, şiirin daha iyi anlaşılmasına sebep olacağı kanaatindeyim.
“Mültezem” Kâbe’nin doğu köşesinde bulunan, Hacer-ül Esved ile Kâbe kapısı arasında kalan yaklaşık 2 metreye yakın kısmın adıdır. Duaların kabule mazhar olduğu mekânlardandır. Efendimiz’in (sav) mübarek yanağını, göğsünü ve kollarını Kâbe duvarına dayayarak dua ettiği yerdir. Dolayısı ile burası duaların Allah’a ulaştığı dünyaya ait son rampa denilebilir mecazi anlamda.
Ve hacca giden tüm hacıların insanlık adına, Ümmet-i Muhammed (sav) adına ve kendileri adına; en samimi, en içten yakarışların ve iç dökmelerin yaşandığı yerin adıdır MÜLTEZEM.
Hacca giden insanların canhıraş bir şekilde ulaşmak istedikleri yerdir bu yüzden. Dolayısı ile bu FIRSAT’ı kaçırmak istemeyen insanlar en duygusal iç dökmelerini ve yakarışlarını burada yaşarlar belkide.
Bu iç dökmelere Mültezem de yani Kâbe de şahid olur. Kaldı ki bu konuda Efendimiz’in (sav) Hacer-ül Esved ile, Mültezem’le Kabe’yle alakalı hadislerini hatırlamak yeterlidir.
Şiirde gecen mısralarda biraz beklenti, sabırsızlık, haddini aşmışlık, Rabb’in hikmetini tam yerli yerine koyamama ve belki de kendine göre sitem (haşa) varmış gibi algılanabilir. Dolayısıyla “ne zaman” sorusu sorgulama değil beklentiye cevap için duygusal bir hitaptır.
İşte bu yüzden Rabbime arz ederken belki yine de bu tarzın çok da uygun olmadığını bilerek ve yine ona sığınıp niyetimin mecazi anlamda Mültezem’le hasbihal edip paylaşmak olduğunu bilmenizi isterim.
Nasip olan hacca ve Mültezem’e bir fkir yolculuğu yaparak bir iç dökme kabul etmenizi ve o duygularla okumanızı ümit ederim.
Son olarak, Mültezem nasıl Rabb’e duada ve niyazda kabule en yakın fırsat ise -Allahu âlem- böyle zor zamanlarda yapılan dua ve ameller de insanı Rabb’e Mültezem kadar yaklaştıran ve kabule karin fırsatların zaman dilimleridir.
Bu vesile ile bana bu fırsatı “Multezem” ile veren Rabbime hamd eder dostlarıma da teşekkür ederim.
MÜLTEZEM!!!
Kaç asır oldu bilmem ümmet perişan.
Sana dayanıp ağlayanlarda yok mudur ‘nazı’ olan.
Eevet ben missal, az değildir liyakatli olmayan.
Ama dualar ve beklentiler…
‘Rabbimizin vaad ettiği günler’ ne zaman.
Söyle ne olur mültezem.
Yandı yıllarca bu insafsız düzende müslüman.
Kalmadı bu yangından nasipsiz müslüman bir mekan.
Hissemiz olsada zuhur eden alamettir, zamansa ahir zaman.
Öyleyse söyle ne olur söyle
Rabbimizin vaad ettiği günler ne zaman.
Müslüman hor, müslüman hakir müslüman…. müslüman…
Yenemiyor, yapamıyor, başaramıyor, yaşayamıyor müslüman.
Her yeri fitne sarmış her yerde tuzak plan üstüne plan.
Söyle mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Evet, sırtlarda günah sırtlarda vebal ve haram.
Cehalat-Tefrika-Fakirlik dayanmadı ne izan ne iman.
Evet kabul ‘Rabbi inni mağlub’ ikrarı tastikli beyan.
Söyle mültezem söyle Rabbimizin vaadi ne zaman.
Bak şimdi memleketimdir sırada yanan.
Son karakoldur dağıtılmak istenen, El aman El aman.
Yokmudur yakınında devam deyip yanıp yakaran.
Öyleyse söyle mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Bak şimdi hercü merc etti bin avanesiyle bir Süfyan.
Memleket harab oldu gücü yetse dünyada her yan.
Oysa ki ümmete bir ümit bir ışıktı memlekette başlayan.
Söyle mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Memleket, millet, ümmet insanlıktı adı hizmet olan.
Duyurulmalıydı ‘O’ve ‘Resulü’ kalmamalıydı cuda olan.
Muhabbetti, seygiydi, barıştı asıl mesaj ve ilahi olan.
Söyle mültezem ne zaman rabbimizin vaad etttiği an.
Yaşatmak için yaşadılar pek çoğu tam dıyargam.
Ağladılar güldürmek için göstermediler tek gam.
Hizmet dediler, Davam dediler budur yok başka gayem.
Ey mültezem söyle Rabbimizin vaadi ne zaman.
Yıllar yılı anlattılar anlattılar kapı kapı ve mekan.
Ve verdiler, ve verdiler, ve verdiler hem maldan hem candan.
Ve gittiler, ve gittiler, ve gittiler vaz geçtiler anadan yardan.
Öyle ise söyle mültezem Rabbimizin vaad ettiği ne zaman.
Gündüzleri ona ziyaret buna tebliğ gecelerse ruhban.
Müesseseler, okulllar, gazeteler bunlardı belki araç olan.
Ama O dediler O’nun dediler O’ndan dediler an ve an.
Ey mültezem nolur söyle Rabbimizin vaadi ne zaman.
Kovuldular, kızıldılar, dövüldüler, sövüldüler dayan dayan.
Kınandılar, darlandılar, yandılar, yan ki ne yan.
Ama kendilerine istemediler, beklemediler kazan kazan.
Söyle mültezem Rabbimizin vaaadi ne zaman.
Başlarında dertli imam arkalarındaysa Bediüzzaman.
Yürüdüler yürüdüler dillerde gönüllerde ilahi beyan.
Gaye güneşin doğup battığı her yandı gerisi yalan.
Öyleyse söyle Ey mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Bak şimdi açan güllere hazan vurdu hazan.
Hapishaneler doldu taştı her biri Yusuf olan.
Sürgünler sürgün verdi artık kesti ümit ‘Eyvah vatan’.
Ne olur söyle mültezem Rabbiminiz vaadi ne zaman.
Yıkıldı sanki hayaller bitti tatlı rüyalar bir sees ‘uyan’.
Bütün o emekler, çileler, meyveler dayan bilirsen dayan.
Kırıldı kristalden kuleler tarumar şimdi vatan.
Söyle ey mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Bak şimdi tuz buz oldu servetler, onurlar ve şan.
Bu ne zulumdür yaşanmadı daha evvel böylesi yaşanan.
Şahıslar değil sanki şahsi manevidir ‘Katli emr olunan’.
Öyleyse söyle ya mültesem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Bütün Şir zimey-i Kalil toplanmış iş başında tamam.
Biz bitiremezsek kimse bitiremez almışlar vazifeyi heman.
Aah birde dost bilinenler taşıyor Nemrutun ateşine saman.
Söyle öyleyse mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Aah abilerim, ablalarım, aah hocam,
Hepimiz biliyoruz anlmasız değil bu bütün bu olan.
Ne mutlu sana imtihandan geçip O’na kardeş olan.
Söyle söyle ey mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Belki at yoruldu atlı yoruldu sanki kalmadı derman.
Ama dönmedi dönmeyecek bu yola revan olan.
Sadece bir can, bir nefes, bir çay ihtiyaç olan.
Öyle ise söyle ya mültezem Rabbimizin vaadi ne zaman.
Ne olur Mültezem N’olur,
Sakla beni engel olmayam.
İnsin artık ferec insin artık mahrec,
İnsin İlahi eman.
Ve duysun son kez insanlık emniyet,
Huzur ve itminan.
Öyle ise söyle söyle MÜLTEZEM!
Rabbimizin vaadi ne zaman.