Ülke adeta bir cadı kazanı gibi kaynıyor… Özellikle son günlerde bu fokur fokur kaynayan kazanın altına en çok odun atan kişi, her ne kadar bir mafya babası olarak nam yapmış olsa da, derin devletin ve iktidarın kendi içinden çıkmış biri, Sedat Peker.
İngilizce’de “spilling the beans” diye bir tabir vardır, yani fasulyeleri döküyor. Genelde bu tabir dönen dolapların içinde, bizzat şahidi olan kişilerin, tüm kirli çamaşırları ortaya dökmesi anlamında kullanılır. Peker de tam olarak bunu yapıyor ve içeriden biri olarak gördüğü, şahit olduğu veya malumatı olduğu olayları delilleriyle ortaya koyarak anlatıyor.
Peker, bu video serilerinde önceden belirlenmiş bir strateji izliyor ve aklında planladığı hedefe adım adım yürümeye çalışıyor. Şayet, “bir tripod ve kamerayla sizi yeneceğim” sözünde durur, ve sonuna kadar giderse, başaracak gibi duruyor.
Peki Peker’in açıklamalarının bu kadar etkili olmasının sebebi ne?
Bu videoların bu kadar etkili olmasının en önemli nedeni, Peker’in bizim gibi eldeki verileri değerlendirerek, dışarıdan yorum yapan bir gazeteci olmaması. Yani, dönen dolapların bizzat şahidi olması ve ilgili kişilerle direk bağlantılarının olmasıdır.
Elbette yorum yapan gazeteciler olarak sadece Peker’in iddialarına dayanarak ilgili insanlar hakkında bir savcı veya yargıç gibi hüküm vermemiz etik olmaz, fakat, ortaya konulan delillere, iligi kişilerin tepkilerindeki kullandıkları vücud diline, özellikle ülkenin bakanı ve eski başbakanı konumunda olan insanların büyük bir telaşla savunmaya geçmelerine baktığımızda, hepimizin aklında, ateş olmayan yerden duman tütmez mantığı oluşuyor.
Bu açıdan, yapılan analizlere baktığımızda Peker’in videolarının yavaş yavaş büyük hedefe doğru yaklaştığını görüyoruz. Hususen, son 7. bölümde ki patlattığı bombalar çok büyük.
Eski başbakan ve Erdoğan’ın has adamı olan Binali Yıldırım’ın Yılport isimli Holdingi hakkında öne sürdüğü iddilar çok ciddi. Yılport’un Güney Amerika’da Puerto Bolivar ve Monteverde’de girdiği liman ihalelerinin detaylarını Primicias isimli gazeteden öğrenebilirsiniz.
Bu gazetede çıkan haberi analiz yapan Arjantinli bir arkadaşım, buralardan nasıl para yapmayı düşünüyorlar, anlayamadım dedi.
Habere imza atan Wilmer Torres isimli gazeteci de bu limanlardan birinin ihalesini 750 milyon dolara aldıklarını, diğerine de, 650 milyon dolar teklif yaptıklarını yazıyor ve Yılport Holding’in değerinin 8 milyar dolar olduğunu söylüyor.
Tabi ki bu verileri Binali grubunun Güney Amerika’dan kokain getirdiğine dair bir delil olarak sunmamız ne etik, ne de insaflı bir darvanış olur, fakat, bu adamların geçmişte Hizmet hareketine attığı haşhaşi iftirasını düşünürsek, kişi kendinden bilir işi fehvasınca, yapılan doğal gaz taşıma iddiaları, beyaz peynir ithal etme anlaşmaları da, insanı şüpheye düşürmüyor değil. Özellikle Binali Yıldırımın oğlunu savunma telaşıyla yaptığı Venezuella’ya Covid maskesi götürdü, açıklaması meseleyi biraz daha şüpheli hale getiriyor, çünkü bahsettiği tarihte Venezuella’da vaka sayısı 318.
Dolaysıyla, Peker’in eski bir başbakanın oğlu hakkında ortaya attığı iddialar çok ciddi ve kesinlikle polis ve yargı mensupları tarafınan soruşturulmalı. Şimdi diyeceksiniz ki, nerede o polis, nerede o savcı? Bence bu kadar hafife alıp geçiştirmemek lazım çünkü burada, Peker de dahil, iktidar, ortakları ve muhallefetin kutsal olarak tarif ettiği devletin itibarı söz konusu.
Şayet, Türk yargısında bu iddiaları sorgulayacak birileri çıkmazsa, uluslararası hukukun derveye gireceği ve iddiaları araştıracağı kesin gibi görünüyor. Hatta tahminim o ki, DEA gibi kurumlar Peker’in iddialarını çoktan radara almış ve bu konuda araştırmalarına başlamıştır.
Burada gözden kaçmaması gereken diğer bir konu da, Sedat Peker’in Cumhurbaşkanına Tayyip abi diye hitap etmesi. Peker bunu bilinçli ve planlı bir şekilde yapıyor ve Erdoğan ile arasında ki samimiyeti vurguluyor. Aynı zamanda da 7. videoda ki suç duyurularıyla, aba altından sopa gösterip, bak sıra, en yakınında olan Binaliye geldi, mesajını veriyor. Dolaysıyla, Peker tezgahın başında oturan kişiyle samimiyetini ima ediyor ve beni rahat bırakmazsanız, sıra sana da gelecek mesajını veriyor. Bilmiyorum ama Tayyip abi ifadesinden benim anladığım bu.
Peker’in 7. videosunda ki ikinci bomba da faili meçhul cinayetler ve çoğunun arkasında Mehmet Ağar’ın olduğu iddiası. Bunların arasında, benim en çok ilgimi çeken Uğur Mumcu
suikastıydı. Bu suikast olduğunda Türkiye’deydim ve Hizmet hareketin neşrettiği, siyasi içeriği olamayan, bilimsel bir dergide yazardım.
Uğur Mumcunun yazılarını da takip ediyor ve çok önemli konuları araştırdığını düşünüyordum. Suikastın ertesi günü, çalıştığım derginin girişinde, Peker’in bahsettiği çakma solcular tarafından bırakılmış yanan bir mum, foto ve “Uğur abinin intikamı alınır” yazılı bir pankart bulduk. Her zaman olduğu gibi, işlenen cinayetten muhafazakar kesimi tamamiyle bir torbaya atıp, suçluyorlardı. Bu iddialar yıllardır böyle sürüp gitti, halbuki biz o günlerde de faili meçhulun faili devlettir, diyorduk. Ne yazık ki, gerçeklerin ortaya çıkması için Sedat Peker gibi içeriden birinin, bir tripod kurup, üzerine bir kamera yerleştirmesi gerekiyormuş. Türk adaleti açısından içler acısı bir durum…
Yazıma son vermeden önce, bir noktaya daha parmak basmak istiyorum. O da Peker’in hizmet hareketi hakkında açıklamaları. Belli ki, Peker annesinin cenazesine gitmesine izin verilmemesi konusunda, Adem Yavuz Arslan’ın sunduğu delilleri dikkate almamış, bunu açıkça ifade ediyor ve Hizmet hareketine hiçbir zaman yakınlık duymadığını, ölünceye kadar da duymayacağını söylüyor. Bu ifadeleri sosyal medyada aktif olan bazı arkadaşları rahatsız etmiş ve tepki göstermişler.
Aslında, tamamen gereksiz bir tepki, çünkü Peker bir konuda doğru söylüyor, o da, dokusunun hizmet prensipleriyle hiçbir zaman uyuşmayacağı gerçeği.
Dolayısıyla, Peker kendine bir misyon yüklemiş ve hedefine ulaşmada kararlı görünüyor.
Bu nedenle, bırakın o, tezgahın başındaki abileriye kozlarını paylaşsın…
Tabi, bu konuda kararlılık gösterip, meseleyi Türkiye’de haberi olmadan kuş bile uçurulmasına izin vermeyen “abisine” dayandırma cesaretini gösterebilecek mi, bekleyip göreceğiz…
Ne yazık ki, ülkeyi öyle bir hale getirdiler ki, normal ülkelerde olduğu gibi siyasilerin mafya yapılanmalarının üzerine gitmesi gerekirken, mafyanın siyasilerin kirli yapılanmalarını ifşa ettiği bir süreç yaşıyoruz…
Allah hakkımızda hayırlısını versin…