MUHSİN AHMET KARABAY- TR724-HABER ANALİZ
Cumhur İttifakı, birkaç aydır yapılan hiçbir ankette yüzde 50’yi yakalayamıyor. İktidarın iki ortağı AK Parti ile MHP arasındaki salvo atışlar artık açıktan yapılmaya başlamış durumda. Pragmatizmin kitabını yeniden yazan Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ise MHP’nin yerine HDP’yi mi, yoksa İYİ Parti’yi mi alacağı konusunda nabız yokluyor.
Yola çıktığı her yapıyı yüzüstü bırakması ile tanınan MHP lideri Devlet Bahçeli, ekonomide gelinen noktadan çıkış imkanı görmediğinden olsa gerek Cumhur İttifakı’nı bozmak için bahane arıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise gelinen noktadan epey önce MHP’ye alternatif aramaya başlamıştı.
Şunun altını çizmem gerekiyor. Bahçeli, koalisyonu bozmak için istediği bahaneyi bulmuş durumda. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya karşı başlatılan “itibarsızlaştırma ve suçlama operasyonu” Bahçeli’ye istediği manivelayı fazlası ile verdi. MHP lideri de aracı istediği gibi kullanmanın rahatlığı içinde.
MHP’NİN ALTERNATİFLERİ İLE ÇİFT YÖNLÜ TEMAS VAR
Gelinen nokta itibariyle asıl soru AK Parti-MHP ittifakının dağılıp dağılmayacağı değil artık. Erdoğan’ın MHP’nin yerine hangi partiye yanaşacağı. Ortada iki önemli alternatif var. Biri HDP, diğeri İYİ Parti.
Durun hele, hemen zıplamayın. Birbirine zıt iki parti birbirinin alternatifi olur mu? Ülke Türkiye ise başta da Erdoğan varsa olur. Hem de hiç tereddütsüz olur.
Olmaz demeyenlere iki tarih vereceğim. 2015 yılına ilişkin Devlet Bahçeli’nin konuşmalarına baksınlar. Benim buraya almaya haya ettiğim ifadelerle Erdoğan’a yönelik suçlamalarda bulunuyordu.
HDP ile ilgili tabloyu anlamak için ise bu parti yöneticilerinin 2012’deki, ardından da “Çözüm Süreci”nin başladığı 2013’teki açıklamalara göz atmak yeterli olacak.
Sadece bir hatırlatma yapayım. Eğer 31 Mayıs 2013’te başlayan Gezi Eylemleri, Çözüm Süreci’ne denk gelmemiş olsa idi Erdoğan iktidarı çoktan gitmiş olurdu. O gece PKK’nın verdiği dolaylı desteği, AK Parti’ye en yandaş odaklar bile sunamadı. Örgüt eylemlere bir tek PKK’lının katılmasına izin vermedi.
ÖNCELİĞİ HDP Mİ, İYİ PARTİ Mİ ALACAK?
Gündemi takip edenlerin aklına hemen şu soru gelecek: “HDP’ye kapatma davasının gündemde olduğu, bu kadar Kürt siyasetçi ve belediye başkanının hapse atıldığı bir dönemde nasıl Çözüm Süreci benzeri bir girişim gündeme gelebilir?”
Size şunu söylememe izin verin. Çözüm denilen kapı her zaman tarafların en sert tavırlar takındığı dönemlerde açılır. Ateşkese barış ortamında başvurulmaz. Savaşın en çok kayıplara sebep olduğu dönemde gündeme gelir.
Bir başka nokta da, barış düşmanla yapılır. Türkiye, yıllaradır PKK ile savaşıyor görünüyorsa, barış görüşmesi de iki taraf arasında olur. “Ben PKK ile savaşıyorum. Barış görüşmesini gidip falanca örgütle yapacağım” diyemez.
Kronos Haber’e konuşan HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu’nun, “Erdoğan adım atarsa HDP, AKP ile tabii ki uzlaşır” yolundaki açıklamalarına ne kadar büyük tepki geldiğini yorumlara bakınca görürsünüz.
Evet, barışa doğru yürümek bugün olduğu gibi dün de zordu. Hatta 2013’te daha da zordu. Buna rağmen yapıldı. Erdoğan için iktidarı kaybetme korkusu, ölümden daha ağır bir korku. Bu korkunun detayları alemin malumu.
Erdoğan’ı tanıyanlar iyi bilir. Belli periyotlarla mutlaka kamuoyu araştırmaları yaptırır. Bir de önemli gelişmeler yaşandıktan sonra kamuoyunun nabzını tutar. Bu anketlerin çoğu kamuoyu ile paylaşılmaz. Paylaşıldığında da sadece belli bölümleri, yandaş medya mensupları kanalı ile kamuoyuna üflenir.
Kamuoyu anketlerini ciddiyetle yaptığı bilinen şirketlerin son aylarda yaptığı saha çalışmalarının hiçbirinde Cumhur İttifakı yapılacak bir seçimde iktidarını koruyamıyor. Sadece koruyamamak değil, aynı zamanda bir de küçük ortak tarafından giderek artan oranda bir taciz atışı ve köşeye sıkıştırılma durumu var.
Erdoğan, gündemin MHP lideri Bahçeli tarafından belirlenmiş ve dayatılmış olmasından çok rahatsız. Sahibinin sesi konumundaki yazarların satır aralarında bunu net görmek mümkün.
Erdoğan’ın HDP’yi ve yeniden Çözüm Süreci’ni alternatif olarak ortaya koymasının altında sandık korkusu var. Daha önce taraflar arasında çok ciddi çalışmalar yürütülüp hazırlık yapıldı.
İktidar tarafı kalkıp da “Ben Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmek istiyorum” dediğinde Kürt siyasi hareketinin temsilcileri “Balıkçı” lakaplı İlhami Işık’ın tabiriyle “Hayır, biz seni devirmeden durmayacağız” mı diyecekler. Elbette ki hayır.
Şunu unutmayın. Ortada manevra kabiliyeti çok yüksek bir siyasi lider var. Bugün iyi dediğine yarın kötü diyebilen, dün hain diyebildiği ile bugün canciğer kuzu sarması olmayı başarabilen bir kişilik bu. İşin en az bunun kadar “değerli” olanı ise bu siyasi kişiliğin kıvrak figürlerine ayak uydurabilen bir kitlesi var.
İYİ PARTİ İŞBİRLİĞİNE DÜNDEN HAZIR
Onun için olur mu olmaz mı, bu kadar savrulma da akıllara zarar falan diye düşünmeyin sakın.
Erdoğan’ın MHP’ye alternatif olarak ikinci hazırladığı parti ise İYİ Parti. Genel Başkan Meral Akşener, Erdoğan’a yüklenerek oylarını artırıyor. Samimi Milliyetçileri MHP’den koparttığına dair birbirinden farklı kamuoyu şirketlerinin araştırmaları var.
“Oylarını artırmakta olan bir parti niçin AK Parti ile aynı torbaya girsin” tarzında bir itirazın karşılığı yok maalesef. AK Parti ile en kolay bir araya gelebilecek parti İYİ Parti.
Bana bu tespiti yaptıran iki temel altyapı var. Birincisi, her parti iktidar olmak ister. Partiler bu amaçla kurulur. Tek başına iktidar olma imkânı yoksa, partiler iktidarın ortağı olma yolunu ararlar. Bundan dolayı AK Parti ve İYİ Parti bir hükümet kurabilir.
Daha önemlisi ise AK Parti’ye bazı düzenlemeler yaptırabilmesi halinde Meral Akşener’in partisi oy kaybına uğramaz. Oylarını koruyabileceği gibi, artırması bile gündeme gelebilir.
Ayrıca Meral Akşener, yola çıktığından bu yana Erdoğan hakkında yüzünü kara çıkaracak ağır bir ifade kullanmadı. Heybesi hakaret ve galiz ifadelerle dolu olan Bahçeli koşa koşa Erdoğan’ın yanına gittiği halde Akşener partisini niçin taşımasın.
Bu bakımdan yazar Can Ataklı’nın son ortaya attığı iddia kimseyi şaşırtmasın. Ataklı’nın iddiasına göre, Erdoğan, Akşener’e çok yakın bir isimle 1 saat 45 dakika süren bir görüşme yaptı. Üstelik bu görüşme ilk de değil.