Geçen hafta Taha Akyol, Karar gazetesindeki yazısında Adana’da polisin Furkan Vakfı mensuplarını dayaktan geçirmesi ve hele de türbanlı bir polisin, türbanlı bir kadını coplaması meselesini gündeme getirerek “Mazlumlar zalim olabilir mi?” sorusunu sormuş.
Bu soruyu kime sormuş, kim için sormuş onu burada dile getirmeyeceğim.
Ancak burada onun sorduğu bu soruya kendi ifadesiyle cevap vermek gerekirse, “Sınırlanmayan, denetlenmeyen, dengelenmeyen güç yozlaşır ve zalimleşir…”
Onun verdiği bu cevap doğru.
Ancak bu doğruyu söylemek için artık çok geç.
Çünkü Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti.
O yüzden bu sözün bir kıymeti harbiyesi yok.
Hatırlarsanız Anadolu’da artık ‘iş işten geçti’ anlamına gelen “Geçti Bor’un Pazarı Sür Eşeği Niğde’ye” diye bir deyim var.
Dolayısıyla bundan sonra “Mazlumlar zalim olabilir mi?” sorusunu sorup bunun doğru cevabını verseniz de size eskiler, “Sabahu’l-Hayr” derler.
Evet, Taha Akyol, sen, “Mazlumlar zalim olabilir mi?” sorusunu Mart 2016 tarihinde Zaman Gazetesi zorla gasp edilirken soracaktın.
OHAL kararnamesi ile 16 televizyon, 3 haber ajansı, 23 radyo, 45 gazete, 15 dergi, 29 yayınevi ve dağıtım kanalı kapatılırken bu soruyu sormalıydın.
Kapatılan televizyon kanalları seni de “makul ve makbul” bir fikir adamı sıfatıyla, defaatle programa davet etmişlerdi.
Aradan birkaç yıl geçti, o kanalların hepsini bir çırpıda hatırlayamazsın belki ama Google girersen hepsini görebilirsiniz.
Ayrıca hatırlarsan Perinçek, senin de içinde bulunduğun hukuk camiasına “Köpek” diye itham etmişti.
O gün senin sesin çıkmadığı için, sanırım yukarıdaki soruyu sorma hakkına sahip değilsin.
Mesela, altı yıl önce Erdoğan “AYM’nin kararına saygı duymuyorum” dediği zaman bu soruyu sorma cesaretini gösterebilseydin, bu gün “Mazlumlar zalim olabilir mi?” sorusunu sorma hakkın olurdu.
Ülkeyi adım adım uçurumun kenarına taşıyan Erdoğan, 2018’ de “AİHM kararları bizi bağlamaz” dediğinde, siz neredeydiniz?
Yukarıda sayılarını verdiğimiz basın yayın organları “Sınırlanmayan, denetlenmeyen, dengelenmeyen güç, yozlaşır, zalimleşir” endişesiyle vazife yapıyorlardı. İnsanların kendi alın terleriyle inşa ettikleri ve yılların birikimi olan o düşünce kuruluşlarına el konulurken bu soruyu sormalı değil miydin?
Daha sorayım mı?
Sanırım bu kadarı yeter.
Çünkü bundan daha fazlası şimdiki değil ama bir zamanlar demokrat (!) duruşuyla önemli bir yere sahip olan Taha Akyol’a hakaret olur.
Son bir şey daha diyeyim ve seni daha fazla rencide etmeden bu faslı kapatalım.
Oda şu: Canından can, kanından kan taşıyan öz evladını bir türlü istediğin gibi hayata hazırlayamıyordun.
İstanbul’da gitmediğin Psikolog, uğramadığın Psikiyatrist kalmamıştı.
Bir gün onlardan biri, “oğlunuzun sıkıntılarını çözme adına bir de Cemaatten birileri ile irtibata geçseniz” demişti.
Cemaatle irtibata geçtin.
Tam da Psikiyatristin dediği gibi çocuğunuzu geri kazandınız.
Siz bunu bir çok yerde övünerek, “Çok şükür çocuğumuzu bu yolla yeniden kazandık” diye anlattınız.
Ama bunun “Mazlumlar zalim olabilir mi?” sorusuyla ne alakası var” deme lütfen.
Çok alakası var. Zira çocuğunu sana geri kazandıran bir Cemaatin Abi’lerine “terörist” demeniz -biz demesek de- sizin içinde birileri “Mazlumlar zalim olabilir mi?” diye sorabilir.
Dolayısıyla şimdi sen bu soruyu kendine yönelterek bence şöyle sor: “Ben gerçekten mazlum görünümlü bir zalim miyim?”