“Her kim nefsinin şuhhundan yani hırsından, kıskançlığından ve nekesliğinden korunursa işte onlar felâha kurtuluşa ulaşanlardır.” (Haşir Suresi, 9. Âyet)
Efendimiz (sas) buyurdu ki: “Zulümden sakının, çünkü zulüm kıyamet günü karanlıklardır. Şuhh’tan da sakının, çünkü şuhh, hırs ve kıskançlık, sizden evvelkileri helâk etti; birbirlerinin kanlarını döktüler ve haramlarını helâl saydılar.”
Taberî;, Ebû Heyyaci Esedî;’den rivayet eylemiştir: Diyor ki: Ben Ka’be’yi tavaf ediyordum. Bir adam gördüm ‘Allah’ım beni nefsimin şuhhundan (cimriliğinden, kininden, kıskançlığından) koru’ diyor, buna bir şey ziyade etmiyordu. ‘Niye böyle yapıyorsun?’ diye sordum. Cevaben ‘Nefsimin şuhhundan korunursam hırsızlık etmem, zinâ etmem, bir şey yapmam’ dedi. Bir de baktım ki, o adam Abdurrahman İbni Avf imiş…”
Üstad Hazretleri, Onuncu Lem’a’daki ‘şefkat tokatları’nda talebe ve dostlarından şefkat tokatlarını yiyenlerden bazı misaller verince, “Has dostlarınıza gelen musibetleri, tokat eseri deyip Kur’an hizmetindeki gevşeklikleri cihetinde bir azar telakki ediyorsun. Halbuki size ve Kur’an Hizmeti’ne hakiki düşmanlık edenler, selamette kalıyorlar. Neden dosta tokat vuruluyor, düşmana ilişilmiyor?” diye sorulan suâle şöyle cevap veriyor: “Zulüm devam etmez, küfür devam eder.” (Münavî;, Feyzü’l-Kadir) sırrınca, dostların hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği için, çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa uyanıp yola gelir. Düşman ise, Kur’an hizmetine zıtlığı ve engellemeleri, dalalet hesabına geçer. Bilerek veya bilmeyerek hizmetimize tecâvüzü, zındıklık ve dinsizlik hesabına geçer. Küfür devam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar… Nasıl ki, küçük kabahatleri işleyenlerin nâhiyelerde, ilçelerde cezaları verilir. Büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de, ehl-i imanın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için kısmen dünyada ve süratle verilir. Ehl-i dalâletin cinayetleri o kadar büyüktür ki, kısacık dünya hayatına cezaları sığışmadığından, adâletin gereği olarak bekâ âlemindeki büyük mahkemeye havale edildiği için, çoğunlukla burada cezaya çarpılmıyorlar.”
Ama günümüzde “farfarlı gazeteler” habbeyi kubbe yapan bir kısım medya, garazlı-marazlı, hasetçi-fesatçı anlayışların borazanlığını yaparak çok zâlimane saldırılarda bulunuyorlar. Bunlar nereye konulur bilemem… Cenab-ı Hak, hangi gruba dahil ediyorsa, ne yapacağını da O bilir. Bize gelince, İlâhî; hikmete bağlı kadere râzı olarak işimize bakalım… Sabırla, tahammülle, kardeşliğimizi, tesânüdümüzü pekiştirerek müfritâne irtibatla iman-Kur’an hizmetine koşturalım. Yaptığımız hizmet âmme hukukuna girer. Âmmeye ait meseleler, hukukullah olarak değerlendirilir. O hukuka saldıranları da biz sadece Allah’a havale edebiliriz…