Okullar açılıyordu. Biz İzmir’de harıl harıl ev arıyorduk. Üçyol’da nakliyecilik yapan Ataullah ağabeyimiz, “Ben yeni bir ev taşıdım. Adam yaşlı, koca bir evi var. ‘Bakamıyorum, ısıtamıyorum’ diye küçük ve kaloriferli bir eve taşındı. Evini kiraya verecek, tam size göre…” dedi. Gittik
Adam bizi Yüksek İslâm Enstitüsü öğrencisi olduğumuz için sevdi. “Tamam” dedi ve sohbete başladı. Durup, durup “Allah, âdildir…” diyordu. Meğer gençliğinde dindar hanımını bırakmış, başkasını almış. O da bu yaşında terk etmiş ve yapayalnız kalmış… Daha sonra benzer olaylardan haberdar olacaktık.
Avustralya’da bir köşe yazarı hanımefendi (Pembegül abla), 10’dan fazla yazısında, ufak–tefek bahanelerle eşinden ayrılıp perişan olan kadınların acılı gerçek hikâyelerini anlatıp, diğer hanımların ibret ve ders almalarını istiyordu:
“Bir psikolog hâkemin, problemli eşlere ‘Siz haklı mı olmak istiyorsunuz, yoksa mutlu mu?’ diye soru sorarak, meseleleri çözmeye çalıştığını bir arkadaşımdan uzun uzun dinlemiştim…”
Çoğu zaman nefisler, egolar devreye giriyor ve cennetten bir köşe olması lazım gelen evler zindana dönüyor, aileler paramparça ve zavallı çocuklar perişan oluyor…
Merhum Prof. Dr. İbrahim Canan Hocamız, gençlerin evliliğe hazırlanması yönünde açılması gerekli evlilik okulu için hem fikrî; hazırlık yaptı, hem maddî; fedakârlık ortaya koydu. Ama bunun gerçekleşmesi için ömrü yetmedi. Onun için “Dünya ve Âhirete Bakan Yönleriyle BİZİM YUVAMIZ” isimli kitabın yazarı Prof. Dr. Abdülhâkim Yüce, eserinin kapağına İbrahim Canan büyüğümüzün fotoğrafını, çocukları ve torunları ile beraber kalabalık bir aile görüntüsüyle koydu… Güzel bir örnek olarak sundu…
296 sayfalık bu eser, dört bölümden meydana geliyor. Birinci bölüm, İNSANLIĞIN İLK KURUMU AİLE başlığı altında yirmi kısma ayrılıyor. İkinci bölüm, AİLEYİ KURMAK: EVLİLİK. Bu bölüm de otuza yakın kısma ayrılıyor. Üçüncü bölüm, AİLEYİ KORUMAK: HUZUR VE SAADET… Bu bölüm yirmi küsur kısımdan meydana geliyor. Dördüncü bölüm, AİLEYİ YIKMAK: BOŞANMA. Bu bölüm iki kısma ayrılıyor.
Kitaptan bazı bilgileri aktarmak istiyorum: “Evli insana Arapçada MUHSAN denir. HISN kelimesi ‘kale’ anlamınadır. Evli kişi yani muhsan, kaleye sığınmış kişidir. Evet aile, kişiyi her türlü psikolojik, cinsel, fiziksel ve ekonomik baskı ve saldırılara karşı kale gibi korur.”
“Ailelerden bile gizli dinî; nikâh kıyılması durumunda, şâhitlik şeklen var kabul edilse bile, şâhitliğin temel esprisi itibarıyla ÎLAN, asla yerine getirilmiş kabul edilemez. Bu itibarla böyle bir nikâha nikâh denemez…”
“Hele hele nikâhın herhangi bir süre ile kayıtlanması, böyle bir nikâhı mut’a nikâhı statüsüne sokar ki, dört mezhebe göre de mut’a nikâhı bâtıldır, hükümsüzdür.”
Büyüğümüz, dualar üzerinde dururken diyor ki: “Dualar EMNİYET SERÂSI oluşturur. İnsanın iradesine hâkim olamayacağı zamanlarda da Efendimiz’in (sas), okunmasını istediği dualar var. ‘Bismillah… Allahümme cennibneşşeytane ve cennibişşeytane mâ rezaktenâ. Yani: Bismillah… Allah’ım bizi (karı–koca) şeytanın şerrinden uzak tut. Ve bize vereceğin evlâtları da şeytanın şerrinden uzak tutup koru.” Allah korusun aksi takdirde anomali doğumlar olabilir. Bu dua okunmayınca, anomali doğum olacak diye bir kaide yok. Fakat Cenâb-ı Hakk, dikkatsizliğe ceza olarak öyle bir şey de verebilir.
Onun için evlilik okullarında evlilikle ilgili her şey öğretilmelidir. Evlenecekler böyle bir sertifika almalıdır. Hatta bazı evli aileler de böyle bir eğitim ve öğretimden geçirilmelidir.
Her meselesi ilim ile kurulmuş İslâmiyet’in meselelerini, bilhassa evlilik ve çocuk yetiştirme ve aileyi âhenk içinde koruyup devam ettirme mevzularını mutlaka okuyarak öğrenmemiz gerekiyor. Asla ihmâl etmemeliyiz…