1980 darbesinden sonra Kayseri’deki yurttan bir öğrenci, yurt idarecilerinden birisinin bir tokadını yiyor
Bu yaramaz, “Sen misin bana tokat vuran?” deyip yurdu ihtilalcilere şikâyet ederek: “Burası bir irtica yuvası, müdürü böyle, yardımcısı şöyle… Hatta doktoru üniversiteden mürteci bir doçent… Asistanı da öyle… Bunlar, devamlı irtica propagandası yapıyorlar! vs.” meâlinde bir şikâyet dilekçesi veriyor… Bunun üzerine ihtilalci güçler gelip yurdun idarecilerini, doçenti ve asistanı gözaltına alıyorlar…
Kayseri’de, müthiş bir endişe ve korku başlıyor. Yurda sahip çıkan hayırsever insanlar ne yapacaklarını şaşırıyorlar. “Derneği/Vakfı lağvedelim, yurdu kapatalım” diyenler bile çıkıyor. Bundan haberdar olan Hacı Mustafa Boydak (Memduh Boydak’ın amcası) derhal, yurda destek veren bu hayırsever esnafı topluyor… “Arkadaşlar, burada iyi bir eğitim verildiğine, ahlâklı ve terbiyeli talebeler yetiştirildiğine şahit değil miyiz? Keşke yapmasaydı ama bir idarecinin yaramaz bir talebeye bir tokat vurmasından dolayı bir ilim ve irfan yuvası kapatılabilir mi? Bizim bu yurda sahip çıkmamız lâzım. Soruyorum size, bizim çoğu şuradan şu Hacılar köyünden Kayseri’ye geldiğimizde neyimiz vardı? Çoğumuz elinde bir ipi olan hamal değil miydik? Şimdi fabrikamız, dükkânlarımız, yazlıklarımız, kışlıklarımız var. HES’te ortaklıklarımız var. Ben Allah’ın bu kadar lütuflarına karşı Allah rızası için on sene hapis yatmaya razıyım… Siz de öyle olmalısınız. Şimdi sizinle sıkıyönetim komutanına çıkalım ve derdimizi anlatalım.” diyor. Arkadaşlarını toplayıp komutana çıkıyorlar. Askeriyeye kablo yetiştiren HES ortakları olarak kabul görüyorlar. Diyorlar ki: “Biz HES’i kapatmak istiyoruz… Siz bizim yurdumuza niçin baskın yaptınız? Orasını biz açtık. Bir suçlu arıyorsanız bizi içeri atın. Siz bu halkın sevdiği, çoğumuzun çocuklarının doktoru, hacı bir doçenti ve asistanını irticacı diye içeri atıyorsunuz; bu nasıl iştir?” meâlinde konuşmalar yapıyorlar. İnsaflı olan komutan “Müsaade edin, ben bir araştırayım” diyor. Sonra “Evet, haklısınız… Bir öğrencinin şikâyeti üzerine bir ilim-irfan yuvasına böyle bir şey yapmak uygun değil… Ben problemi halledeceğim.” diye söz veriyor. Gerçekten bir telefonla hepsini serbest bıraktırıyor…
Bu olaydan yaklaşık 15 sene sonra Kayseri’ye gitmiştim. Artık bir yurt, yurtlar olmuş, kolejler açılmış… Tam da o akşam, emeği geçenlere plaket veriliyormuş. Programa davet edilince katıldık. Bu kahraman ve fedâkar Kayseri esnafına plaketler veriliyordu. Tabii benim gözlerim Hacı Mustafa Boydak’ı aradı… Göremedim. Programdan sonra, niye gelmedi acaba diye sordum. Dediler ki, “Haber verdik ama bir rahatsızlığı varmış, mazeret beyan etti ve gelemedi… Hemen oradan o gece evine ziyarete gittim. Hasta haliyle bizi kabul etti. ‘Geçmiş olsun’ dileklerimden sonra, “Esas plaket verilecek adam sensin…” dedim. Şöyle bir baktı, “Nedenmiş?” dedi. “Neden olacak, o zaman o cesareti göstermeseydiniz yurt kapanırdı, dernek/vakıf dağılırdı. Bir daha burada yeniden yurt yuva açmak çok zor olurdu… Bugün bu kadar okullar yurtlar varsa, bunlar sizin dik duruşunuzdandır. Allah râzı olsun.” deyip o günleri hatırlattım. “Sen bunları unutmadın mı?” dedi. “Unutulacak şey mi Allah aşkına?” dedim.
Hacı Mustafa Boydak, kırk yaşından sonra hocalara, müftülere gidip Arapça dersi alarak, İslami ilimleri aslından tahsil eden bir işadamıdır. Ben 1980’li yılların başında tanıyıp işyerinde ziyaret ettiğimde elinde kitap vardı, yeni dersten gelmişti. Bildiğim kadarıyla tasavvuf yönü de var; Sâmi Efendi Hazretleri’ne ve devamı muhterem zatlara kuvvetli bir gönül bağı mevcuttur… Cenab-ı Hak’tan kendisine uzun ve hayırlı ömürler niyaz ederim. Başta Memduh Boydak olarak bütün Boydak ailesine, henüz mağduriyet ve mazlumiyetleri devam eden herkese geçmiş olsun, der, tez zamanda her şeyin yoluna girmesini temenni ederim.