Bir önceki yazımda bahsettiğim içimizi acıtan tarihi iftiralar üzerinde yine Prof. Dr. Menderes Coşkun Beyin tebliğ ve araştırmalarına dayanarak durmaya çalışacağım:
Bazı Batılı yazarlar ve oryantalistler, İslam’la, Osmanlı haremiyle ilgili eserler yazmış uydurma hikayeler ortaya koymuş, hayali resimler çizdirmiş, minyatür ve tablolar yaptırmışlar. Ayrıca şiirler, anekdotlar ve hikâyelerle Osmanlı toplumunun kadılarını rüşvetçi, şiirlerini hırsız, sultanlarını câhil ve zâlim, din adamlarını ve sûfilerini de ahlâksız ve riyâkâr göstermeye çalışmışlardır.
Justin Mc Carthy’nin tespit ettiği gibi Hindistan’daki ve dünyanın diğer yerlerindeki Müslümanların Osmanlı’ya olan sevgisini ve bağlılığını yok edip koparmak için İngilizler, Wellington Evi’nde makaleler ve eserler üretmişlerdir. Masa başında tarihî;leştirilen bu yazı ve belgeler konusunda, Toyubee Lewis Namier, J. W. Morley, Edwyn Bevin gibi ünlü kişiler, kendilerine ulaşan uydurma bilgilerin, inanılır hâle sokulmasında danışmanlık görevi yapmışlardır. Yine Mc Carthy’ye göre: “Bu büroda çalışanlar muhtemelen yaptıkları işten sürekli utanç duymaktaydılar ve bu yüzden Birinci Dünya Savaşı biter bitmez derhal propaganda ofisinin bütün kayıtlarını imha ettiler.”
Yayınlar devletin de desteğiyle basılmış ve dağıtılmıştır. Wellington Evi’nin 1915’te yayımladığı bir raporda “17 ayrı dilde” yazılmış “2,5 milyon nüsha kitap, broşür ve diğer yazılı propaganda malzemesi listelenmiştir. Bir yıl sonraki raporda verilen rakam, 7 milyondur. Bunlardan verilmek istenen ana fikir şu idi: “Türkler yönettikleri bütün ülkeleri harabeye çeviren câhil yöneticilerdir. Türkler Hıristiyanlara karşı insanlık dışı zulümlerin suçlularıdırlar; bu suçlar kitle katliamları ve korkunç cinsel suçları da kapsamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki halk kitleleri kurtuluş için İngilizleri beklemektedir.” (Mc Carthy 2002: 472) Böylece muhtemelen Hıristiyanlar ve diğerleri, Türklere karşı yapılması planlanan savaşa hazırlanmıştır. Birkaç yıl sonra dünyanın dört bir tarafından toplanan insanlar, zâlim ve ahlaksız olarak tanıdıkları Türkleri yok etmek için Çanakkale’ye geleceklerdir.
Ali Himmet Berkî;, değerli âlim Fatih Gökmen’den şu hatırayı naklediyor:
Birinci Dünya Savaşı’ndan evvel, Bâb-ı Âlî; Hukuk Müşaviri bulunan Kont Ostrolog, Kandilli’de komşumdu. İyi görüşürdük. Bir gün Kont dedi ki: “İngilizlerin, Kutü’l-Amare yenilgisini takip eden günlerde Londra’da büyük bir harp meclisi toplandı. Doğu müsteşarı olmam sebebiyle bu mecliste ben de bulundum. Konuşma esnasında, meclise başkanlık eden Loyd George’a Savaş Bakanı tarafından birkaç telgraf sunuldu. Başbakan Loyd George telgrafları okuduktan sonra, şöyle dedi: ‘Efendiler, ben bir şeyi anlamıyorum: Bizim medenî; milletlerin orduları savaşta barbarlığa yaklaşıyor. Barbar saydığımız Türk orduları ise, savaşta medenileşiyor. Irak kumandanımızın şu telgrafı, esir olan generallerimizden kendisine gelen mektuplardan söze ediyor ve bildiriyor ki, Türkler esirlerimizin istirahatını fevkalade temin ediyorlarmış. İşte bu davranışlarının sebebini bir türlü anlayamıyorum.’ Bunun üzerine Savaş Bakanı dedi ki: Ben de çok merak ettim. Çünkü, şöyle bir hâdise yaşandı: Bir müddet evvel Çanakkale’de, bir çarpışma sırasında esir verdiğimiz iki subay ve beş-altı yaralı askerimiz Türkler tarafından tedavi edilir. Bu tedavinin yapıldığı yere yakın bir koğuşta da, yaraları iyileşmeye yüz tutmuş Almanlar vardır. Bu Alman askerler, tedavi edilenlerin İngiliz olduğunu anlar anlamaz, hemen saldırırlar. Türk doktorlar ve yardımcıları, bunları durduramaz. Ancak bu durumu gören Türk yaralıları, Almanların üzerine yürüyüp onları durdurmuşlar, alıp koğuşlarına götürmüşler. Biz Türklerin can evini yakmak ve yıkmak isterken, onların gösterdiği insanlığa hayret ettim.’ Bunun üzerine; “Bu meseleyi Kont halleder” denilince dedim ki: ‘Bizim savaş hukukumuz yokken ve daha yeni geliştirmeye ve yerleştirmeye çalışırken onların vardı. Çünkü Müslümanlık 13 asır evvel, bu hakkı çok yüksek bir şekilde kanunlaştırdı. Türkler, bin seneden beri, bu dinî; kanunun hükümleriyle seciyeleşmişlerdir.’ dedim.”
Evet bütün sinsi ihanet ve iftiralara karşı gerçek budur…