İhsan Atasoy Bey’in bir araştırma eseri olarak “Zulme Boyun Eğmeyen Kahraman MEHMET KAYALAR” isimli kitabından bazı bölümler aktararak onu tanıtmak istiyorum:
İrfan Haspolatlı diyor ki:
(27 Mayıs 1960) İhtilal gecesi askerler (Mehmet Kayalar’ı) götürmek üzere geldiklerinde bir kısım arkadaşlar “Biz teslim olmayacağız.” deseler de o müsaade etmedi; “Gidin komutanınıza itaat edin.” dedi. Yani emniyete yardımcı oldu. Emniyetten bir görevli”, Mehmet (Kayalar) Bey! Sen Diyarbakır’da öyle bir hizmet yaptın ki, eğer bunu yapmasaydın, burada çok dehşetli karışıklıklar olacak, planlar çevrilecekti, fakat sen, oyunlarını bozdun.” demişti.
Mehmet Ali Kuşaslan anlatıyor:
1974’te kendisiyle (Mehmet Kayalar ile) beraber hacca gittik. O zaman 63 yaşındaydı. (…) Aynı yıl hacda Konya’dan Hüsmen Hoca da vardı. Resulullah’ın huzurunda megafonla vaaz veriyordu. Ağabey ona baktı baktı, sonra Şerif Ağabey’e, “Vaaz bittikten sonra Hüsmen Hoca’yı al, otele getir.” dedi. Şerif Ağabey bekledi. Bittikten sonra elinden tutup doğru Ağabey’in yanına getirdi. Huzuruna girer girmez, “Sen ‘Sesinizi Peygamber’in sesinden daha çok yükseltmeyin.’ âyetini duymadın mı?” dedi. Hüsmen Hoca boynunu büküp “Ağabey ben hiç bunu düşünmemiştim. Beni ikaz ettiniz, Allah sizden râzı olsun.” dedi.
1994’ün ilkbaharında Mehmet Kayalar Ağabey’in rahatsızlıkları artar. Yanına gelenlere “Kardeşim, artık sıhhatim için artık bana dua etmeyin. Sizin dualarınız ölümümü engelliyor. Artık Rabb’ime kavuşmak istiyorum.” der. Ramazan Bayramı’ndan bir-iki hafta sonra felç geçirir. Ayrılık vakti yaklaşıp da sevdiklerinin boyunlarını büktüğünü görünce, “Kardeşim! Bu işler Rabb’imin takdiri ile olur. Baş, lider ve üstad dediğiniz zatları Allah seçer. İnsanları o zatların etrafında toplamayı murad eder. Yoksa insan, kendiliğinden baş ve üstad olmaz. Zaten zaman da az kaldı.” der.
Abdülhamid Oruç diyor ki:
Kayalar Ağabey’in çok ciddi, enine boyuna endamlı ama zayıf bir vücut yapısı vardı. Ders esnasında ondan duyduğum ve tam da onun karakterini yansıtan şu cümleyi hiç unutmam: “Aç canavarların dolaştığı sahrada koyun olunmaz, aslan olmak lazımdır!”
İbrahim Akboyun diyor ki:
Bir sefer bana “Oğlum süpürgeyi al, şuraları bir süpür bakalım.” dedi. Ben süpürgeyi tam kullanamayınca, “Ha, demek sen evde AĞASIN! BİR HİZMETKÂRIN var. Oğlum, el KIZINI getirmişsin eve, hizmetçi yapmışsın. Senin tuvaletini temizlemeye mecbur mudur? Sen yıkayacaksın oğlum. Hanımına yardım edeceksin. Peygamberimiz (sas) hanımlarına ev işlerinde yardımcı olurdu. Çamaşırını bile yıkardı. Siz diyorsunuz ki, şimdiki kadınlarla olmuyor. SİZ OLMUYORSUNUZ ki, onlar da olsunlar.” dedi.
“Bir gün yaklaşık on kişi dışarıdan geldik. Kapıda bizi beklemeye başladı. Hava sıcaktı, ‘Ayakkabılarınızı çıkartın!’ dedi. Daha sonra her birerlerimizin ayaklarına su dökerek bizi serinletti. Saygımızdan dolayı, rahatsız olduğumuz, utandığımız halde sesimizi çıkartmadık.”
Kayalar Ağabey kadar dersine ve ders saatine dikkat edene rastlamadım. Hatta bir gün Ağabey’in babası vefat etmişti. Ağabey kabrin başında talebelerine dönmüş, “Bakın mezarı kazıyorsunuz, babamı getireceksiniz buraya. Çabuk yapın bitirin! Eğer bitmeden ders saati gelirse, bu iş olduğu gibi duracak, gidip DERS YAPACAĞIZ. SAATİMİ ASLA DEĞİŞTİRMEM. Dersten sonra defin işlerini tamamlarız.” demişti.
Kendisi 1 Haziran 1994’te Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenab-ı Hakk, Mehmet Kayalar Ağabeyimize rahmet eylesin…
İhsan Atasoy Bey’in bir araştırma eseri olarak “Zulme Boyun Eğmeyen Kahraman MEHMET KAYALAR” isimli kitabından bazı bölümler aktararak onu tanıtmak istiyorum:
İrfan Haspolatlı diyor ki:
(27 Mayıs 1960) İhtilal gecesi askerler (Mehmet Kayalar’ı) götürmek üzere geldiklerinde bir kısım arkadaşlar “Biz teslim olmayacağız.” deseler de o müsaade etmedi; “Gidin komutanınıza itaat edin.” dedi. Yani emniyete yardımcı oldu. Emniyetten bir görevli”, Mehmet (Kayalar) Bey! Sen Diyarbakır’da öyle bir hizmet yaptın ki, eğer bunu yapmasaydın, burada çok dehşetli karışıklıklar olacak, planlar çevrilecekti, fakat sen, oyunlarını bozdun.” demişti.
Mehmet Ali Kuşaslan anlatıyor:
1974’te kendisiyle (Mehmet Kayalar ile) beraber hacca gittik. O zaman 63 yaşındaydı. (…) Aynı yıl hacda Konya’dan Hüsmen Hoca da vardı. Resulullah’ın huzurunda megafonla vaaz veriyordu. Ağabey ona baktı baktı, sonra Şerif Ağabey’e, “Vaaz bittikten sonra Hüsmen Hoca’yı al, otele getir.” dedi. Şerif Ağabey bekledi. Bittikten sonra elinden tutup doğru Ağabey’in yanına getirdi. Huzuruna girer girmez, “Sen ‘Sesinizi Peygamber’in sesinden daha çok yükseltmeyin.’ âyetini duymadın mı?” dedi. Hüsmen Hoca boynunu büküp “Ağabey ben hiç bunu düşünmemiştim. Beni ikaz ettiniz, Allah sizden râzı olsun.” dedi.
1994’ün ilkbaharında Mehmet Kayalar Ağabey’in rahatsızlıkları artar. Yanına gelenlere “Kardeşim, artık sıhhatim için artık bana dua etmeyin. Sizin dualarınız ölümümü engelliyor. Artık Rabb’ime kavuşmak istiyorum.” der. Ramazan Bayramı’ndan bir-iki hafta sonra felç geçirir. Ayrılık vakti yaklaşıp da sevdiklerinin boyunlarını büktüğünü görünce, “Kardeşim! Bu işler Rabb’imin takdiri ile olur. Baş, lider ve üstad dediğiniz zatları Allah seçer. İnsanları o zatların etrafında toplamayı murad eder. Yoksa insan, kendiliğinden baş ve üstad olmaz. Zaten zaman da az kaldı.” der.
Abdülhamid Oruç diyor ki:
Kayalar Ağabey’in çok ciddi, enine boyuna endamlı ama zayıf bir vücut yapısı vardı. Ders esnasında ondan duyduğum ve tam da onun karakterini yansıtan şu cümleyi hiç unutmam: “Aç canavarların dolaştığı sahrada koyun olunmaz, aslan olmak lazımdır!”
İbrahim Akboyun diyor ki:
Bir sefer bana “Oğlum süpürgeyi al, şuraları bir süpür bakalım.” dedi. Ben süpürgeyi tam kullanamayınca, “Ha, demek sen evde AĞASIN! BİR HİZMETKÂRIN var. Oğlum, el KIZINI getirmişsin eve, hizmetçi yapmışsın. Senin tuvaletini temizlemeye mecbur mudur? Sen yıkayacaksın oğlum. Hanımına yardım edeceksin. Peygamberimiz (sas) hanımlarına ev işlerinde yardımcı olurdu. Çamaşırını bile yıkardı. Siz diyorsunuz ki, şimdiki kadınlarla olmuyor. SİZ OLMUYORSUNUZ ki, onlar da olsunlar.” dedi.
“Bir gün yaklaşık on kişi dışarıdan geldik. Kapıda bizi beklemeye başladı. Hava sıcaktı, ‘Ayakkabılarınızı çıkartın!’ dedi. Daha sonra her birerlerimizin ayaklarına su dökerek bizi serinletti. Saygımızdan dolayı, rahatsız olduğumuz, utandığımız halde sesimizi çıkartmadık.”
Kayalar Ağabey kadar dersine ve ders saatine dikkat edene rastlamadım. Hatta bir gün Ağabey’in babası vefat etmişti. Ağabey kabrin başında talebelerine dönmüş, “Bakın mezarı kazıyorsunuz, babamı getireceksiniz buraya. Çabuk yapın bitirin! Eğer bitmeden ders saati gelirse, bu iş olduğu gibi duracak, gidip DERS YAPACAĞIZ. SAATİMİ ASLA DEĞİŞTİRMEM. Dersten sonra defin işlerini tamamlarız.” demişti.
Kendisi 1 Haziran 1994’te Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenab-ı Hakk, Mehmet Kayalar Ağabeyimize rahmet eylesin…
İhsan Atasoy Bey’in bir araştırma eseri olarak “Zulme Boyun Eğmeyen Kahraman MEHMET KAYALAR” isimli kitabından bazı bölümler aktararak onu tanıtmak istiyorum:
İrfan Haspolatlı diyor ki:
(27 Mayıs 1960) İhtilal gecesi askerler (Mehmet Kayalar’ı) götürmek üzere geldiklerinde bir kısım arkadaşlar “Biz teslim olmayacağız.” deseler de o müsaade etmedi; “Gidin komutanınıza itaat edin.” dedi. Yani emniyete yardımcı oldu. Emniyetten bir görevli”, Mehmet (Kayalar) Bey! Sen Diyarbakır’da öyle bir hizmet yaptın ki, eğer bunu yapmasaydın, burada çok dehşetli karışıklıklar olacak, planlar çevrilecekti, fakat sen, oyunlarını bozdun.” demişti.
Mehmet Ali Kuşaslan anlatıyor:
1974’te kendisiyle (Mehmet Kayalar ile) beraber hacca gittik. O zaman 63 yaşındaydı. (…) Aynı yıl hacda Konya’dan Hüsmen Hoca da vardı. Resulullah’ın huzurunda megafonla vaaz veriyordu. Ağabey ona baktı baktı, sonra Şerif Ağabey’e, “Vaaz bittikten sonra Hüsmen Hoca’yı al, otele getir.” dedi. Şerif Ağabey bekledi. Bittikten sonra elinden tutup doğru Ağabey’in yanına getirdi. Huzuruna girer girmez, “Sen ‘Sesinizi Peygamber’in sesinden daha çok yükseltmeyin.’ âyetini duymadın mı?” dedi. Hüsmen Hoca boynunu büküp “Ağabey ben hiç bunu düşünmemiştim. Beni ikaz ettiniz, Allah sizden râzı olsun.” dedi.
1994’ün ilkbaharında Mehmet Kayalar Ağabey’in rahatsızlıkları artar. Yanına gelenlere “Kardeşim, artık sıhhatim için artık bana dua etmeyin. Sizin dualarınız ölümümü engelliyor. Artık Rabb’ime kavuşmak istiyorum.” der. Ramazan Bayramı’ndan bir-iki hafta sonra felç geçirir. Ayrılık vakti yaklaşıp da sevdiklerinin boyunlarını büktüğünü görünce, “Kardeşim! Bu işler Rabb’imin takdiri ile olur. Baş, lider ve üstad dediğiniz zatları Allah seçer. İnsanları o zatların etrafında toplamayı murad eder. Yoksa insan, kendiliğinden baş ve üstad olmaz. Zaten zaman da az kaldı.” der.
Abdülhamid Oruç diyor ki:
Kayalar Ağabey’in çok ciddi, enine boyuna endamlı ama zayıf bir vücut yapısı vardı. Ders esnasında ondan duyduğum ve tam da onun karakterini yansıtan şu cümleyi hiç unutmam: “Aç canavarların dolaştığı sahrada koyun olunmaz, aslan olmak lazımdır!”
İbrahim Akboyun diyor ki:
Bir sefer bana “Oğlum süpürgeyi al, şuraları bir süpür bakalım.” dedi. Ben süpürgeyi tam kullanamayınca, “Ha, demek sen evde AĞASIN! BİR HİZMETKÂRIN var. Oğlum, el KIZINI getirmişsin eve, hizmetçi yapmışsın. Senin tuvaletini temizlemeye mecbur mudur? Sen yıkayacaksın oğlum. Hanımına yardım edeceksin. Peygamberimiz (sas) hanımlarına ev işlerinde yardımcı olurdu. Çamaşırını bile yıkardı. Siz diyorsunuz ki, şimdiki kadınlarla olmuyor. SİZ OLMUYORSUNUZ ki, onlar da olsunlar.” dedi.
“Bir gün yaklaşık on kişi dışarıdan geldik. Kapıda bizi beklemeye başladı. Hava sıcaktı, ‘Ayakkabılarınızı çıkartın!’ dedi. Daha sonra her birerlerimizin ayaklarına su dökerek bizi serinletti. Saygımızdan dolayı, rahatsız olduğumuz, utandığımız halde sesimizi çıkartmadık.”
Kayalar Ağabey kadar dersine ve ders saatine dikkat edene rastlamadım. Hatta bir gün Ağabey’in babası vefat etmişti. Ağabey kabrin başında talebelerine dönmüş, “Bakın mezarı kazıyorsunuz, babamı getireceksiniz buraya. Çabuk yapın bitirin! Eğer bitmeden ders saati gelirse, bu iş olduğu gibi duracak, gidip DERS YAPACAĞIZ. SAATİMİ ASLA DEĞİŞTİRMEM. Dersten sonra defin işlerini tamamlarız.” demişti.
Kendisi 1 Haziran 1994’te Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenab-ı Hakk, Mehmet Kayalar Ağabeyimize rahmet eylesin…
İhsan Atasoy Bey’in bir araştırma eseri olarak “Zulme Boyun Eğmeyen Kahraman MEHMET KAYALAR” isimli kitabından bazı bölümler aktararak onu tanıtmak istiyorum:
İrfan Haspolatlı diyor ki:
(27 Mayıs 1960) İhtilal gecesi askerler (Mehmet Kayalar’ı) götürmek üzere geldiklerinde bir kısım arkadaşlar “Biz teslim olmayacağız.” deseler de o müsaade etmedi; “Gidin komutanınıza itaat edin.” dedi. Yani emniyete yardımcı oldu. Emniyetten bir görevli”, Mehmet (Kayalar) Bey! Sen Diyarbakır’da öyle bir hizmet yaptın ki, eğer bunu yapmasaydın, burada çok dehşetli karışıklıklar olacak, planlar çevrilecekti, fakat sen, oyunlarını bozdun.” demişti.
Mehmet Ali Kuşaslan anlatıyor:
1974’te kendisiyle (Mehmet Kayalar ile) beraber hacca gittik. O zaman 63 yaşındaydı. (…) Aynı yıl hacda Konya’dan Hüsmen Hoca da vardı. Resulullah’ın huzurunda megafonla vaaz veriyordu. Ağabey ona baktı baktı, sonra Şerif Ağabey’e, “Vaaz bittikten sonra Hüsmen Hoca’yı al, otele getir.” dedi. Şerif Ağabey bekledi. Bittikten sonra elinden tutup doğru Ağabey’in yanına getirdi. Huzuruna girer girmez, “Sen ‘Sesinizi Peygamber’in sesinden daha çok yükseltmeyin.’ âyetini duymadın mı?” dedi. Hüsmen Hoca boynunu büküp “Ağabey ben hiç bunu düşünmemiştim. Beni ikaz ettiniz, Allah sizden râzı olsun.” dedi.
1994’ün ilkbaharında Mehmet Kayalar Ağabey’in rahatsızlıkları artar. Yanına gelenlere “Kardeşim, artık sıhhatim için artık bana dua etmeyin. Sizin dualarınız ölümümü engelliyor. Artık Rabb’ime kavuşmak istiyorum.” der. Ramazan Bayramı’ndan bir-iki hafta sonra felç geçirir. Ayrılık vakti yaklaşıp da sevdiklerinin boyunlarını büktüğünü görünce, “Kardeşim! Bu işler Rabb’imin takdiri ile olur. Baş, lider ve üstad dediğiniz zatları Allah seçer. İnsanları o zatların etrafında toplamayı murad eder. Yoksa insan, kendiliğinden baş ve üstad olmaz. Zaten zaman da az kaldı.” der.
Abdülhamid Oruç diyor ki:
Kayalar Ağabey’in çok ciddi, enine boyuna endamlı ama zayıf bir vücut yapısı vardı. Ders esnasında ondan duyduğum ve tam da onun karakterini yansıtan şu cümleyi hiç unutmam: “Aç canavarların dolaştığı sahrada koyun olunmaz, aslan olmak lazımdır!”
İbrahim Akboyun diyor ki:
Bir sefer bana “Oğlum süpürgeyi al, şuraları bir süpür bakalım.” dedi. Ben süpürgeyi tam kullanamayınca, “Ha, demek sen evde AĞASIN! BİR HİZMETKÂRIN var. Oğlum, el KIZINI getirmişsin eve, hizmetçi yapmışsın. Senin tuvaletini temizlemeye mecbur mudur? Sen yıkayacaksın oğlum. Hanımına yardım edeceksin. Peygamberimiz (sas) hanımlarına ev işlerinde yardımcı olurdu. Çamaşırını bile yıkardı. Siz diyorsunuz ki, şimdiki kadınlarla olmuyor. SİZ OLMUYORSUNUZ ki, onlar da olsunlar.” dedi.
“Bir gün yaklaşık on kişi dışarıdan geldik. Kapıda bizi beklemeye başladı. Hava sıcaktı, ‘Ayakkabılarınızı çıkartın!’ dedi. Daha sonra her birerlerimizin ayaklarına su dökerek bizi serinletti. Saygımızdan dolayı, rahatsız olduğumuz, utandığımız halde sesimizi çıkartmadık.”
Kayalar Ağabey kadar dersine ve ders saatine dikkat edene rastlamadım. Hatta bir gün Ağabey’in babası vefat etmişti. Ağabey kabrin başında talebelerine dönmüş, “Bakın mezarı kazıyorsunuz, babamı getireceksiniz buraya. Çabuk yapın bitirin! Eğer bitmeden ders saati gelirse, bu iş olduğu gibi duracak, gidip DERS YAPACAĞIZ. SAATİMİ ASLA DEĞİŞTİRMEM. Dersten sonra defin işlerini tamamlarız.” demişti.
Kendisi 1 Haziran 1994’te Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenab-ı Hakk, Mehmet Kayalar Ağabeyimize rahmet eylesin…