2015’li yılların başı hizmet-i imaniye ve Kur’aniye’nin sıkıntılı bir dönemi idi.
Manisa Karaköy Kur’an Kursu’nda hafızlar yetiştiren ve akşamları Risale-i Nur sohbetlerine gidip hizmet gayreti içinde bulunan Abdülkadir Ungan Hocamız, o sıkıntılı sürecin ref’ ve def olup gitmesi ve bir paratoner olmak için dua edip kendisini ortaya koyuyor. Bir hizmet yolculuğunda da bir minibüs içinde yanarak şehit oluyor.
Aynı duyguları taşıyan oğlu arkadaşımız, kardeşimiz Memduh Ungan da bir Kurban Bayramı’nda hizmete koştururken babası gibi bir trafik kazasında şehit oluyor. O zamanlar kendi arzularıyla bu şehitler, gerçekten hizmete gelecek zararlara karşı birer paratoner olmuşlardı.
Şimdi aynı ruh ve anlayışla başka bir yiğit Memduh ve arkadaşı, yiğit Ali de ismine uygun Haydar-ı Kerrar gibi şehitlik yoluna gittiler…
Evet Peygamber Efendimiz’i (sas) anlatan bir belgesel yaparken trafik kazası sonucu vefat eden iki kardeşimiz ve Peygamber yolunun iki âşığı Ali Çoşkun Yıldız ve Memduh Durmaz Kâbe’de kılınan cenaze namazlarının ardından Cennetü’l-Mualla Kabristanı’na defnedildi.
Peygamber Efendimiz’in (sas) kutsal topraklarda ayak bastığı yerlerin izini süren bir çalışmaya destek veren Yıldız ve Durmaz, hafta sonu Taif yakınlarında ruhlarının ufkuna yürüdüler. Malum olduğu üzere, Efendimiz’in (sas) Tâif Seferi İslâm tarihinde belli bir merhaleyi ifade eder. Artık birtakım gelişmelerin de bir rampası sayılır. Hizmetin bir yarasını sarmak ve gelecek bir bela ve musibete paratoner olmak arzusuyla dolu olan bu iki yiğidin cenazeleri; Hz. Hatice (ra) validemizin de bulunduğu Cennetü’l Mualla Kabristanı’na defnedildi. Cennetü’l Mualla’ya Peygamber Efendimiz’in (sas) dedesi, iki oğlu ve amcasının yanı sıra çok sayıda sahabe de defnedildi.
Ali Çoşkun Yıldız Medine’de, Memduh Durmaz ise Mekke’de ikamet ediyordu. Destek verdikleri “Peygamber Efendimiz’in (sas) İzinde” projesi için geçtiğimiz cumartesi günü Taif’teki Beni Sa’d yurduna gitmiş, Taif’ten Mekke’ye dönüşte kullandıkları aracın arka lastiğinin patlaması sonucu araba takla atmış ve olay yerinde vefat etmişlerdi.
Bu mübareklerin vefat haberini ben de İsviçre’de İsmet hocadan öğrendim. O, onları yakından tanıyordu… Daha sonra gönderdiği e-mailinde şunları yazıyor:
“Ali ve Memduh hocamların Mescid-i Haram’da cenaze namazları ve duygulandıran tevafuklar… Güzel insanlar her haliniz ders-i hakiki… Yer: Mescid-i Haram… O çok sevdiğiniz ve misafirlerinize binlerce kez anlattığınız yeryüzünün kalbi Kâbe’nin gölgesinde cenaze namazınız kılınmış.
Cenaze namazınız Kâbe imamı tarafından kıldırılmış ve ne enfes bir tevafuk ki Kâbe imamı mübarek cenazeleriniz Mescid-i Haram’a getirildiğinde yatsı namazında Nur Sûresi’nin maddi-manevî; Nur’u anlatan 35. âyetinden sonra gelen 36. âyetini ve devamını okumuş: “Birtakım evlerdedir ki, Allah yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu tesbih edenler vardır.” Sizi yetiştiren ve medyun-u şükran olduğunuz evleri anlatan âyetler. Evet biz şahidiz ki siz o evlerin yiğitlerisiniz. O evlerin ilki Safa Tepesi’nde idi ve cenazeleriniz şimdi tam da onun yanında. Ne diyelim adeta Kur’an kucaklamış sizleri…
İmrenilecek bir hayat yaşadınız ve imrenilecek bir ölümle Rabb’inize yürüdünüz. Sonra da Mualla Kabristanı’na defnedilerek Hz. Hatice (ra) annemize, Hz. Ebubekir efendimizin oğlu Hz. Abdurrahman’la (ra) kız kardeşi Hz. Esma (ra) annemizle ve dahi Hz. Abdullah ibn-i Zübeyr (ra) ile komşu oldunuz. Siz bir has bahçeye girerken, bizler sizin yetiminiz olarak hüznümüze büründük. Ve sizin için İsviçre’de Halil Şimşek hocamla birlikte gıyabi cenaze namazı kıldık. Buluştuğumuzda oralarda elimizden tutmayı unutmayın. Güle güle güzel insanlar Ali ve Memduh hocamlar… Allah size rahmetiyle muamelede bulunsun…”
Memduhlar cümlesine de ilhak etsin…