Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Mülakat için vardığımda gördüm ki, okul sahipleri yabancıydı… Burası bir Türk okulu idi. Böyle bir mülakata ilk defa giriyordum ama sorulara gerekli cevapları verdim.
Pek ümitli olmamama rağmen bir hafta sonra gelen telefon, öğretmen olarak kabul edildiğimi bildiriyordu. Çok sevinmiştim. Babamın sırtından inmiş olacaktım. Ayrıca okul sahiplerini çok iyi bulmuştum.
Okul sahiplerinin Müslüman olduklarını aylar sonra öğrenmiştim. Bu, beni epeyce şaşırtmıştı. Müslümandılar ama, ne sakalları, ne takkeleri, ne açıktan namazları vardı ne de Müslüman olduklarını açıktan söylüyorlardı. Üstelik bizlere, yani öğretmen kadrosuna, Budist, Hindu ve Hıristiyan olduğumuzdan dolayı kesinlikle farklı muamele etmiyorlardı. Şimdi düşünüyorum da Müslüman olduklarını başta bilseydim, herhalde okulu kesinlikle tercih etmezdim. Muhtemelen ailem de karşı çıkardı.
Okul idaresinin güzel muameleleri, yaşayış biçimleri çok dikkatimi çekiyordu. Çok naziktiler, birer kız gibi, bilhassa Hint kızları gibi utangaçtılar. Konuşurken yüzüme bakmıyor, yere bakarak konuşuyorlardı. Sanki rolleri değişmiş gibi… Sanki onlar kız, ben erkektim. Görüşmelerimiz kısa geçiyor, benimle konuşurken terliyorlardı.
Bu arada yine bir rüya gördüm. Hz. İsa Efendimiz teşrif etmişti. Uzaktan çıkıp geliyordu. Derken bana birisini işaret etti. “Bu senin YENİ EFENDİN Hz. MUHAMMED!..” dedi. Heyecanla uyandım. Yeni Efendim’e emanet edilmiştim. Bu emanetin mânâsı neydi? Bunun üzerine uzun uzun düşündüm. Yeni Efendim’i araştırdım. Hâdiseleri üst üste koyarak tekrar tekrar değerlendirdim: Müslüman olacaktım. Ama nasıl? Şartları neydi? Bütün bunları bana kim öğretecekti? Aslında çözüm yanı başımdaydı. Ben zaten Müslümanların hem de güzel Müslümanların okulunda görev yapıyordum. Gerçek Müslümanlığı da en iyi onlardan öğrenirdim.
Bu vesileyle bir gün okul idarecisine durumu açtım. Şaşırdı. “Emin misin?” dedi. Ben de ona başımdan geçenleri, rüyalarımı anlattım… Ben kararlıydım. İdareci beni, bir arkadaşın hanımına havale etti; o bana bilgi verecekti. Gidip o hanımla tanıştım. Derslerden sonra onunla bir saatliğine beraber oluyordum. Hafta sonları bu, iki-üç saate çıkıyordu. Hızla aklıma gelen her şeyi sorup öğreniyordum. O bana önce İMAN HAKİKATLERİNİ anlattı. Sonra Allah’ın bizden İSTEDİKLERİNİ… Demek O’nun bizden istedikleri vardı! Güzel ahlâklı olmanın yanında yapmamızı istediği ibadetleri de vardı. Bir çırpıda onları öğrendim. Öğrendiklerimle amel edersem, O bana bilmediklerimi de öğretecekti. YENİ EFENDİM’İN hayatını da öğrendim, daha çok tanıdım, tanıdıkça sevdim. O da beni rüyalarımda yalnız bırakmadı.
Bir gün bekâr olan Urfalı Hanifi Alsen isimli okul müdürü, arkadaşının hanımı ile ağzımı yokladı. Bana evlenme teklif ediyordu. Önce çok şaşırdım. İlk tepkim; “BEN ONUNLA EVLENMEK İÇİN MÜSLÜMAN OLMADIM” sözlerimdi. Ben gayet samimi idim. Şimdi kalbimi yokluyorum, öyleydi… Sonra evlendik. Bir kızımız oldu, adı NURAN. Evliliğimizin ilk meyvesi. Onun çok iyi yetişmesini istiyorum… Kızımız GÜZEL DİL TÜRKÇEYİ, güzel ve iyi konuşsun diye, TÜRKÇE öğrendim. Evde ikimiz de TÜRKÇE konuşuyoruz.
Babamlara gittiğimizde hiç rahat olamıyor… Sürekli rahatsız… Ağlıyor. “Anne ne olur, evimize gidelim!..” diyor. Kendi evimize geldiğimizde hiç problem gözükmüyor…
“YENİ EFENDİM” geçen, rüyamda kızımızı dizine alıp sevdi, başını okşadı!..
Değerli Yunus Hocam, senin vasıtanla bu hizmetleri omuzlarında taşıyan ağabey ve ablalara selamlarımı ilet… Onları, cennet bahçesi evime davet ettiğimi söyle…
İşte böyle… Jyotika yengemiz, sizlere teşekkürlerini takdim ediyor, dualarınızı bekliyor.
17 Eylül 2012, Pazartesi
Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Mülakat için vardığımda gördüm ki, okul sahipleri yabancıydı… Burası bir Türk okulu idi. Böyle bir mülakata ilk defa giriyordum ama sorulara gerekli cevapları verdim.
Pek ümitli olmamama rağmen bir hafta sonra gelen telefon, öğretmen olarak kabul edildiğimi bildiriyordu. Çok sevinmiştim. Babamın sırtından inmiş olacaktım. Ayrıca okul sahiplerini çok iyi bulmuştum.
Okul sahiplerinin Müslüman olduklarını aylar sonra öğrenmiştim. Bu, beni epeyce şaşırtmıştı. Müslümandılar ama, ne sakalları, ne takkeleri, ne açıktan namazları vardı ne de Müslüman olduklarını açıktan söylüyorlardı. Üstelik bizlere, yani öğretmen kadrosuna, Budist, Hindu ve Hıristiyan olduğumuzdan dolayı kesinlikle farklı muamele etmiyorlardı. Şimdi düşünüyorum da Müslüman olduklarını başta bilseydim, herhalde okulu kesinlikle tercih etmezdim. Muhtemelen ailem de karşı çıkardı.
Okul idaresinin güzel muameleleri, yaşayış biçimleri çok dikkatimi çekiyordu. Çok naziktiler, birer kız gibi, bilhassa Hint kızları gibi utangaçtılar. Konuşurken yüzüme bakmıyor, yere bakarak konuşuyorlardı. Sanki rolleri değişmiş gibi… Sanki onlar kız, ben erkektim. Görüşmelerimiz kısa geçiyor, benimle konuşurken terliyorlardı.
Bu arada yine bir rüya gördüm. Hz. İsa Efendimiz teşrif etmişti. Uzaktan çıkıp geliyordu. Derken bana birisini işaret etti. “Bu senin YENİ EFENDİN Hz. MUHAMMED!..” dedi. Heyecanla uyandım. Yeni Efendim’e emanet edilmiştim. Bu emanetin mânâsı neydi? Bunun üzerine uzun uzun düşündüm. Yeni Efendim’i araştırdım. Hâdiseleri üst üste koyarak tekrar tekrar değerlendirdim: Müslüman olacaktım. Ama nasıl? Şartları neydi? Bütün bunları bana kim öğretecekti? Aslında çözüm yanı başımdaydı. Ben zaten Müslümanların hem de güzel Müslümanların okulunda görev yapıyordum. Gerçek Müslümanlığı da en iyi onlardan öğrenirdim.
Bu vesileyle bir gün okul idarecisine durumu açtım. Şaşırdı. “Emin misin?” dedi. Ben de ona başımdan geçenleri, rüyalarımı anlattım… Ben kararlıydım. İdareci beni, bir arkadaşın hanımına havale etti; o bana bilgi verecekti. Gidip o hanımla tanıştım. Derslerden sonra onunla bir saatliğine beraber oluyordum. Hafta sonları bu, iki-üç saate çıkıyordu. Hızla aklıma gelen her şeyi sorup öğreniyordum. O bana önce İMAN HAKİKATLERİNİ anlattı. Sonra Allah’ın bizden İSTEDİKLERİNİ… Demek O’nun bizden istedikleri vardı! Güzel ahlâklı olmanın yanında yapmamızı istediği ibadetleri de vardı. Bir çırpıda onları öğrendim. Öğrendiklerimle amel edersem, O bana bilmediklerimi de öğretecekti. YENİ EFENDİM’İN hayatını da öğrendim, daha çok tanıdım, tanıdıkça sevdim. O da beni rüyalarımda yalnız bırakmadı.
Bir gün bekâr olan Urfalı Hanifi Alsen isimli okul müdürü, arkadaşının hanımı ile ağzımı yokladı. Bana evlenme teklif ediyordu. Önce çok şaşırdım. İlk tepkim; “BEN ONUNLA EVLENMEK İÇİN MÜSLÜMAN OLMADIM” sözlerimdi. Ben gayet samimi idim. Şimdi kalbimi yokluyorum, öyleydi… Sonra evlendik. Bir kızımız oldu, adı NURAN. Evliliğimizin ilk meyvesi. Onun çok iyi yetişmesini istiyorum… Kızımız GÜZEL DİL TÜRKÇEYİ, güzel ve iyi konuşsun diye, TÜRKÇE öğrendim. Evde ikimiz de TÜRKÇE konuşuyoruz.
Babamlara gittiğimizde hiç rahat olamıyor… Sürekli rahatsız… Ağlıyor. “Anne ne olur, evimize gidelim!..” diyor. Kendi evimize geldiğimizde hiç problem gözükmüyor…
“YENİ EFENDİM” geçen, rüyamda kızımızı dizine alıp sevdi, başını okşadı!..
Değerli Yunus Hocam, senin vasıtanla bu hizmetleri omuzlarında taşıyan ağabey ve ablalara selamlarımı ilet… Onları, cennet bahçesi evime davet ettiğimi söyle…
İşte böyle… Jyotika yengemiz, sizlere teşekkürlerini takdim ediyor, dualarınızı bekliyor.
17 Eylül 2012, Pazartesi
Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Mülakat için vardığımda gördüm ki, okul sahipleri yabancıydı… Burası bir Türk okulu idi. Böyle bir mülakata ilk defa giriyordum ama sorulara gerekli cevapları verdim.
Pek ümitli olmamama rağmen bir hafta sonra gelen telefon, öğretmen olarak kabul edildiğimi bildiriyordu. Çok sevinmiştim. Babamın sırtından inmiş olacaktım. Ayrıca okul sahiplerini çok iyi bulmuştum.
Okul sahiplerinin Müslüman olduklarını aylar sonra öğrenmiştim. Bu, beni epeyce şaşırtmıştı. Müslümandılar ama, ne sakalları, ne takkeleri, ne açıktan namazları vardı ne de Müslüman olduklarını açıktan söylüyorlardı. Üstelik bizlere, yani öğretmen kadrosuna, Budist, Hindu ve Hıristiyan olduğumuzdan dolayı kesinlikle farklı muamele etmiyorlardı. Şimdi düşünüyorum da Müslüman olduklarını başta bilseydim, herhalde okulu kesinlikle tercih etmezdim. Muhtemelen ailem de karşı çıkardı.
Okul idaresinin güzel muameleleri, yaşayış biçimleri çok dikkatimi çekiyordu. Çok naziktiler, birer kız gibi, bilhassa Hint kızları gibi utangaçtılar. Konuşurken yüzüme bakmıyor, yere bakarak konuşuyorlardı. Sanki rolleri değişmiş gibi… Sanki onlar kız, ben erkektim. Görüşmelerimiz kısa geçiyor, benimle konuşurken terliyorlardı.
Bu arada yine bir rüya gördüm. Hz. İsa Efendimiz teşrif etmişti. Uzaktan çıkıp geliyordu. Derken bana birisini işaret etti. “Bu senin YENİ EFENDİN Hz. MUHAMMED!..” dedi. Heyecanla uyandım. Yeni Efendim’e emanet edilmiştim. Bu emanetin mânâsı neydi? Bunun üzerine uzun uzun düşündüm. Yeni Efendim’i araştırdım. Hâdiseleri üst üste koyarak tekrar tekrar değerlendirdim: Müslüman olacaktım. Ama nasıl? Şartları neydi? Bütün bunları bana kim öğretecekti? Aslında çözüm yanı başımdaydı. Ben zaten Müslümanların hem de güzel Müslümanların okulunda görev yapıyordum. Gerçek Müslümanlığı da en iyi onlardan öğrenirdim.
Bu vesileyle bir gün okul idarecisine durumu açtım. Şaşırdı. “Emin misin?” dedi. Ben de ona başımdan geçenleri, rüyalarımı anlattım… Ben kararlıydım. İdareci beni, bir arkadaşın hanımına havale etti; o bana bilgi verecekti. Gidip o hanımla tanıştım. Derslerden sonra onunla bir saatliğine beraber oluyordum. Hafta sonları bu, iki-üç saate çıkıyordu. Hızla aklıma gelen her şeyi sorup öğreniyordum. O bana önce İMAN HAKİKATLERİNİ anlattı. Sonra Allah’ın bizden İSTEDİKLERİNİ… Demek O’nun bizden istedikleri vardı! Güzel ahlâklı olmanın yanında yapmamızı istediği ibadetleri de vardı. Bir çırpıda onları öğrendim. Öğrendiklerimle amel edersem, O bana bilmediklerimi de öğretecekti. YENİ EFENDİM’İN hayatını da öğrendim, daha çok tanıdım, tanıdıkça sevdim. O da beni rüyalarımda yalnız bırakmadı.
Bir gün bekâr olan Urfalı Hanifi Alsen isimli okul müdürü, arkadaşının hanımı ile ağzımı yokladı. Bana evlenme teklif ediyordu. Önce çok şaşırdım. İlk tepkim; “BEN ONUNLA EVLENMEK İÇİN MÜSLÜMAN OLMADIM” sözlerimdi. Ben gayet samimi idim. Şimdi kalbimi yokluyorum, öyleydi… Sonra evlendik. Bir kızımız oldu, adı NURAN. Evliliğimizin ilk meyvesi. Onun çok iyi yetişmesini istiyorum… Kızımız GÜZEL DİL TÜRKÇEYİ, güzel ve iyi konuşsun diye, TÜRKÇE öğrendim. Evde ikimiz de TÜRKÇE konuşuyoruz.
Babamlara gittiğimizde hiç rahat olamıyor… Sürekli rahatsız… Ağlıyor. “Anne ne olur, evimize gidelim!..” diyor. Kendi evimize geldiğimizde hiç problem gözükmüyor…
“YENİ EFENDİM” geçen, rüyamda kızımızı dizine alıp sevdi, başını okşadı!..
Değerli Yunus Hocam, senin vasıtanla bu hizmetleri omuzlarında taşıyan ağabey ve ablalara selamlarımı ilet… Onları, cennet bahçesi evime davet ettiğimi söyle…
İşte böyle… Jyotika yengemiz, sizlere teşekkürlerini takdim ediyor, dualarınızı bekliyor.
17 Eylül 2012, Pazartesi
Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Bir önceki yazımda bahsettiğim Kalkütalı Jyotika isimli öğretmenin mektubundan devam ediyorum:
Mülakat için vardığımda gördüm ki, okul sahipleri yabancıydı… Burası bir Türk okulu idi. Böyle bir mülakata ilk defa giriyordum ama sorulara gerekli cevapları verdim.
Pek ümitli olmamama rağmen bir hafta sonra gelen telefon, öğretmen olarak kabul edildiğimi bildiriyordu. Çok sevinmiştim. Babamın sırtından inmiş olacaktım. Ayrıca okul sahiplerini çok iyi bulmuştum.
Okul sahiplerinin Müslüman olduklarını aylar sonra öğrenmiştim. Bu, beni epeyce şaşırtmıştı. Müslümandılar ama, ne sakalları, ne takkeleri, ne açıktan namazları vardı ne de Müslüman olduklarını açıktan söylüyorlardı. Üstelik bizlere, yani öğretmen kadrosuna, Budist, Hindu ve Hıristiyan olduğumuzdan dolayı kesinlikle farklı muamele etmiyorlardı. Şimdi düşünüyorum da Müslüman olduklarını başta bilseydim, herhalde okulu kesinlikle tercih etmezdim. Muhtemelen ailem de karşı çıkardı.
Okul idaresinin güzel muameleleri, yaşayış biçimleri çok dikkatimi çekiyordu. Çok naziktiler, birer kız gibi, bilhassa Hint kızları gibi utangaçtılar. Konuşurken yüzüme bakmıyor, yere bakarak konuşuyorlardı. Sanki rolleri değişmiş gibi… Sanki onlar kız, ben erkektim. Görüşmelerimiz kısa geçiyor, benimle konuşurken terliyorlardı.
Bu arada yine bir rüya gördüm. Hz. İsa Efendimiz teşrif etmişti. Uzaktan çıkıp geliyordu. Derken bana birisini işaret etti. “Bu senin YENİ EFENDİN Hz. MUHAMMED!..” dedi. Heyecanla uyandım. Yeni Efendim’e emanet edilmiştim. Bu emanetin mânâsı neydi? Bunun üzerine uzun uzun düşündüm. Yeni Efendim’i araştırdım. Hâdiseleri üst üste koyarak tekrar tekrar değerlendirdim: Müslüman olacaktım. Ama nasıl? Şartları neydi? Bütün bunları bana kim öğretecekti? Aslında çözüm yanı başımdaydı. Ben zaten Müslümanların hem de güzel Müslümanların okulunda görev yapıyordum. Gerçek Müslümanlığı da en iyi onlardan öğrenirdim.
Bu vesileyle bir gün okul idarecisine durumu açtım. Şaşırdı. “Emin misin?” dedi. Ben de ona başımdan geçenleri, rüyalarımı anlattım… Ben kararlıydım. İdareci beni, bir arkadaşın hanımına havale etti; o bana bilgi verecekti. Gidip o hanımla tanıştım. Derslerden sonra onunla bir saatliğine beraber oluyordum. Hafta sonları bu, iki-üç saate çıkıyordu. Hızla aklıma gelen her şeyi sorup öğreniyordum. O bana önce İMAN HAKİKATLERİNİ anlattı. Sonra Allah’ın bizden İSTEDİKLERİNİ… Demek O’nun bizden istedikleri vardı! Güzel ahlâklı olmanın yanında yapmamızı istediği ibadetleri de vardı. Bir çırpıda onları öğrendim. Öğrendiklerimle amel edersem, O bana bilmediklerimi de öğretecekti. YENİ EFENDİM’İN hayatını da öğrendim, daha çok tanıdım, tanıdıkça sevdim. O da beni rüyalarımda yalnız bırakmadı.
Bir gün bekâr olan Urfalı Hanifi Alsen isimli okul müdürü, arkadaşının hanımı ile ağzımı yokladı. Bana evlenme teklif ediyordu. Önce çok şaşırdım. İlk tepkim; “BEN ONUNLA EVLENMEK İÇİN MÜSLÜMAN OLMADIM” sözlerimdi. Ben gayet samimi idim. Şimdi kalbimi yokluyorum, öyleydi… Sonra evlendik. Bir kızımız oldu, adı NURAN. Evliliğimizin ilk meyvesi. Onun çok iyi yetişmesini istiyorum… Kızımız GÜZEL DİL TÜRKÇEYİ, güzel ve iyi konuşsun diye, TÜRKÇE öğrendim. Evde ikimiz de TÜRKÇE konuşuyoruz.
Babamlara gittiğimizde hiç rahat olamıyor… Sürekli rahatsız… Ağlıyor. “Anne ne olur, evimize gidelim!..” diyor. Kendi evimize geldiğimizde hiç problem gözükmüyor…
“YENİ EFENDİM” geçen, rüyamda kızımızı dizine alıp sevdi, başını okşadı!..
Değerli Yunus Hocam, senin vasıtanla bu hizmetleri omuzlarında taşıyan ağabey ve ablalara selamlarımı ilet… Onları, cennet bahçesi evime davet ettiğimi söyle…
İşte böyle… Jyotika yengemiz, sizlere teşekkürlerini takdim ediyor, dualarınızı bekliyor.
17 Eylül 2012, Pazartesi