Üstad Hazretleri On İkinci Söz’ün İkinci Esası’nda Kur’an-ı Hakim’in hikmetinin şahsî; hayata verdiği ahlâkî; terbiye ile felsefe hikmetinin verdiği dersin mukayesesini şöyle yapıyor
“Felsefenin hâlis bir talebesi, bir Firavundur. Fakat menfaati için en hasis (en değersiz) şeye tapan zelil bir firavundur. Her menfaatli şeyi kendine Rab tanır. Hem o dinsiz talebe mütemerrid (dikbaşlı, kaypak) ve muanniddir (inatçıdır). Şeytan gibi şahısların, değersiz bir menfaat ve küçük bir çıkar için ayağını öpmekle zillet gösteren alçak, rezil bir muanniddir. Hem o dinsiz talebe, cebbar bir mağrurdur (gururla büyüklük taslar.) Fakat kalbinde dayanma noktası bulmadığı için zatında gayet acz ile âciz bir cebbar-ı hodfuruştur (kendini beğendirmeye çalışan, övüngen bir zorbadır). Hem o talebe, menfaatperest (çıkarcı) bir egoisttir ki; bütün gayreti, nefis, mide ve şehvetinin arzularını tatmin ve şahsî; çıkarlarını, bazı kavmî; (millî;) menfaatler içinde arayan, sinsi, hilekâr, entrikacı, dessas bir egoisttir…”
Üstad Hazretleri, bu tesbitleriyle menfaat üzere çarkları kurulmuş dünya siyasetinin temsilcisi şahısların psikolojik yapılarını isabetle anlatmaktadır. Bir dönem ülkemizi yöneten ve dünya çapındaki siyasetin piyonları olanların iç yüzlerini bu ifadelerle deşifre etmiştir. Ama o dönemde maalesef “Zulmetten Nura” diye İslamiyet için güzel görüşler beyan eden bazı dindar görünümlüler bile “zulmet” dedikleri o gayyaya menfaat ve makam tutkusu ile batıp gitmişlerdir. İmanları bile olduğu halde, bilerek ve severek dinlerini bir tarafa atıp dünyayı tercih eden bu bedbahtlar bazı âyetler imâlı, remzî; ve cifri mânaları ile işaret etmektedirler…
Evet “Ahirete inanmalarına rağmen bile bile dünyayı âhirete tercih ederler. İnsanları Allah yolundan çevirir de o yolu eğri büğrü göstermek isterler. İşte onlar, haktan, doğru yoldan çok uzak bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim Sûresi, 14/3) buyurulan bu âyetin izahında, Birinci Şua’da Üstad Hazretleri şöyle demektedir: “O bedbahtlar, bazı müminleri imanları beraber olduğu halde ve bir kısım ehl-i ilim (din adamının) âhireti tam bildikleri halde, onlara iltihak etmeleriyle, bilerek ve severek dünya hayatını dine ahirete yani elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi, sefih hayatı, dî;nî; hissiyata inadına tercih ve iftihar ederler. Bu cümlenin bu asra bir hususiyeti var. Çünkü hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Diğer asırlarda o ehl-i dalâlet, âhireti bilmediğinden inkâr ediyordu. Elması, elmas bilmiyordu, dünyayı tercih ediyordu.”
Maalesef günümüzde daha dehşetlisini yaşıyoruz. Bazı din âlimlerimiz haksızlığın, yolsuzluğun, hırsızlığın yanında yer alır oldular. Everest tepesi gibi kibir ve enaniyetlerini tasavvufun derin ve harika terbiyesine rağmen öldürmeyen bazıları da bu zulümlere, haksızlık ve yolsuzluklara zımnî; olarak kabul göstererek mağdurları da ellerindeki imkanlarla ezme hatta yok etme cihetini tercih ettiler. Allah’a sığınmaktan başka çaremiz yok…