Kemal Ural Ağabey, Şûle Dergisi ile ilgili olarak şunları söylüyor:“Şûle Dergisi, 1962’de çıkmaya başladı. (…) İnanın tek kuruş sermayem yoktu. Aşk, coşku ve heyecan içindeydim sadece. (…) Bir gün telefon çaldı. ‘Kemal Bey ben Arife!’ diye söze başladı. Sonra, ‘Hacca gidecektim… Ama çıkaracağınız mecmua bence daha önemli’ diye devam etti: ‘Üç bin lirayı bu iş için size veriyorum!’ Bir şey
söyleyememiştim. Cevap olarak ona telefonda kesik hıçkırıklarım ulaşabilmişti ancak… (Bu parayı sonra ben kendisine ödedim ve haccını da edâ etti.) (…) Şûle’ye kimseler uğramazdı. Nasılsın, ne yapıyorsun diyen olmazdı. Bir isim hâriç: Rahmetli Nurettin Topçu. (…) O da üçüncü sayıdan itibaren yazılarını yazmaya başlamıştı. Nurettin Topçu, nerede filizlenme istidadı olan bir hamle ve atılım görse koşar, yanında yer alırdı. (…) Sevgili Ertuğrul Düzdağ da sürekli dergiye yazı yazdı. O da hiç unutulmaz. Her zaman yanımdaydı. (…) Bir gün sahaflarda, Süleymaniye Camii’nde müezzinlik yapan Ziya ile karşılaştım. Cebinden kâğıda sarılmış bir şey çıkardı ve bana uzattı. ‘Bunu size eşim gönderdi.’ dedi. Merakla açtım. İçinde altın bir bilezik!’ Ve ekledi: ‘Şûle için…’ O anki halimi bir düşünün’ Hıçkırıklara boğulmuştum. (…) Aynı câmide müezzinlik yapan ve her zaman bir gerçek dost olarak hatırladığım ve kendisini her zaman ‘Bilal-i Habeş’im’ diye seslendiğim Ahmet Şahin’i de anmalıyım burada.
“Şûle sadece sekiz sayı çıkabildi. ‘Biz komünist gençlere de veriyorduk. Şûle’yi’ demişti bazı bayiler. Ayrıca ‘Sevgili Şûle, ben bir hakikat arıyordum…’ diye başlayan mektuplar alıyordum.
“O zamanlar kritik bir dönemdi, insanların peşin yargıyla konuya yaklaşmaları için. (Bediüzzaman yerine) ‘B.N.’ veya (Said Nursî; yerine) ‘S. Okur’ diyerek muazzez Üstad’ın ismini hatırlatacak şekilde yazıyordum. Çünkü isim değil; ilaçlar, kanıtlar, burhanlar önemliydi. (…) Vicdanî; kanaatim şudur ki, Şûle o kadar çıkmalıydı. Şûle belki de kendi sahasında örnek bir çığır açmıştı. Kaderin programında onun o kadar yeri vardı. Şükretmeliyim yalnız. Şûle’nin son sayısının arka kapağında seslenişi şöyleydi: “Yeni doğuşlara hazırlanan dünyada her sabah bir başka şûle parçalayacak!’ Nitekim öyle oldu.
“Çok değerli Fethullah Gülen Hoca’mızın, kendisiyle yapılan bir röportajda Şûle’yi anlatışına yer verelim burada: ‘Size bir hatıramı anlatmak istiyorum. Aynı mülahazalarla bazı kısımlar sadeleştirilerek Şûle dergisinde neşrediliyordu. Konya’da bulunuyordum. O ayın mecmuasını alayım diye bir kitapçıya girdim. İslâmî; konularla ilgili görünmeyen bir kız geldi. Heyecanla, ‘Şûle geldi mi?’ dedi. Gözlerim doldu. SIZINTI dergisini çıkarmaya o gün karar verdim.”
Maalesef böyle güzel bir dergi, içinde Risalelerden sadeleştirmeler var diye aleyhinde yapılan propagandalar ile ademe mahkûm edilmeye çalışıldı. Ama o, vazifesini yapıp yerini semeresine bırakıp gitti…