Bir önceki yazımda bahsettiğim Tepecik’teki evimizde, bazı olaylar da cereyan etmişti…
Ege’yi sarsan bir zelzeleye bir gece o evde şahit oldum. Duvarların çatırtısı hâlâ hatırımdadır. Bir de…
Bir gece saat on iki… Bir grup geldi. Sabaha kadar İşâratü’l-İ’caz tefsirini okuyup bitirmek istiyorlar. Biz zaten yatmak üzereydik; istirahate çekildik. Onlar da en üst katın bir odasına geçtiler… Sabahleyin Koca Yusuf (Öztanzan) ağabey bana dedi ki:
“Biz başladık okumaya.. Herkes sıra ile birkaç sayfa okuyup yanındaki arkadaşına veriyordu. Bir müddet sonra benim uykum geldi. Duvara dayanmıştım, kendimden geçmişim. Sabah namazı için abdest aldım geldim, ama bazı arkadaşlar üzerlerindeki battaniyeleri atıp sünnete durunca şaşırdım. Sonra, ne oldu diye sordum. Bana dediler ki: ‘Sen uyuduktan sonra biz devam ettik. Sıra Hocaefendi’ye gelince, o okumaya başladı. Tam; ‘Ey Habî;b-i Şefik ve ey Şefik-i Habî;b! Ey Saî;d-i Mecid ve Mecid-i Saî;d! İlâhî; rahmetin en lâtî;fi, en zarî;fi, en lezizi olan muhabbet ve şefkatine bakınız. O muhabbet ve şefkati, ebedî; ayrılık ve sonsuz hicranla karşıladığınız takdirde; vicdan, hayal ve ruh ne hâle gireceklerdir. O muhabbet ve o şefkat en büyük, en tatlı bir nimet iken, en büyük bir musibete, bir belâya döner. Acaba göz önünde açıkça görünen İlâhî; rahmet, ebedî; ayrılığın muhabbet ve şefkat aleyhine hücum etmesine müsaade eder mi? Vallahi hayır!.. ‘ ifadelerine gelince, duvar lerzeye gelip inledi. Biz önce yoldan geçen bir araba sesidir dedik. Hocaefendi, her tekrar edişinde inilti geliyordu. Biz dört defa duyduk. Sonra herkes bir tarafa çekildi. Üstümüze birer battaniye aldık, ama uyumak ne mümkün!.. Onun için yatsı abdestiyle sabah namazı kılmış olduk!”
Komşularımız kandil gecelerine çok saygılı idiler. Gündüzden her tarafı siler süpürürler, akşama hazırlık yaparlardı. Akşam olunca da radyolarını açarlar, okunan Mevlid’i ve Kur’an’ı saygı ile dinlerlerdi…
Bir müddet sonra biz oradan ayrılıp İkiçeşmelik mevkiindeki merhum Dr. Mustafa Asutay ağabeyin annesinin iki katlı evine taşındık…
İşte şimdi de beni Tepecik’teki mahalleye çağırıyor, bir konuşma yapmamı istiyorlardı…
Tepecik’e gittim… Orası bambaşka dünya… Hayat akşam üzeri başlıyor, ta sabaha kadar devam ediyor. Gündüz insanlar sanki istirahatte.. Sosyal hizmetler, eğer burada bir hizmet vermek istiyorsa, mesela dikiş-nakış kursu, terzilik ve halıcılık kursları gibi bir hizmet vermek istiyorlarsa, klasik memurluk zihniyetini bırakıp buranın şartlarına göre hareket edecek. Mesela mesâi sabah sekizde başlayacağına akşam sekizde başlayacak… Yoksa kursiyer bulmakta zorlanır.
Muhtar Ali Bey ve çevresindeki insanların büyük ümitleri ve beklentileri var… İyi şeyler olacağına inanan gayretli gençler var. Bu ümitleri ve beklentileri boş çıkarmamak lâzım…
Ben onlara 44 sene önceden bahsettim… Dünya çapındaki gayretlerin ilk merkezi olması açısından bulundukları yerin önemini anlatmaya çalıştım. Çok dikkatli dinlediler. Dünyaya açılmada ilk gidenlerin, hiç bilmedikleri diyarlarda karşılaştıkları İlâhî; inayetleri örnekleriyle ifade etmeye çalışırken son derece heyecanlandıklarına şâhit oldum…
Evet her şey Cenab-ı Hakk’ın elinde…