Kenan Bircan; “Düz ovada siyaset istemeyenlerin ülkeyi getirdiği nokta ortada. Çatışmadan beslenen bir partiye dönüştü AKP. Bunu sadece biz demiyoruz. Türkiye’deki gelişmeleri dünyanın ucu sayılan Avustralya’daki siyasetçiler de, yetkililer de bunları böyle görüyor ve izliyor. Ve halk bu kirli siyaseti gördü, bunun faturasını da 1 Kasım’da Tayyip Erdoğan’a keseceğine inanıyorum” dedi.
Avustralya’ya gelen herkesin farklı bir hayat hikâyesi var. Sizi kısa olarak tanıyabilir miyiz?
Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğrenciyken, dil öğrenmek üzere Sydney’e geldim. Sonra ailemle Avustralya’ya yerleşme kararı aldık. Western Sydney Üniversitesinde Bilgisayar Mühendisliğini okudum. Ayrıca, İmmigration (göçmenlik) alanında bir yıl kurs yaptıktan sonra, aynı alanda iş hayatına atıldım. İmmigration alanında hizmet veriyoruz. Anı zamanda da HDP’nin temsilciliğini yapıyorum.
Ankara’daki terör vahşetinde 100’den fazla insanımızın hayatını kaybettiği olayla ilgili Avustralya’da da bazı programlar yaptınız. Bu programlar ile ilgili bilgi verirmisiniz?
Patlama herkes gibi bizleri de sarstı. Olaydan bir gün önce HDP’nin dayanışma gecesi olacaktı. Bu seçime bir moral ve motivasyonla girmek istedik. Gecede Kürtçe, Lazca ve Azerice ezgiler seslendirilecekti. Ama menfur saldırıdan sonra programımızı iptal ettik. Ve Town Hall’da sembolik bir protesto yaptık. Ardından çok farklı görüş ve düşünceden oluşan, ama zulme karşı duran insanların iştirak ettiği anma gecesini düzenledik. Saray tarafından desteklenen ve devletin derin güçleri tarafından gerçekleştirilen Ankara’daki terör olayından, MİT ve Saray etrafında örgütlenmiş şahıslar sorumlu. Mit binasına çok yakın mesafede olan bu katliamdan devletin habersiz olması mümkün değil. Katliamın, IŞİD tarafından gerçekleştirilmesi de bir anlam ifade etmez. Çünkü Tayyip Erdoğan’ın bu terör örgütüyle ilişkilerini dünya biliyor. Ankara’daki saldırı IŞİD’çe yapılsa da, Tayyip Erdoğan’ın bu terör örgütüyle ilişkisi ortada. Ayrıca bu saldırı, tamamen insanları sindirmek ve 1 Kasım’a yönelik yapılan bir vahşettir. Maksat insanların meydanlara inmesini engellemek. Artık partimizde, miting yaparsak insanların başına bir şey gelir mi endişesi hakim.
Diğer olaylarda olduğu gibi, Ankara’daki saldırıyı kamuoyundan gizlemek için yazılı, görsel ve sosyal medyaya yasak getirildi. Gazetecilere saldırılarda bulunuluyor. Bu durumu siz nasıl görüyorsunuz?
Özgürlüklere ve demokrasiye yapılan müdahale hangi gruba veya kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmalı, tepki göstermeli ve direnmeliyiz. Mücadelemizi de bu şekilde yürütmeliyiz. Aslında Doğu illerinde yaşanan zulümlere ve faili meçhul cinayetlere zamanında topyekûn tepki gösterilebilseydik, bugünkü zulümler bu noktaya gelmezdi. Hangi fikri taşırsa taşısın gazetecilere yapılan baskıya karşıyız. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığının geldiği nokta budur maalesef.
HDP ilk seçim ofisini Sydney’de açan parti oldu. Şu anda çalışmalarınız nasıl gidiyor?
HDP resmi temsilciliğiyle ilgili girişimlerimiz devam ediyor. Sydney’de veya Canberra’da Avustralya ofisimiz olacak. Mevcut seçim ofisimiz de farklı görüşe sahip kitleleri bir araya getirmek için geniş tabanlı bir platform olacak. Sydney’de Auburn ve Blacktown bölgesinde halk meclislerini oluşturmayı planlıyoruz. Bundaki maksadımız, kalıcı bazı projelerle siyaset yapmak. Ayrıca Sydney Barış Komitesini oluşturduk.
TAYYİP ERDOĞAN’IN AGRESİF SİYASETİ, FARKLI DÜŞÜNEN KİTLELERİ BİRARAYA GETİRDİ
HDP’ye insanlar niye oy versin? Neler vaat ediyorsunuz?
Parti olarak tüm farklı fikir ve görüşe etnik geçmişe sahip herkesi kucaklamayı hedefliyoruz. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük isteyen herkesin tabanı olma hedefindeyiz. Herkesin girebileceği ve kendini rahat hissedebileceği bir siyasi platform olmayı sağlamak istiyoruz. Tayip Erdoğan, aslında böyle bir zemini herkese hazırladı diyebiliriz. Çünkü herkese karşı agresif siyasetiyle, kendi kendini ortak düşman haline getirdi. Kendisi gibi düşünmeyen herkesi dışlayıcı bir siyasetle aslında farklı düşünen, bir araya gelmesi mümkün gözükmeyen görüşlerin bir araya gelmesini sağlamış oldu. Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi yönetme şekli, olaylara karşı yaklaşımı, her kesimin ortak tepkisine yol açtı. HDP’de bu ortak tepkiyi pozitif sinerjiye çevirerek, 7 Haziran’da yüzde 13’lük önemli bir oya dönüştürdü. Aslında Erdoğan’ın hedefi, HDP’yi baraj altında bırakmaktı. Ama bu ters tepti. Bu seçimde de böyle olacak. 7 Haziran’a kadar hiçbir çatışma ve ölüm vakıası olmazken, ülkemiz ve bölgemiz bir anda kan çanağına dönüştü. Bunun nedeni, HDP’nin 80 milletvekiliyle TBMM’ye girmesidir. Veya tersinden diyecek olursak, AKP’nin tek başına iktidar olamayışıdır. Bu ortak düşman, mağdur olan, haksızlığa uğrayan, zulümle karşı karşıya kalan kitlelerin HDP’yi tercih etmesine neden oldu. Bu zemini, Tayyip Erdoğan’ın zehirli siyaseti meydana getirdi. Aslında bu aynı zamanda birbirlerine önyargıyla yaklaşanların da aynı ortamı paylaşabileceklerini sağlamış oldu. Mesela Suruç’ta, Ankara’da ve Reyhanlı’da meydana gelen karanlık patlamalarda kaçının Kürt, Türk veya Arap olduğunu sayabilir miyiz? Kesinlikle hayır. Bu insanların ortak kaderi ne? Silahlar susun, ülkemize barış gelsin. Barışa, kardeşliğe atılan her bir bomba farklı düşünenleri bir araya getiriyor. Erdoğan’ın agresif siyaseti 7 Haziran’da olduğu gibi, 1 Kasım’da da ters tepecek. Ortak mücadele kültürü gelişiyor.
Avustralya’da oy verme süreci başladı. 1 Kasım Genel Seçimleri için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Bu seçimde daha tecrübeli ve profesyonel davranıyoruz. Sosyal medyadan azami şekilde istifade ediyoruz. Başta SBS Radyosu olmak üzere burada yayın yapan Türkiye medyasında reklamlarımız çıkmaktadır. Kitlesel programlar yapıyoruz. Üçüncü seçim olduğu için çalışmalarımız daha tecrübeli ve kapsamlı. İnsanlardan olağanüstü ilgi görüyoruz. Hakların Demokratik Kongresi adı altında farklı görüşlere sahip insanları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bu kesimle irtibatımız devam ediyor. Oy artışımızın temelinde bunun da payı var. Daha geniş bir kitleye ulaşıp, farklı siyasi grupların ortak bir mücadele zeminini oluşturmaya çalışıyoruz. Ankara’daki vahşette hayatını kaybedenler için düzenlediğimiz programlara, farklı kesimden çok sayıda insan katıldı.
Tüm politikacılar, ’Dağ’da silahlar sussun, düz ovada siyaset yapılsın’ diyorlardı. 7 Haziran’dan sonra ‘düz ovada’ ne oldu?
Silahtan, barut kokusu ve çatışmadan herkes yorulmuş durumda. Çatışmazlık ortamını isteyenler en çok Kürtlerdir. Zaten en çok da bölge halkı bu karanlık ve kâbus dolu ortamdan zarar görüyor. Maddi ve manevi zararı yıllardan beridir çekiyor. Onun için ‘düz ova siyasetini‘ en çok Kürtler istiyor. Çözüm süreci başlarken, hepimizde büyük bir ümit meydana geldi. Çünkü askerin de, polisin de sivilin de kısacası herkesin silahların susmasından memnun kaldığı bilinen bir gerçektir. Ama gördük ki, bu olayda bir kişi samimi değilmiş. Olayları kendi siyasi kariyeri ve kendi geleceğine endeksleyen Tayyip Erdoğan, 7 Haziran’dan sonra sadece dağda değil, ‘düz ova’da ve şehirlerde yeniden elini tetiğe götürdü. Ve böylece Tayyip Erdoğan ve AKP’nin samimiyetsiz siyasetinden sonra çözüm süreci derin dondurucuya konuldu. Ve maalesef, artık ülkemiz kitlesel karanlık saldırılar ve vahşetlerin meydana geldiği bir alana dönüştü. Roboski’de, Suruç’ta, Reyhanlı’da, Ankara’da başta olmak üzere toplu katliamların meydana geldiği Orta Doğu ülkesine dönüştü. Durduk yere, doğu illerinin önemli yerleri ‘güvenlikli bölge‘ ilan edildi. Çatışmalar hızlandırıldı. Birçok yerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Cizre’de evinin önünde oynarken, kurşuna hedef olan 10 yaşındaki Cemile’nin, sokağa çıkma yasağı nedeniyle, üç gün boyunca cesedi erzak dolabında muhafaza edildi. Anne Emine Çağırga ilk gece koynunda minik yavrusuyla sabahladı. Ekmek almaya giderken polisin hedefine maruz kalan 74 yaşındaki yaşlı Mehmet Erdoğan’ın cansız bedeni bir yana, elindeki ekmeği ise bir yana fırlamıştı. Ölenler arasında 35 günlük bebek de, 74 yaşındaki yaşlı da vardı. 1990’lardaki akla ziyan vesayet senaryoları yeniden sahneye konuldu. İşte ‘düz ova’da siyaset istemeyenlerin ülkeyi getirdiği nokta bu. AKP çatışmadan beslenen bir partiye dönüştü. Bunu sadece biz demiyoruz. Türkiye’deki gelişmeleri dünyanın ucu sayılan Avustralya’daki siyasetçiler de, yetkililer de böyle görüyor ve izliyor. Ve halk bu kirli siyaseti gördü, bunun faturasını da Tayyip Erdoğan’a keseceğine inanıyorum.
İNSANLARIN KANI ÜZERİNDEN SİYASET YAPMAK İNSANLIĞA YAKIŞMAZ
HDP ve AKP’nin liderleri bu seçim çalışmalarını Avrupa’dan başlattılar. Yurt dışı oyları neden bu kadar önemli?
Geçen seçimde, Kocaeli’de yurt dışı oyları HDP’ye 1 milletvekili getirdi. MHP’li Lütfü Türkkan seçilmiş görünüyordu. Ancak sabah saatlerinde yurt dışından gelen oyların ilave edilmesiyle, MHP’nin milletvekili sayısı 1’e düştü ve HDP 1 milletvekili çıkardı. Onun için insanlarımız, ‘bir oydan ne olur’ dememeliler. Avrupa ülkelerinde de HDP ve AKP çok güçlü olduğu için iki parti genel başkanları oradan seçim startını verdiler. Yurt dışında HDP’nin oy artışında ciddi artışın olacağını düşünüyorum.
Bu seçimde Avustralya’dan nasıl bir tablo bekliyorsunuz?
Geçen sene Sydney’de 2850 olmak üzere ülke genelinde yaklaşık 6 bin 500 oy kullanıldı. Bu sene bir miktar artış var. Kanaatime göre, Sydney’de 3 bin civarında bir oy kullanılacak. Melbourne’de tabiki rakam daha yüksek olduğu için orda da artış olacak diye düşünüyorum. Geçen sene kullanılan toplam oyların yüzde 20’sini almıştık. Bu sene söz konusu yüzdeliği daha yükseklere taşıma en büyük arzumuz. Ama şimdiden bir şey söylemek erken, ikinci parti oluruz diye bir ümidim var. Ayrıca yanlış hatırlamıyorsam, Sydney’de birinci parti 984, ikinci 972 oy almıştı. Biz bu seçimde 1000 oy almayı hedefliyoruz. Onu alırsak ortaya farklı bir tablo çıkabilir. Ama en az ikinci parti olmayı hedefliyoruz.
Avustralya’da parti tabanınızın dışındaki seçmenlere ne gibi çağrınız olacak?
Öncellikle CHP’li arkadaşlara sesleniyorum. Onların yüzde birlik veya ikilik artışı çok önemli olmayabilir. Ama bizim yüzde iki veya üç puan kaybımızla, ülkenin otoriter ve diktatör bir rejime teslim olma riski var. Zaten AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın bize bu kadar hırçın bir şekilde saldırmalarının temelinde bu var. Ezilen, haksızlığa uğrayan ve demokrasiden yana olan herkesten oy bekliyoruz. Din, dil, mezhep ayırmaksızın herkesin oyunu bekliyoruz. Bu arada bize ‘Alevilerin Partisi’ diyenler de oluyor. Ama bizim tüm inançlara ve etniklere saygımız var. Alevi’nin de Sünni’nin de partisiyiz. Çünkü biz inançların devletin baskısından ve tekelinden çıkmasını isteyen bir partiyiz. Dindar insanların, zulme uğrayan dini grupların ve kitlelerin de oyunu bekliyoruz. ‘Sydney Demokratik Aleviler Birliği’ adı altında örgütlenmeye başlayan bir genç kitle var. Önceki gün Ankara’daki katliamda hayatını kaybedenler için gerçekleştirdiğimiz geceye kurum olarak iştirak ettiler. Gecemizde bir çağrı yaparak, oylarını HDP’ye vereceklerini ifade ettiler.
Bu oluşum yeni mi oldu?
Daha yeni sayılır. Bir yıl önce başlayan, altı aydan bu yana sistemli bir şekilde toplantılar düzenleyen ve resmi kuruluş çalışmaları son aşamaya gelen bir yapılanma.
AKP güvenlik bahanesiyle, taşımalı bir oy sistemini 1 Kasım seçimlerinde uygulamak istedi. Ama YSK reddetti. Seçimin ertelenme riskini görüyor musunuz?
Tayyip Erdoğan ve AKP bunu hep yapmayı istediler. Aynı şey bugün de geçerli. Yani iktidar olamayacağını anladığı an, ülkeyi bir kaosla karşı karşıya bırakmak. Önce Suriye ile bir savaşa girmeyi denedi, ama bu aşamada mümkün değil. Çünkü işin içine Rusya da girdi. Onun için ikinci yol, seçim için bir iç savaşa sürüklemeyi denemeye çalışıyor. Ankara ve Suruç’taki vahşet bunu gösteriyor. Doğu’da yaşanan çatışmaları da yine devletin organize ettiğini insanlarımız da zaten görüyor. Dikkat edilirse, HDP çatışmaların başladığı günden bu yana, hem PKK’ya hem de devlete silahları susturma çağrısında bulundu, bulunmaya da devam ediyor. Gerçekten hiçbir gencimizin, insanımızın hayatını kaybetmesini istemiyoruz. Bu çağrılarımız, medyada geniş yer almadığı için tam yerine ulaşamıyor maalesef. İnsanların kanı üzerinden siyaset devşirmek hiçbir insana yakışmaz ve faydası da olmuyor zaten. Keşke ülkemiz bu noktaya getirilmeseydi.