Milletvekilliği dönemine ait anılarını yazan Ufuk Uras, içinde bulunduğu ruh halini ‘beklenti yorgunu’ olarak tanımlıyor. “Kürt sorununun demokratik çözümü, barış ortamının tesis edilmesi noktasında beklentilerim vardı ama gerçekleşmedi.” diyen Uras, çocukluk ve gençlik yıllarına dair önemli açıklamalarda bulundu.
BÜNYAMİN KÖSELİ İSTANBUL
-Bir gününüz nasıl geçiyor, şu an neler yapıyorsunuz?
İstanbul Üniversitesi’nde Türkiye’deki sol hareketler üzerine doktora dersi veriyorum. Bu kadar zayıf olan solu anlatmak zor olmuyor! Sürekli bir etkinliğe katılıyorum. Haftada bir gün de bir televizyon kanalında program yapıyoruz. Tabii bir taraftan yeni kurulan Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (EDP) çalışmaları devam ediyor.
Korumayla yaşamak nasıl bir duygu?
Korumayı Başbuğ Paşa’ya borçluyum! Siyasi demeç verdiği için kendisi hakkında suç duyurusunda bulunmuştum, hemen arkasından Türk İntikam Tugayı’ndan tehditler aldım. Teoman Koman’ından tutun da Mehmet Ağar’ına, Ergenekoncusuna kadar hepsiyle ilgili suç duyurusunda bulunup siyasî; mücadele verdik. Şimdi bütün bunlar üzerimize kaldı. Bu durum bir yalnızlaşmayı da beraberinde getiriyor. Herkesin önceliği derin devlet olsaydı durum çok daha farklı olurdu.
Yeni kitabınız, yaşadığınız hayal kırıklıkları üzerine mi kurulu?
Kürt sorununun demokratik çözümü, barış ortamının tesis edilmesi noktasında beklentilerim vardı. Ama dört yıllık milletvekilliği dönemde eksik kaldığını düşündüğüm, söylemediğim bir şey kalmadı.
Bir yorgunluk, bir umutsuzluk da var sanırım ruhunuzda?
Tabii beklenti yorgunluğum var. Mahallenin delisi gibi yalnız kalmak istemezdim. Biz maalesef solun CHP’lileşmesini önleyemedik. Bu anlamda büyük bir hayal kırıklığım var.
Yalnız kalmışlığınızı Ergenekon terör örgütü hakkındaki düşüncelerinizi açıkça söylemenize, referandum öncesinde de “Hayır çıkarsa Ergenekon kazanır” demeçlerine bağlayanlar var…
Biz siyasî; bir hareketiz, özgürlükçü bir damarımız var. Küçük dükalıklar üzerinde hayatımı devam ettirebilirdim. Biz zor alanı seçtik.
ÖDP’den istifa etmek zorunda kaldınız, BDP sizi tekrar milletvekili adayı göstermedi. Bu durum, doğru söyleyenin dokuz köyden kovulma hali mi?
Biz çok daha geniş bir yapılanmada yan yana gelmek istiyorduk ama bazı itirazlar oldu. Tam EDP’yi kuruyorduk DTP kapatıldı. Biz de Türkiye’deki özgürlükçü solun partileşme sürecine tekrar geri döndük.
Tarihçi Halil Berktay’ın 1 Mayıs 1977’de yaşanan üzücü olayla ile ilgili “Ateş açıldığı palavra. Birbiriyle çatışan solcular kendi rezaletinden mağduriyet yarattı” şeklindeki iddiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada orta yolu bulmalıyız. Hem sol içi rekabeti eleştirmek hem de kontrgerillanın bu durumdan faydalandığını bilmek gerekiyor.
Siz de meydanda mıydınız o gün?
Ben o dönemde lisedeydim. Okula gelen sol dergilerde, “Şu örgütü alana sokmayacağız, bu örgütü sokmayacağız.” şeklinde yazılar vardı. Orada bir maraz çıkacağı belliydi.
Berktay’ın iddiasını geç kalınmış bir yüzleşme olarak mı okudunuz?
Aslında dönem dönem bu iddialar gündeme geldi, sol içi şiddet tartışıldı. Tekrar gündeme gelmesi iyi oldu. Bugün geçmişe dönüp bakmak için iyi bir zemin var.
Sol, kendi geçmişiyle yüzleşmeyi başarabilir mi?
Başarabilir çünkü solu tek bir kalıba koymamak gerekir. Dogmatik, otoriter sol karşısında daha demokratik bir sol olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de yıllardır solda birlik çağrıları yapılıyor ama bir türlü başarılı sonuçlar alınamıyor. Bu durum bir ütopya mı artık?
Ben artık olaya solda birlik olarak bakmıyorum. Birlikte olamayacak grupları bir araya getirmek için simyacılık yapmak gerekiyor ama siyasette simyacılık olmuyor. Bir birlikten ziyade siyasetin dönüşümünü başarabiliriz diye düşünüyorum.
Deniz fenerinde bekçi olmak isterdim
Bisiklete biniyorsunuz, toplu taşıma araçlarını kullanıyor, uçak yerine trene binmeyi tercih ediyorsunuz. Bu durumu mütevazılık olarak değerlendirenler de var, “tipik bir sosyalist tavrı” olarak görenler de…
Küçüklüğümden bu yana mütevazı bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Hep, deniz fenerlerinde bekçi olmak istemiştim. Mesela benim üzerime ne bir ev ne bir araba var. Ehliyetim bile yok. Vedat Türkali’den dinledim. Peygamber’in (sas) üzerinde bir tarak, bir iğne, bir de su içtiği tası var. Suyu eliyle içiyor, tası bir kenara koyuyor, tarağı başkasına veriyor, saçlarını elleriyle tarıyor. Üzerinde sadece bir iğne kalıyor. Yukarıda o iğnenin hesabını soruyorlar…
Efsane bisikletiniz duruyor mu hâlâ?
Efsane olanı şu an adadaki evimde duruyor. O bisikleti 1980’li yıllarda almıştım. Üsküdar’dan başlıyor, Sarıyer’e kadar bisikletle gidiyordum.
Derslerden kimseyi bırakmadığınız doğru mu?
Evet. Zaten yorum sorusu soruyorum ve öğrenci çok büyük saçmalamazsa geçiriyorum.
Oğlunuzla nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Deniz, şimdi Sorbonne Üniversitesi’nde ekonomi işletme okuyor. Onunla İstanbul’u dolaşmayı çok seviyorum. Ona kitap almak beni çok mutlu ediyor.
Babam, ayet tartışmalarına tanık olsa güler geçerdi!
Albay olan babanız ABD’de fotoğraf ve sinema eğitimi almış. Arkadaşları onu anlatırken, “Beş vakit namazını hiç kaçırmazdı.” diyorlar…
Sol değerlerle mütedeyyin hayatın birlikte barındırılabileceğini düşünüyordu babam. 12 Eylül öncesinde ordudan istifasını istedi. Fotoğraf çekmeye çok meraklıydı. Uzun yıllar karanlık odadan çıkmadı. Bize hep, “Benim boğazımdan haram lokma girmedi, sizin de girmesin.” derdi.
Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki, “Her nefis ölümü tadacaktır” ayetini gerçekten de babanız mı oraya yazdırdı?
Babam bunun için uzun bir süre mücadele etti, Diyanet’e dilekçeler yazdı. Ayetin Türkçesi yazılırsa insanların bundan ders alacağına inanıyordu. Babam bu ayet tartışmalarına tanık olsa güler geçerdi!
Bu ayet, son olarak CHP’li Binnaz Toprak ile gündeme geldi. Daha önce de birkaç gazeteci-yazar ayetin orada yazılı olmasını ‘korkunç’ olarak değerlendirmiş, hatta yoldan geçenlerin ayet yüzünden kaza yapabileceğini iddia etmişlerdi. Bu ayet bazı insanları neden rahatsız ediyor?
Bu durum ontolojik kaygıların olmaması ve günübirlik hayatla açıklanabilir. Ölüme razı olmama hali, rıza göstermeme hali… Peki, bu yazıyı mezarlığa değil de diskoteğe mi yazacaksınız?
Siz kendi varoluşsal sorularınıza nasıl cevaplar buluyorsunuz?
Ben bütün dinlere baktığımda kâmil ve ahlaklı insan olmanın önemli olduğunu görüyorum. Tabii bu şu an geldiğim nokta. Mesela lisedeyken ciddi bir arayış içerisindeydik. Bize sunulan yanıtlar yeterli gelmiyordu.
Dinsel açıdan verilen yanıtlar mı yeterli gelmiyordu?
Tabii, tabii… Hayatı anlamlandırmak için bir arayış içerisindeydik. Sosyalist olmak tek başına yeterli gelmiyor çünkü bu çok politize edilmiş bir kavram. Hayatın geri kalanını nasıl anlamlandıracaksınız? Bugün, 21. yüzyılda dinler arası, kültürler arası etkileşim çok önemli. Diğer arayışları yok sayma, onların üzerinde otorite kurma çağı geride kaldı artık.
Kadıköy Anadolu Lisesi’nde mahalle
baskısına uğradığım için namazı bıraktım!
1959 yılında Üsküdar’da dünyaya geldiniz. Semte dair neler var anılarınızda?
Üsküdar Doğancılar’da ahşap bir evde doğdum. Evin penceresinden vapur seferlerini izleyebiliyorduk.
Üsküdar’da daha çok muhafazakâr aydınlar, Cihangir’de ise sol eğilimli isimler oturuyor. Türkiye’nin sosyo-kültürel yapısını göz önüne aldığınızda bu durumu bir kamplaşma olarak mı okumak gerekir?
İki semt arasındaki farklılaşma alafranga Pera ile alaturka Üsküdar benzetmesiyle açıklanabilir. Ben, parti genel başkanı olduktan sonra çok sevdiğim Üsküdar’ı bırakıp Cihangir’e taşınmak zorunda kaldım. O dönemde semt böylesine plazalaşmamıştı ve sakin bir yerdi.
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Evimiz, Doğancılar Parkı’nın hemen yanındaki Nasuhi Tekkesi ile yan yanaydı. Büyük dedem Ömer Nasuhi, bu tekkede imamlık yapmış. Dedemle babam beni camiye götürürdü. Hem annem babam hem de dedelerim mütedeyyin insanlardı.
Böyle bir ailede büyüyüp nasıl solcu oldunuz?
Kadıköy Maarif Lisesi’ni yatılı olarak kazanmıştım. Burada arkadaşlarım namaz kıldığımı öğrenince ciddi bir mahalle baskısıyla karşılaştım, alay konusu oldum. Bu durum bende ciddi bir travma oluşturdu.
Sizin dine karşı mesafe almanızın başlangıç noktası burası mı?
Haliyle bulunduğunuz ortam sizi etkiliyor, şekillendiriyor. Aslında babam ilahiyat okumamı istiyordu ama ben Marks’ın Kapital’ini okumak için iktisat okumayı tercih ettim.