Bilhassa, Avrupa’da tırmanışa geçen ırkçılık ve islamofobi gibi eğilimlerin önüne, karışlıklı saygı ve eğitimle geçilebileceğini belirten Bakan Kotsiras; “Kanunlarla başkalarına saygı duyulmasını sağlayamazsınız. Ancak eğitimle birbirimizi anlama sağlanabilir. Farklılıklar sayesinde bir birlik sağlanabilir. Avrupa’da ise durum böyle değil. Ayrıca, ekonomik problemler, başkalarını suçlamayı tetikliyor. ”dedi.
Göçmenlerin kurduğu ülkeler arasında, barış içerisinde birlikte yaşamı başarıyla gerçekleştiren ülkelerin başında Avustralya geliyor. Viyana’da ‘Kangurunun’ olmadığı ülke diye ifade edilir. Çünkü Avusturya ile Avustralya ülkelerinin isim benzerliği, zaman zaman bazı yanlışlıklara neden olabiliyor. Ziyaret kapsamında, Viyana’da çeşitli Sivil Toplum Kuruluşlarının yanı sıra, Türk Okulları’nı da ziyaret eden Bakan Kotsiras, Avusturyalı yetkililerle de bir araya geldi. Türkiye ve Avustralya arasındaki ilişkilerin önemine değinen Nicholas Kotsiras, Avrupa’da son zamanlarda yükselen ırkçılığın çok tehlikeli olduğunu hatırlattı. Avusturya ve Hollanda da resmi bazı temaslarda bulunmak üzere Viyana’ya gelen Victoria Eyaleti Çokkültürlülük Bakanı, Nicholas Kotsiras, ZAMAN AVUSTURYA’nın, konuğu oldu. Kotsiras sorularımızı şöyle cevaplandırdı;
Sayın Bakan, Avustralya ve Avusturya’da, göçmenlerin çok olduğu ülkeler. Göçmen bir Bakan olarak, ülkenizde, farklı etniklerin birbiriyle uyumu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Ülke olarak, 1960’larda asimilasyon politikası uyguladık. Daha sonra bu tutumumuzdan ötürü özür dileyerek entegrasyon konusunu tartışmaya başladık. Ancak entegrasyon, asimilasyon olarak anlaşılıyor. Ben bu yüzden etkileşim kelimesini kullanmayı tercih ediyorum. Etkileşimin en iyi yolu birbirimizden öğrenmek ve birbirimize tutunmaktan geçmektedir. Yeni gelen ve uzun süredir ülkede olan göçmenlere yönelik kendilerinin ülkenin bir parçası olarak hissetmeleri adına sayısız programa sahibiz. Bu şekilde insanların kendi kültür, dil ve dinlerini muhafaza etmeleri için cesaretlendiriyoruz. Kolay bir konu değil. Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda bazı şeyleri, daha iyi yaptığımızı söyleyebilirim.
Sizce başarılı bir uyum için en önemli ‘olmazsa olmaz’ şartı nedir?
Bu noktada iki önemli ayak var. Birincisi hükümet desteğidir. Hükümet desteğinin yanı sıra tüm partilerin desteğine ihtiyaç vardır. Kültürel çeşitliliği destekleyecek projelerin yanı sıra göçmenlerin eğitim programları ile cesaretlendirilerek, ülkede değerli olduklarını, ülkenin bir parçası olduğunu hissettirmek gerekmektedir. Diğer kültürleri, bir kültür içerisine yerleştirmek ve uyumlu hale getirmek zorundayız. Diğer önemli bir unsur ise; çok kültürlü bir devletin bir parçası olmak isteyecek bireylerdir. Hükümet ve bireyler, kişilerin kimliklerine saygı duydukları takdirde başarıdan ümitli olunabilir.
Yani ülkenin sosyal, ekonomik ve diğer realitelerinin birer parçası haline mi getirmek?
Evet. Ülkeye yeni bir göçmen geldiğinde hükümete düşen görev, bireylerin ayakta kalması için onlara destek olmak ve topluma katılımlarını sağlamaktır. Hükümetin görevi göçmenlere İngilizce öğretmektir. Bunun yanı sıra göçmenlere iş bulmaları konusunda yardımcı olmak ve ailelerinin iyi bir eğitim almaları konusunda destek olmaktır. Bireylerin kendi dünyalarında kalmalarını engelleyerek toplumun bir parçası haline gelmelerine, kapı komşularını tanıma ve anlamalarına destek olmak gerekiyor. Bireyler de diğer kültürleri tanımada ve toplumun bir parçası olması konusunda istekli olmalılar. Hükümetin bu anlamda programı olması şart. Bir örnekle açıklayacak olursak; acıkan birine bir balık verirsen onu bir gün doyurmuş olursun. Ancak balık tutmayı öğretirsen hayatının geri kalan günlerinde aç kalmasını önlemiş oluruz.
Avusturya’da göçmenlerin bir kısmı, kendilerini rahat hissetmediğini belirtiyorlar. Bu psikoloji nasıl alışabilir. Ya da neyle desteklenmeli?
Ben bulduğum her fırsatta kültürel çeşitlilikten duyduğum memnuniyeti dile getiriyorum. Ve tüm vatandaşlara ‘Sen farklı değilsin, bu ülkenin ve bu toplumun bir parçasısın’diyorum. Biz bunu okuldaki eğitim programımızla ve festivallerle gerçekleştiriyoruz. Sadece Victoria’da, festivallere 15 milyon dolar destek olduk. Bu şekilde toplumun geri kalanına farklı kültürler olduğunu ortaya koyuyor, farklılıkları kabul ettiğimizi ve saygı gösterdiğimizi gösteriyoruz. Arkanıza yaslanır ve insanların kendilerini evinde ve uyumlu hissetmesini beklerseniz bu gerçekleşmez. Bu iki taraflı bir süreç ve bu süreçte saygı oldukça önemli bir kavram. Bu noktada Siyasi Parti Liderleri, inisiyatif almalı ve çok kültürlülüğü desteklediğini söylemeli. Liderler bu konuda konuşmazsa, kimse sizi dinlemeyecektir. Tepeden gelecek destek alt tarafta da değişimlere sebep olacaktır.
VİCTORİA’DAKİ TÜRK TOPLUMU, KENDİNİ HER ALANDA İSPATLIYOR
Mesela son zamanda Viyana başta olmak üzere Avusturya’da okula başlarken Almanca bilme şartı getirilmesi tartışılıyor. Avustralya’da dil konusu, hangi kriterlere göre uygulanıyor.?
Ülkemize yeni gelen göçmenler, özel bir okulda eğitime alınır. Yoğun bir eğitim programından sonra İngilizce sorunu olmadığında düzenli öğrencilerin yer aldığı sınıfa geçer. Bu geçiş için bir öğrenci ortalama 8 ay süreyle sadece İngilizce öğrenir. Öğrenciler, iyi anlama ve konuşma seviyesine ulaştığında normal sınıfa geçer.
Avustralya’da doğan ancak anaokuluna gitmeyen çocuklar hakkında ne gibi uygulamalar yapılıyor?
Çocuklar ikinci bir dili kolaylıkla öğrenir ve anaokuluna gitmezse de okul başlamadan, İngilizce konuşmuş olur. Biz Victoria eyaletinde çocuklara on yaşına kadar, ikinci bir dil öğretmiş oluyoruz. Söz konusu ikinci dil, iyi seviyede öğrenilmiş oluyor. Burada bir şey belirtmek istiyorum, bunu yeni gelen göçmen öğrencilere hemen uygulamayız. Yeni gelen bir öğrenci dil bilmiyor ve sınıfın içinde de daha önce hiç bulunmamış. Bu durumda bir sınıfın içinde konulursa kendini nasıl hissedeceğini düşünebilir misiniz? Öncelikle onlara sınıf kurallarını, kendi hak ve sorumluluklarını öğretmeliyiz ki; kendini sınıfa ait hissedebilsin.
Avustralya çok kültürlü ve etnikli bir ülke. Türk toplumu da, 40 yıldan fazla bir süredir Avustralya’da. Türk göçmenlerin, ülkeye uyumunu nasıl görüyorsunuz?
Türk göçmenler için ne diyebilirim ki? Heyetimizde, Kayseri doğumlu Hakan Akyol var. Bakanlığımızın departman sorumlusu olan arkadaşım. Türkiye göçmenidir. Ülkemde bulunan en eski topluluklarından biri olan Türk göçmenler, her alanında başarı yakalamış durumdalar. Akademik, siyaset, sanat ve kültür gibi alanlarda kendilerini başarılı bir şekilde ispat ettiler. Bizim mecliste yer alan Türk kökenli milletvekillerimiz de mevcut. Yetmişli yıllarda gelen Türk göçmenleri, İtalyan ve Yunan göçmenler gibi; çocukların geleceği için yoğun çalıştılar. Bazıları geri dönmek düşüncesiyle hareket etti. Ancak bu gerçekleşmedi. Çocukları okula gitti, kendilerini geliştirdiler, evlendiler ve orada yaşayan halkın bir parçası olarak görmeye başladılar. Avustralya’da özel bir kaç Türk Okulu da mevcut. Avustralya’da yaşayanlar, çok sosyal ve çalışkan. Ayrıca diğer güzel bir konu ise; kimliklerini korumuş olmaları. Onlar Avustralyalı ama geçmişleri ile de gurur duyuyorlar. Biz de, bunu yapmaya çalışıyoruz; Avustralyalı olduğun için gurur duy, ama kendi kimliğini unutma. İnsanlara, yaptıkları değerli katkılar için teşekkür ediyoruz.
Avrupa’da her geçen gün daha fazla konuşulan bir diğer konuda İslamofobi ve ırkçılık. Siz bu durumu değerlendiriyorsunuz. Irkçılık ve İslamofobiyi önlemek için, sizce neler yapılması gerekiyor?
Avustralya ve Avrupa farklı coğrafyalar. Bizim ülkemiz, bir göçmen memleketidir. Avrupa’da ülkelerin uzun bir geçmişi var ve bazı ülkeleri tarihe bakmadan anlamak zordur. Bazı şeyleri Avustralya örneğinde olduğu gibi sıfırdan inşa ederken yapmak nispeten daha kolay. 200 yıllık bir ülke olan Avustralya her şeyi yeni inşa ederek öğrendi. Mükemmel olduğumuzu söyleyemem ama bu konuda dünyada en iyilerden birisi olduğumuzu söyleyebilirim. Benim görüşüm bizim Kanada’dan da daha iyi olduğumuz yönünde. Avustralya bir göçmen ülkesi olduğunu kabul etmiştir. Biz güçlüyüz, çünkü ülkemizde bir çok ülkeden göçmen bulunuyor. Ülkem bütün dünyanın dillerini kapsıyor ve bir çok ülkenin kültürünü tanıyor. Bunun avantajını ihracat ve ithalat konularında da yaşıyoruz. Eğer bir ülkenin kültürünü tanıyorsan, ürettiklerini de o ülkede satabilirsin. Bu şekilde hangi ürünü nereye satabileceğini de bilirsin. Farklı kültürlerin insanlarıyız. Ama Avustralyalı olduğumuz için gurur duyuyoruz. Avrupa’da ise durum böyle değil. Bir gün kapıyı açtığında karşıdaki komşunun yabancı olduğunu görünce ‘şimdi ben ne yapacağım’ düşüncesi doğuyor. Ayrıca, bir de ekonomik sorunlar yaşanmaya başlıyorsa başkalarını suçlama da başlıyor. Yani, ekonomik problemler, başkalarını suçlamayı tetikliyor.
BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ OLAN KİMLİĞİM, ASLINDA HER ŞEYİMDİR
Peki sizce, dünyaya ‘medeniyet ve insan haklarını yayma’ iddiasında olan Avrupa’da, ırkçılık ve İslamofobi gibi, konular birbiriyle tezat oluşturmuyor mu?
Burada bence, işin anahtarı eğitimdir. Kişileri, kanunlarla başkalarına saygı duymasını sağlayamazsınız. Ancak karşılıklı saygı ve eğitimle, birliktelik olma, birbirimizi anlama sağlanabilir. Farklılıklar sayesinde bir birlik sağlanabilir. Birçok insan bana katılmayacak belki. Ancak bence bu yanlış. Özellikle oldukça eski bir kıta olan Avrupa’da hiç de kolay olmadığını biliyorum tabii ki. Birbirinize saygı duyarsanız, farklı olsanız bile birlik olabilirsiniz. Ben senin dinini, dilini ve kültürünü değiştirmek istemiyorsam, sen de aynı şekilde bana davranıyorsan biz anlaşabiliriz demektir. Bu yüzden eğitim, kanunlardan da çok daha önemli.
Siz aslında Yunan asıllı biri olmakla birlikte, Avustralya’nın da vatandaşısınız. Sahip olduğunuz ilk, kimlik sizin için neyi ifade ediyor?
Benim için çok önemli olan kimliğim, aslında her şeyimdir. Yunan geçmişim benim her şeyim. Ancak, Avustralyalı olmaktan gurur duyuyorum. Kimlik benim bir parçamdır. Aynı şekilde kültürüm de-eşittir din, dil, ahlak demektir. Benim kimliğimin de çok önemli bir parçasıdır. İnsanları kendilerini nasıl tanımlayacağı konusunda serbest bırakmalıyız. Kimseyi bir başkasına benzemesi konusunda zorlayamayız.
İki hafta sonra, Anzak Törenleri yapılacak. Avustralya ve Türkiye Çanakkale Savaşı’ndan dolayı, birbiriyle savaşıp, dost olan iki ülkedir. İki ülke ilişkilerinin geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?
İlişkilerimiz harika durumda. Kültürel ve eğitim alanında işbirliklerimiz gelişiyor. Melbourne’de de oldukça etkin bir topluluk mevcut bu manada. Türk toplumu, Avustralya’da tüm partiler tarafından destekleniyor. Bunun yanı sıra 2015 yılında Çanakkale Kara Savaşları’nın 100. yıldönümünü anma amaçlı programlar yapılacak. İki ülke hükümet ve devlet yetkililerinin ortak programları yapılacak. Bu programlar, iki ülkeyi birbirine daha da yaklaştıracak. İlişkilerimizin gelişmesi adına, yapılacak çok şey olduğuna eminim.
Avrupa ve Dünya’daki ekonomik kriz sizleri nasıl etkiledi?
Bu konuda çok şanslı olduğumuzu söyleyebilirim. Çin’e ciddi manada petrol ihraç ediyoruz.