Bu cuma günü (15 Mayıs) kâinatın varlık sebebi Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in Kur’an’dan sonra en büyük mucizelerinden birisi de Mir’aç mucizesidir.
M.ALİ ŞENGÜL-
Kâinatın varlık sebebi Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in Kur’an’dan sonra en büyük mucizelerinden birisi de Mir’aç mucizesidir. Mi’rac-ı Azim, Allah Resulünün (SAV) Rabbül Alemin olan Allah (cc) ile, Sidretü’l Müntehada imkan ve vücup arası bir noktada buluşmasıdır. İnkarcı veya imanı iz’an şuurunda olmayan insanlar tarafından madde aleminde, sebepler tahtında mi’raç hadisesini kavramak oldukça zordur.
Mi’raç hadisesinin sırlarını anlamak, kabullenmek derin bir erkan-ı imaniye şuuruna vukufuyetle olur. Bununla beraber Efendimiz’in (SAV) diğer peygamberler gibi, en son hatemün-nebi şerefiyle tavzif edildiğinin en büyük mucizesi olan Kur’an-ı kerim olmak üzere, bini mütecaviz mucizesiyle Allah (cc) tarafından tayin edildiğinin delillerine bakmak yeterli olacaktır.
Hayal dünyamızın mevcut olduğunda şüphemiz yok. Hayalimizle nasıl oluyor da maddi manevi alemleri bir an-ı seyyalede gezip, dolaşıp gelebiliyoruz.? Kainatları yaratan, ayları güneşleri tesbih tanesi gibi ahenk içerinde hareket ettiren Allah(cc), bütün sistemleri birbirine çarptırmadan, akıllara durgunluk verecek şekilde evirip çevirmekte ve bu icraatıyla sonsuz kudretini bizlere göstermektedir.
Allah, insanların ahiret hayatında mutlaka karşılaşacakları o ebedi alemlerin baş döndürücü güzelliklerini, inceliklerini, can yakıcı korkunç azaplarını, en doğru beyan sahibi, kainatın yaratılış vesilesi, insanlığın iftihar tablosu Hz Muhammedi (SAV) mezkur hakikatleri kullarına duyurmak için bizzat göstermek üzere huzuruna alamaz mı? Doğrudan muhatap alıp emirlerini sunamaz mı?
Bizim gaybi olarak inandığımız ahiret alemini, Peygamberimiz (sav) Mi’rac gerçeğiyle gözüyle gördü. Cennetin göz kamaştıran güzellikleri O’nu oraya bağlayamadı. Bir hak dostu, “Ben Hz. Muhammed (sav) yerinde olsaydım, cennete girmişken, ‘Allah’ım ne olur beni çıkarma’ der, orada kalmayı talep ederdim. Efendimiz (sav) geri geldi. İşte Nebi ile Veli arasındaki fark budur” diyor. Nebi başkalarını götürmek için geri gelir. Veli cennete girmişken çıkmayı düşünmez.
Niçin geri geldi? Şiddetli bir muhabbetle ümmetini seven Allah Resulü (sav) ümmetini de oraya götürebilmek, insanlığı oraya davet edebilmek için dişinin kırılması, başının yarılması, kovulup hakaretlere maruz kalması pahasına, mesajlarla yüklü olarak geldi.
Evet mi’raç vesilesiyle gerçek inananla, isyan edip itiraz edenleri imtihan edip ayırmak için, Cenab-ı Hak; Efendimizi (SAV), bir an-ı seyyalede huzuruna götürüp getirmiştir.
Bakınız Kur’an- ı Muciz-ül beyan isra suresinde ne diyor? “Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammed’i (SAV), Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O Zat’ın (cc) şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten her şeyi işiten, her şeyi gören O’ dur.”
Peygamber (sav) evvelâ ‘kul’du. Kulluğun şuur ve idrakiyle Risâlete yükseltildi. O (sav) öyle bir kuldu ki, mebde’de varlık ağacının çekirdeği ve neticede ise mükemmel en kâmil meyvesiydi.
O, (sav) yeryüzünde Allah’ın vahyinin tebliğ ve temsilcisi idi. Hem de ayine-i İlahi olması itibariyle, Cenab-ı Hak kainatın sırlarını ona açmayı murat buyurup, Cibril Aleyhisselam’ın arkadaşlığında huzuruna celbetti.
Beyin mimarımız, Allah’ı tanıtan üç külli müarriften bahseder. Bunlardan;
Birincisi, Kudret ve iradesiyle nazarımıza arzedilen kainat kitabıdır.
İkincisi, Kainatın şerhi ve tefsiri olan, gönüllerimize abı hayat akıtan Kelam sıfatının tecellisi Kuran–ı Azimüşşandır.
Üçüncüsü, Kainatı ve Kur’an–ı en doğru anlayan ve bizlere anlatan kainatın yaratılış sebebi Hz. Muhammed (sav) efendimizdir. Efendimiz (sav), beşerin saadeti ve huzuru için Allah’ın tayin ettiği peygamberlerin en sonuncusu, mesajı da alemşümuldur.
Mucize, Peygamberlerin şahsında Allah’ın yarattığı harikulade hallerdir. Mucize, peygamberlerin Allah tarafından tayin edildiklerine dair birer vesika ve diplomalarıdır. Rasülü Zişan Efendimizin bini mütecaviz mucizelerinin başında Kur’an–ı muciz–ül beyan gelmektedir. Onu takip eden mucize ise Mirac’dır. Mirac, yükselme, yukarılara çıkmaktır. İsra ise, gece yolculuğudur. Peygamberimiz (sav) Mescidi Haram’dan başlayıp, Mescidi Aksa’ya, oradan da Sidretülmüntehaya kadar devam eden, sırlar ve hikmetler dolu yolculuğudur.
Allah (c. c) Habib–i Edibini huzuruna almakla O’nu şereflerin en yücesine ulaştırmış, payelerin en büyüğünü vermiştir. Nizami’nin sırlı ifadeleriyle; “Yıldızlar, yolunda kaldırım taşları haline getirilmiş, melekler teşrifatçılık yapmış, Yarım ay atının ayakları altında bir nal, güneş O’nun ışık kaynağına sığınmıştı.” der. Mi’rac’ın kapısı ubudiyetle açılıyor. Allah Rasulü (sav) kul idi. Kullukla miraca erdi. Şehadet kelimesinde; “Muhammeden abdühü ve Rasulüh” bir gerçeği ifade etmektedir. Bu kapının bizlere de açık olduğunu beyanlarından öğreniyoruz.
En doğru sözlü Efendiler Efendisi (SAV) “ Burak’a bindim, Beytü’l Makdis’e vardım” buyurmaktadır. Allah Resulü (SAV) Mescid-i Aksadan Huzura yükseltildi. Seyahatinde Nebiler ve Meleklerle görüştü. Ve Cenneti bütün güzelliğiyle, Cehennemi de bütün dehşetiyle, mahiyetini kavrayamadığımız nice alemlerin esrarını müşahede etti. Ve yine gerçek mahiyetini kavramakta aciz kaldığımız “Kab-ı Kavseyn” makamında Mevla ile mülaki oldu.
Bediüzzaman Hazretleri; Leyle-i Mi’rac’ın ikinci bir Kadir gecesi olduğunu beyan etmektedir. Bu gecelerde ameller bereketleniyor. Bazen bir’e on, bazen bin, bazen Kadir gecesinde otuzbin sevapla Allah (cc) kullarını mükafatlandırıyor.
Bu noktada dikkat edeceğimiz bir husus var. Sadece Leyle-i Mi’raç ve Leyle-i Kadir ve benzer mübarek geceleri ihya ile yetinmeyip, dünyadan her an ayrılma ihtimalini hesaba katarak ömrümüzün bütün gece ve gündüzlerini o geceler gibi değerlendirme ve kıymetli hale getirebilmek için gayret göstermeliyiz.
Bir seyahate veya Hac gibi bir ibadet için gittiğimiz belde-i mübarekten dönerken çoluk çocuğumuza hediyeler alırız. Allah Resulü (SAV) de gökler ötesi bir seyahatten dönerken Rabbül Alemin olan Allah’tan (cc) ümmetinin de Mi’raç şerefine ulaşabilmesi için gönderdiği bir hediye olarak namazı getirmiştir.
Cenab-ı Hak evvela, imanın altı rüknünü gözüyle müşahede ettirdi. Allah’ın abd-i hassı, Sultan-ı Ezel ve ebedin muhatab-ı misafiri azizi, cennet-i bakiyeye namzet bir halili ve habibi olduğunu gösterdi.
Cenab-ı Hak, Marziyyatına en büyük vesile olan İslamiyet’in günde beş defa hayatın, gençliğin, sahip olunan bütün nimetlerin hesabını Allah’a verme şuuruyla yapılması gereken “müminlerin Mi’racı” sayılan Namaz’ı cin ve inse hediye göndermiştir.
“Namaz, mü’minin miracıdır. “Namaz, bizleri Rabbimize yücelten ve yükselten en büyük bir ibadettir. Namaz, her türlü fuhşiyattan, münkerden nehyeder. Hayatı düzene ve sisteme sokar. Mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamamızı temin eder. Namaz bir muhasebedir. Hakimler hakimi Allah huzurunda, hayatın hesabının sorulacağını hatırlatır. Onun için namazımızı Allah görüyor gibi kılmamız, O’nun her an bizi gördüğüne inanmış olmamızın ifadesidir.
Her yıl tekerrür eden mübarek geceler ve aylar, Allah’ın kullarına ne kadar merhametli olduğunun açık bir delilidir. Affetmek için o kadar çok vesileler halketmiş ki, değerlendirmekten aciziz. Balığı denizde yüzdürdüğü gibi bizleri de nimet denizinde yüzdürdüğü halde, nankörlükte ısrar ediyoruz.
“Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan?”
“O değil mi seni yaratan, bütün vücut sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren. “Ve seni dilediği bir surette terkip eden?” (İnfitar suresi 6,7,8)
Mirac, Efendimiz (sav) ümmetine ne ölçüde şefkatli, ahiretleri adına ne kadar ciddi çırpındığının açık bir alametidir. Cenneti bütün güzellikleriyle müşahede ettiği, Cennetin bin yıllık güzelliği bir anına tekabül etmeyen Cemalullah’ı müşahede ettiği halde, ümmetini oraya götürebilmek için her türlü sıkıntılara rağmen dünyaya geri geldi, bir ömür boyu insanlığı mutlu edebilmek, ahiretini kazandırmak için çırpındı.
Bir insan sevdiklerine en iyi hediyelerle gitmeye çalıştığı gibi, O’da çok sevdiği, çok düşkün olduğu ümmetine Cenab–ı Hak’tan şu hediyelerle geldi.
1) Kulun kemale ermesinin en büyük vesilesi namazı,
2)Bakara suresinin son iki ayetini;
“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine ne indirildi ise ona iman etti, mü’minler de. Onlardan her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve Resullerine iman etti. “O’nun resullerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. “dediler ve eklediler: “Işittik ve itaat ettik ya Rabbena, affını dileriz, dönüşümüz sanadır. “
“Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği fenalık da kendi aleyhinedir. Ya Rabbena! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma. Ya Rabbena! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ya Rabbena! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma. Affet bizi, lütfen bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize! Sensin Mevlamız, yardımcımız! Kafir topluluklara karşı Sen yardım eyle bize!” (Bakara 285–286)
3)Allah’a hiçbir şeyi eş ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının af ve mağfiret edilmesini.
Bu hediyelere sahip çıkıp çıkmama ve değerlendirip değerlendirmeme ise insanın kendi iradesine bırakılmıştır.
Namaz, kainatın Efendisinin (SAV) bizlere(ümmetine) Cenab-ı Hak’tan getirdiği bir Mi’raç hediyesidir.
Hz Allah (cc) Enbiya suresinin 107. ayetinde buyuruyor ki; “Ey Resulüm! Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik”
Allah Resulü’ne (SAV), amellerin en hayırlısı sorulunca, Efendimiz (SAV) üç defa namaz buyurmuşlardır. Dördüncü de ise cihat diye cevap vermişlerdir.
Cenabı Hak (Habibim) “Sana vahyedilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyle ifa et. Muhakkak ki namaz, insanı, ahlak dışı davranışlardan , meşru olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” (Ankebut-45) ferman etmiştir.
Bu gece aczimizi, zâfımızı itiraf ederek, bol bol Rabbimizi anmalı, duâ, zikir, fikir, ibadet ve Kur’an’la meşgul olmalı, ümmet-i Muhammed ve insanlığın saadet ve mutluluğu için yalvarmalıyız.
“Ey Rabbimiz! Bu hizmetimizi kabul buyur. Herşeyi hakkıyla işiten de, herşeyi hakkıyla bilen de ancak sensin.” (Bakara/127)
“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme.” (Al-i İmran/8)
“Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla. Muhakkak ki, senin herşeye gücün yeter.” (Tahrim/8)
Kalben, ruhen ve aklen dirilmemiz, âlem-i İslam ve insanlık hakkında Mirac’ın hayırlara vesile olması, ülkemiz ve alemi islam üzerindeki siyah bulutların izalesi, dağılıp gitmesi dileğiyle Mirac kandilinizi tebrik ediyorum.