Peygamberimiz’le ilgili olumsuz bir yorum, Müslüman-ların derin üzüntü hissetmesine sebep olur. Bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da BM’ye seslenilmeli, onlardan bu tür nefret vakalarına müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli.
Dünyaca ünlü Financial Times gazetesine bir makale yazan Fethullah Gülen Hocaefendi, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sas) yönelik hakaretleri kınadı, Müslümanları da ölçülü ve yapıcı tepki vermeye davet etti. Gülen, ‘Müslümanların Masumiyeti’ isimli film ve filme verilen tepkileri ele alan makalesinde Peygamber’in geleneğinde şiddet içeren davranışlara yer olmadığını vurguladı. “Ne cismaniyetimize esir düşüp, reaksiyoner hislerimizin esiri olmalı ne de değer ve inançlarımıza karşı sistemli olarak sürdürülen iftiralar karşısında tamamen sessiz kalmalıyız.” ifadelerini kullandı. İslam karşıtı film ve karikatürlerin düşünce özgürlüğü kavramının istismarı olduğunu belirten Gülen, “Başkalarının hak, itibar ve özgürlüklerini ihlal eden bu söylem insanlığı karmaşaya sürükler.” uyarısında bulundu.
Gülen makalesinde, İslam’a hakaret edenlerin amacının kötü bir Müslüman imajı meydana getirerek ayrımcılık, izolasyon, zulüm ve tehciri haklı göstermek olabileceğine dikkat çekti. Benzer hakaretlerin geçmişte de yapıldığını hatırlatarak sağduyu mesajı verdi: “Aynı şeyler farklı araçlarla gelecekte de tekrarlanabilir. Müslümanlar oyuna gelmemeli. Şiddet yoluyla gösterilen tepkiler yanlıştı ve sırat-ı müstakimden sapmış bir yaklaşımdı. Şiddete başvuranları engellemek için sürekli çaba göstermeliyiz.”
Müslümanlar her gün şöyle dua eder: Allah’ım, bizi doğru yolda tut. Bu dua bizim aşırı uçlardan uzaklaşmamıza ve hayatlarımızda bir denge tutturmamıza yardım eder. Tepkisel içgüdülerimizin rehinesi olmamalıyız ama aynı zamanda değerlerimizin ve inançlarımızın sistematik bir şekilde aşağılanmasının karşısında tamamen sessiz de kalmamalıyız. Bu iki uç arasındaki denge, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (sas) mirasına karşı gösterilen hakaretlere verilen şiddet dolu tepkilerle bozuldu. Bu şiddet içeren tepkiler yanlıştı ve bizi doğru yoldan saptırdı. Müslümanlar, Peygamber’e (sas) karşı yapılan bu saldırılara tepkisiz kalmamalılar. Aksine en büyük hassasiyeti göstermeliler ve temkinli olmalılar. İslam’ı aşağılayanlar Müslümanları olumsuz bir şekilde tanıtmaya çalışıyor olabilirler, böylece Müslümanların ayrımcılığa uğramalarını, izole edilmelerini, kovuşturulmalarını ve sınır dışı edilmelerini meşru göstermek isteyebilirler. Müslüman dünyasında kasıtlı bir şekilde karmaşa başlatmak yeni bir husus değildir. Geçmişte kutsal değerlerimize karikatürlerle saldırılmıştı. Bugün bir film ve yine bir Fransız dergisindeki karikatürlerle saldırılıyor. Yarın başka araçlar kullanılabilir. Müslümanlar aldanmamalı ve bu kandırmacaya inanmamalılar. Aksine şiddete başvurmak noktasında kolay kışkırtılanları engellemek ve durdurmak için açıklamalarda bulunmalılar.
Peygamber’le ilgili olumsuz bir yorum -bu ne olursa olsun- bir Müslüman’ın derin bir üzüntü hissetmesine neden olur. Bu üzüntünün nasıl ifade edildiği ise bir başka konudur. Bireylerin sorumsuz davranışları İslam’ın imajına zarar verir ve savundukları bu geleneğin yıkılmasına sebep olur. Böyle bir durumda tüm Müslümanların hakları, Allah, Kur’an ve Peygamber söz konusu olacağı için, kimse sorumsuzca davranamaz. İnsan, her bir hareketinin muhtemel sonuçlarını çok iyi değerlendirmeli ve ortak aklın bilgeliğine başvurmalıdır.
Müslümanlar olarak kendimize sormamız gereken soru şudur: Biz İslam’ı ve Peygamber’i dünyaya hakkıyla tanıtabildik mi? Peygamber’in örneğine uyup onu hayranlık uyandırıcı bir şekilde tanıtabildik mi? Sadece sözlerimizle değil, hareketlerimizle de bunu amaçlamalıyız. Eğer İslam denildiğinde insanların aklına ilk gelen intihar bombacılarıysa, onlarda nasıl İslam’la ilgili olumlu fikirler oluşabilir? Masum sivilleri öldürmek tarih boyunca Müslümanların maruz kaldığı barbarlıktan farklı mı gerçekten? Bu rezil filmle hiçbir alakaları olmayan Libya’daki Amerikan elçiliğine saldırmanın, elçiyi ve elçilik görevlilerini öldürmenin ne gibi bir mantığı olabilir? Eğer bu saldırıların arkasında Müslümanlar varsa, bu Müslümanlar İslam’ın ne olduğundan tamamen habersiz olmalılar ve İslam adına en büyük suçu işliyorlar.
Bir Müslüman, her zaman hilesiz olmalıdır ve hareketlerinde ve sözlerinde tutarlı olmalıdır. Hıristiyanların, Yahudilerin, Budistlerin ve diğerlerinin kutsal değerlerine kendi dinine ve değerlerine karşı gösterilmesini beklediği saygıyı göstermelidir. Müslüman, tepkisini gösterirken doğru olan “orta yoldan” ayrılmamalıdır. Toplumun kolektif vicdanına ve uluslararası topluma seslenerek birçok doğru tepki biçimi bulunabilir. Şiddeti kışkırtmayı amaçlayan nefret konuşmaları, ifade özgürlüğü ilkesini suiistimal etmektedir. Başkalarının haklarını, onurunu ve özgürlüğünü çiğnerken bir yandan da korkunç silahlarla dolu bir çağda insanlığı çatışmaya doğru itmektedir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da Birleşmiş Milletler gibi ilgili uluslararası kurumlara seslenilmeli, onlardan bu tür nefret konuşmaları vakalarında müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli. Sadece Hazreti Muhammed’e (sas) değil, tüm saygıdeğer dinî; önderlere karşı gösterilen saygısızlıkları engellemek için gereken her şeyi yasalar çerçevesinde yapabiliriz. Peygamber’e yöneltilmiş bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Şiddet göstermek yerine tüm dinlerin kutsal değerlerine saygı gösterilmesi için sürekli bir çaba içinde olmalıyız.
Peygamberimiz’le ilgili olumsuz bir yorum, Müslüman-ların derin üzüntü hissetmesine sebep olur. Bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da BM’ye seslenilmeli, onlardan bu tür nefret vakalarına müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli.
Dünyaca ünlü Financial Times gazetesine bir makale yazan Fethullah Gülen Hocaefendi, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sas) yönelik hakaretleri kınadı, Müslümanları da ölçülü ve yapıcı tepki vermeye davet etti. Gülen, ‘Müslümanların Masumiyeti’ isimli film ve filme verilen tepkileri ele alan makalesinde Peygamber’in geleneğinde şiddet içeren davranışlara yer olmadığını vurguladı. “Ne cismaniyetimize esir düşüp, reaksiyoner hislerimizin esiri olmalı ne de değer ve inançlarımıza karşı sistemli olarak sürdürülen iftiralar karşısında tamamen sessiz kalmalıyız.” ifadelerini kullandı. İslam karşıtı film ve karikatürlerin düşünce özgürlüğü kavramının istismarı olduğunu belirten Gülen, “Başkalarının hak, itibar ve özgürlüklerini ihlal eden bu söylem insanlığı karmaşaya sürükler.” uyarısında bulundu.
Gülen makalesinde, İslam’a hakaret edenlerin amacının kötü bir Müslüman imajı meydana getirerek ayrımcılık, izolasyon, zulüm ve tehciri haklı göstermek olabileceğine dikkat çekti. Benzer hakaretlerin geçmişte de yapıldığını hatırlatarak sağduyu mesajı verdi: “Aynı şeyler farklı araçlarla gelecekte de tekrarlanabilir. Müslümanlar oyuna gelmemeli. Şiddet yoluyla gösterilen tepkiler yanlıştı ve sırat-ı müstakimden sapmış bir yaklaşımdı. Şiddete başvuranları engellemek için sürekli çaba göstermeliyiz.”
Müslümanlar her gün şöyle dua eder: Allah’ım, bizi doğru yolda tut. Bu dua bizim aşırı uçlardan uzaklaşmamıza ve hayatlarımızda bir denge tutturmamıza yardım eder. Tepkisel içgüdülerimizin rehinesi olmamalıyız ama aynı zamanda değerlerimizin ve inançlarımızın sistematik bir şekilde aşağılanmasının karşısında tamamen sessiz de kalmamalıyız. Bu iki uç arasındaki denge, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (sas) mirasına karşı gösterilen hakaretlere verilen şiddet dolu tepkilerle bozuldu. Bu şiddet içeren tepkiler yanlıştı ve bizi doğru yoldan saptırdı. Müslümanlar, Peygamber’e (sas) karşı yapılan bu saldırılara tepkisiz kalmamalılar. Aksine en büyük hassasiyeti göstermeliler ve temkinli olmalılar. İslam’ı aşağılayanlar Müslümanları olumsuz bir şekilde tanıtmaya çalışıyor olabilirler, böylece Müslümanların ayrımcılığa uğramalarını, izole edilmelerini, kovuşturulmalarını ve sınır dışı edilmelerini meşru göstermek isteyebilirler. Müslüman dünyasında kasıtlı bir şekilde karmaşa başlatmak yeni bir husus değildir. Geçmişte kutsal değerlerimize karikatürlerle saldırılmıştı. Bugün bir film ve yine bir Fransız dergisindeki karikatürlerle saldırılıyor. Yarın başka araçlar kullanılabilir. Müslümanlar aldanmamalı ve bu kandırmacaya inanmamalılar. Aksine şiddete başvurmak noktasında kolay kışkırtılanları engellemek ve durdurmak için açıklamalarda bulunmalılar.
Peygamber’le ilgili olumsuz bir yorum -bu ne olursa olsun- bir Müslüman’ın derin bir üzüntü hissetmesine neden olur. Bu üzüntünün nasıl ifade edildiği ise bir başka konudur. Bireylerin sorumsuz davranışları İslam’ın imajına zarar verir ve savundukları bu geleneğin yıkılmasına sebep olur. Böyle bir durumda tüm Müslümanların hakları, Allah, Kur’an ve Peygamber söz konusu olacağı için, kimse sorumsuzca davranamaz. İnsan, her bir hareketinin muhtemel sonuçlarını çok iyi değerlendirmeli ve ortak aklın bilgeliğine başvurmalıdır.
Müslümanlar olarak kendimize sormamız gereken soru şudur: Biz İslam’ı ve Peygamber’i dünyaya hakkıyla tanıtabildik mi? Peygamber’in örneğine uyup onu hayranlık uyandırıcı bir şekilde tanıtabildik mi? Sadece sözlerimizle değil, hareketlerimizle de bunu amaçlamalıyız. Eğer İslam denildiğinde insanların aklına ilk gelen intihar bombacılarıysa, onlarda nasıl İslam’la ilgili olumlu fikirler oluşabilir? Masum sivilleri öldürmek tarih boyunca Müslümanların maruz kaldığı barbarlıktan farklı mı gerçekten? Bu rezil filmle hiçbir alakaları olmayan Libya’daki Amerikan elçiliğine saldırmanın, elçiyi ve elçilik görevlilerini öldürmenin ne gibi bir mantığı olabilir? Eğer bu saldırıların arkasında Müslümanlar varsa, bu Müslümanlar İslam’ın ne olduğundan tamamen habersiz olmalılar ve İslam adına en büyük suçu işliyorlar.
Bir Müslüman, her zaman hilesiz olmalıdır ve hareketlerinde ve sözlerinde tutarlı olmalıdır. Hıristiyanların, Yahudilerin, Budistlerin ve diğerlerinin kutsal değerlerine kendi dinine ve değerlerine karşı gösterilmesini beklediği saygıyı göstermelidir. Müslüman, tepkisini gösterirken doğru olan “orta yoldan” ayrılmamalıdır. Toplumun kolektif vicdanına ve uluslararası topluma seslenerek birçok doğru tepki biçimi bulunabilir. Şiddeti kışkırtmayı amaçlayan nefret konuşmaları, ifade özgürlüğü ilkesini suiistimal etmektedir. Başkalarının haklarını, onurunu ve özgürlüğünü çiğnerken bir yandan da korkunç silahlarla dolu bir çağda insanlığı çatışmaya doğru itmektedir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da Birleşmiş Milletler gibi ilgili uluslararası kurumlara seslenilmeli, onlardan bu tür nefret konuşmaları vakalarında müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli. Sadece Hazreti Muhammed’e (sas) değil, tüm saygıdeğer dinî; önderlere karşı gösterilen saygısızlıkları engellemek için gereken her şeyi yasalar çerçevesinde yapabiliriz. Peygamber’e yöneltilmiş bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Şiddet göstermek yerine tüm dinlerin kutsal değerlerine saygı gösterilmesi için sürekli bir çaba içinde olmalıyız.
Peygamberimiz’le ilgili olumsuz bir yorum, Müslüman-ların derin üzüntü hissetmesine sebep olur. Bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da BM’ye seslenilmeli, onlardan bu tür nefret vakalarına müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli.
Dünyaca ünlü Financial Times gazetesine bir makale yazan Fethullah Gülen Hocaefendi, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sas) yönelik hakaretleri kınadı, Müslümanları da ölçülü ve yapıcı tepki vermeye davet etti. Gülen, ‘Müslümanların Masumiyeti’ isimli film ve filme verilen tepkileri ele alan makalesinde Peygamber’in geleneğinde şiddet içeren davranışlara yer olmadığını vurguladı. “Ne cismaniyetimize esir düşüp, reaksiyoner hislerimizin esiri olmalı ne de değer ve inançlarımıza karşı sistemli olarak sürdürülen iftiralar karşısında tamamen sessiz kalmalıyız.” ifadelerini kullandı. İslam karşıtı film ve karikatürlerin düşünce özgürlüğü kavramının istismarı olduğunu belirten Gülen, “Başkalarının hak, itibar ve özgürlüklerini ihlal eden bu söylem insanlığı karmaşaya sürükler.” uyarısında bulundu.
Gülen makalesinde, İslam’a hakaret edenlerin amacının kötü bir Müslüman imajı meydana getirerek ayrımcılık, izolasyon, zulüm ve tehciri haklı göstermek olabileceğine dikkat çekti. Benzer hakaretlerin geçmişte de yapıldığını hatırlatarak sağduyu mesajı verdi: “Aynı şeyler farklı araçlarla gelecekte de tekrarlanabilir. Müslümanlar oyuna gelmemeli. Şiddet yoluyla gösterilen tepkiler yanlıştı ve sırat-ı müstakimden sapmış bir yaklaşımdı. Şiddete başvuranları engellemek için sürekli çaba göstermeliyiz.”
Müslümanlar her gün şöyle dua eder: Allah’ım, bizi doğru yolda tut. Bu dua bizim aşırı uçlardan uzaklaşmamıza ve hayatlarımızda bir denge tutturmamıza yardım eder. Tepkisel içgüdülerimizin rehinesi olmamalıyız ama aynı zamanda değerlerimizin ve inançlarımızın sistematik bir şekilde aşağılanmasının karşısında tamamen sessiz de kalmamalıyız. Bu iki uç arasındaki denge, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (sas) mirasına karşı gösterilen hakaretlere verilen şiddet dolu tepkilerle bozuldu. Bu şiddet içeren tepkiler yanlıştı ve bizi doğru yoldan saptırdı. Müslümanlar, Peygamber’e (sas) karşı yapılan bu saldırılara tepkisiz kalmamalılar. Aksine en büyük hassasiyeti göstermeliler ve temkinli olmalılar. İslam’ı aşağılayanlar Müslümanları olumsuz bir şekilde tanıtmaya çalışıyor olabilirler, böylece Müslümanların ayrımcılığa uğramalarını, izole edilmelerini, kovuşturulmalarını ve sınır dışı edilmelerini meşru göstermek isteyebilirler. Müslüman dünyasında kasıtlı bir şekilde karmaşa başlatmak yeni bir husus değildir. Geçmişte kutsal değerlerimize karikatürlerle saldırılmıştı. Bugün bir film ve yine bir Fransız dergisindeki karikatürlerle saldırılıyor. Yarın başka araçlar kullanılabilir. Müslümanlar aldanmamalı ve bu kandırmacaya inanmamalılar. Aksine şiddete başvurmak noktasında kolay kışkırtılanları engellemek ve durdurmak için açıklamalarda bulunmalılar.
Peygamber’le ilgili olumsuz bir yorum -bu ne olursa olsun- bir Müslüman’ın derin bir üzüntü hissetmesine neden olur. Bu üzüntünün nasıl ifade edildiği ise bir başka konudur. Bireylerin sorumsuz davranışları İslam’ın imajına zarar verir ve savundukları bu geleneğin yıkılmasına sebep olur. Böyle bir durumda tüm Müslümanların hakları, Allah, Kur’an ve Peygamber söz konusu olacağı için, kimse sorumsuzca davranamaz. İnsan, her bir hareketinin muhtemel sonuçlarını çok iyi değerlendirmeli ve ortak aklın bilgeliğine başvurmalıdır.
Müslümanlar olarak kendimize sormamız gereken soru şudur: Biz İslam’ı ve Peygamber’i dünyaya hakkıyla tanıtabildik mi? Peygamber’in örneğine uyup onu hayranlık uyandırıcı bir şekilde tanıtabildik mi? Sadece sözlerimizle değil, hareketlerimizle de bunu amaçlamalıyız. Eğer İslam denildiğinde insanların aklına ilk gelen intihar bombacılarıysa, onlarda nasıl İslam’la ilgili olumlu fikirler oluşabilir? Masum sivilleri öldürmek tarih boyunca Müslümanların maruz kaldığı barbarlıktan farklı mı gerçekten? Bu rezil filmle hiçbir alakaları olmayan Libya’daki Amerikan elçiliğine saldırmanın, elçiyi ve elçilik görevlilerini öldürmenin ne gibi bir mantığı olabilir? Eğer bu saldırıların arkasında Müslümanlar varsa, bu Müslümanlar İslam’ın ne olduğundan tamamen habersiz olmalılar ve İslam adına en büyük suçu işliyorlar.
Bir Müslüman, her zaman hilesiz olmalıdır ve hareketlerinde ve sözlerinde tutarlı olmalıdır. Hıristiyanların, Yahudilerin, Budistlerin ve diğerlerinin kutsal değerlerine kendi dinine ve değerlerine karşı gösterilmesini beklediği saygıyı göstermelidir. Müslüman, tepkisini gösterirken doğru olan “orta yoldan” ayrılmamalıdır. Toplumun kolektif vicdanına ve uluslararası topluma seslenerek birçok doğru tepki biçimi bulunabilir. Şiddeti kışkırtmayı amaçlayan nefret konuşmaları, ifade özgürlüğü ilkesini suiistimal etmektedir. Başkalarının haklarını, onurunu ve özgürlüğünü çiğnerken bir yandan da korkunç silahlarla dolu bir çağda insanlığı çatışmaya doğru itmektedir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da Birleşmiş Milletler gibi ilgili uluslararası kurumlara seslenilmeli, onlardan bu tür nefret konuşmaları vakalarında müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli. Sadece Hazreti Muhammed’e (sas) değil, tüm saygıdeğer dinî; önderlere karşı gösterilen saygısızlıkları engellemek için gereken her şeyi yasalar çerçevesinde yapabiliriz. Peygamber’e yöneltilmiş bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Şiddet göstermek yerine tüm dinlerin kutsal değerlerine saygı gösterilmesi için sürekli bir çaba içinde olmalıyız.
Peygamberimiz’le ilgili olumsuz bir yorum, Müslüman-ların derin üzüntü hissetmesine sebep olur. Bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da BM’ye seslenilmeli, onlardan bu tür nefret vakalarına müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli.
Dünyaca ünlü Financial Times gazetesine bir makale yazan Fethullah Gülen Hocaefendi, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sas) yönelik hakaretleri kınadı, Müslümanları da ölçülü ve yapıcı tepki vermeye davet etti. Gülen, ‘Müslümanların Masumiyeti’ isimli film ve filme verilen tepkileri ele alan makalesinde Peygamber’in geleneğinde şiddet içeren davranışlara yer olmadığını vurguladı. “Ne cismaniyetimize esir düşüp, reaksiyoner hislerimizin esiri olmalı ne de değer ve inançlarımıza karşı sistemli olarak sürdürülen iftiralar karşısında tamamen sessiz kalmalıyız.” ifadelerini kullandı. İslam karşıtı film ve karikatürlerin düşünce özgürlüğü kavramının istismarı olduğunu belirten Gülen, “Başkalarının hak, itibar ve özgürlüklerini ihlal eden bu söylem insanlığı karmaşaya sürükler.” uyarısında bulundu.
Gülen makalesinde, İslam’a hakaret edenlerin amacının kötü bir Müslüman imajı meydana getirerek ayrımcılık, izolasyon, zulüm ve tehciri haklı göstermek olabileceğine dikkat çekti. Benzer hakaretlerin geçmişte de yapıldığını hatırlatarak sağduyu mesajı verdi: “Aynı şeyler farklı araçlarla gelecekte de tekrarlanabilir. Müslümanlar oyuna gelmemeli. Şiddet yoluyla gösterilen tepkiler yanlıştı ve sırat-ı müstakimden sapmış bir yaklaşımdı. Şiddete başvuranları engellemek için sürekli çaba göstermeliyiz.”
Müslümanlar her gün şöyle dua eder: Allah’ım, bizi doğru yolda tut. Bu dua bizim aşırı uçlardan uzaklaşmamıza ve hayatlarımızda bir denge tutturmamıza yardım eder. Tepkisel içgüdülerimizin rehinesi olmamalıyız ama aynı zamanda değerlerimizin ve inançlarımızın sistematik bir şekilde aşağılanmasının karşısında tamamen sessiz de kalmamalıyız. Bu iki uç arasındaki denge, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (sas) mirasına karşı gösterilen hakaretlere verilen şiddet dolu tepkilerle bozuldu. Bu şiddet içeren tepkiler yanlıştı ve bizi doğru yoldan saptırdı. Müslümanlar, Peygamber’e (sas) karşı yapılan bu saldırılara tepkisiz kalmamalılar. Aksine en büyük hassasiyeti göstermeliler ve temkinli olmalılar. İslam’ı aşağılayanlar Müslümanları olumsuz bir şekilde tanıtmaya çalışıyor olabilirler, böylece Müslümanların ayrımcılığa uğramalarını, izole edilmelerini, kovuşturulmalarını ve sınır dışı edilmelerini meşru göstermek isteyebilirler. Müslüman dünyasında kasıtlı bir şekilde karmaşa başlatmak yeni bir husus değildir. Geçmişte kutsal değerlerimize karikatürlerle saldırılmıştı. Bugün bir film ve yine bir Fransız dergisindeki karikatürlerle saldırılıyor. Yarın başka araçlar kullanılabilir. Müslümanlar aldanmamalı ve bu kandırmacaya inanmamalılar. Aksine şiddete başvurmak noktasında kolay kışkırtılanları engellemek ve durdurmak için açıklamalarda bulunmalılar.
Peygamber’le ilgili olumsuz bir yorum -bu ne olursa olsun- bir Müslüman’ın derin bir üzüntü hissetmesine neden olur. Bu üzüntünün nasıl ifade edildiği ise bir başka konudur. Bireylerin sorumsuz davranışları İslam’ın imajına zarar verir ve savundukları bu geleneğin yıkılmasına sebep olur. Böyle bir durumda tüm Müslümanların hakları, Allah, Kur’an ve Peygamber söz konusu olacağı için, kimse sorumsuzca davranamaz. İnsan, her bir hareketinin muhtemel sonuçlarını çok iyi değerlendirmeli ve ortak aklın bilgeliğine başvurmalıdır.
Müslümanlar olarak kendimize sormamız gereken soru şudur: Biz İslam’ı ve Peygamber’i dünyaya hakkıyla tanıtabildik mi? Peygamber’in örneğine uyup onu hayranlık uyandırıcı bir şekilde tanıtabildik mi? Sadece sözlerimizle değil, hareketlerimizle de bunu amaçlamalıyız. Eğer İslam denildiğinde insanların aklına ilk gelen intihar bombacılarıysa, onlarda nasıl İslam’la ilgili olumlu fikirler oluşabilir? Masum sivilleri öldürmek tarih boyunca Müslümanların maruz kaldığı barbarlıktan farklı mı gerçekten? Bu rezil filmle hiçbir alakaları olmayan Libya’daki Amerikan elçiliğine saldırmanın, elçiyi ve elçilik görevlilerini öldürmenin ne gibi bir mantığı olabilir? Eğer bu saldırıların arkasında Müslümanlar varsa, bu Müslümanlar İslam’ın ne olduğundan tamamen habersiz olmalılar ve İslam adına en büyük suçu işliyorlar.
Bir Müslüman, her zaman hilesiz olmalıdır ve hareketlerinde ve sözlerinde tutarlı olmalıdır. Hıristiyanların, Yahudilerin, Budistlerin ve diğerlerinin kutsal değerlerine kendi dinine ve değerlerine karşı gösterilmesini beklediği saygıyı göstermelidir. Müslüman, tepkisini gösterirken doğru olan “orta yoldan” ayrılmamalıdır. Toplumun kolektif vicdanına ve uluslararası topluma seslenerek birçok doğru tepki biçimi bulunabilir. Şiddeti kışkırtmayı amaçlayan nefret konuşmaları, ifade özgürlüğü ilkesini suiistimal etmektedir. Başkalarının haklarını, onurunu ve özgürlüğünü çiğnerken bir yandan da korkunç silahlarla dolu bir çağda insanlığı çatışmaya doğru itmektedir. Bu tür kışkırtmalara kanmaktansa, İslam İşbirliği Teşkilatı ya da Birleşmiş Milletler gibi ilgili uluslararası kurumlara seslenilmeli, onlardan bu tür nefret konuşmaları vakalarında müdahale etmeleri ve kınamaları istenmeli. Sadece Hazreti Muhammed’e (sas) değil, tüm saygıdeğer dinî; önderlere karşı gösterilen saygısızlıkları engellemek için gereken her şeyi yasalar çerçevesinde yapabiliriz. Peygamber’e yöneltilmiş bu saldırılar kınanmalıdır fakat doğru cevap şiddet değildir. Şiddet göstermek yerine tüm dinlerin kutsal değerlerine saygı gösterilmesi için sürekli bir çaba içinde olmalıyız.