Avustralya’da bir yönüyle felaketi de beraberinde getiren orman yangınlarının bilançosu, oldukça ağır. Sel baskınları ve yangınlar, adeta çift yumurta ikizleri gibi, Avustralya’nın neredeyse her yıl tekrar eden iki doğal afeti konumunda. İklim ve çevre koşullarının etkisinden midir nedir, özellikle kış mevsimini kurak geçiren NSW eyaletinde, bugünlerde yoğunlaşan yangınlar hayatı olumsuz etkiliyor.
Sydney ve çevresinde mevsim itibarı ile kara dumanlar bu yaz, gökyüzünde erken belirdi. Eyaletin ciğerleri konumunda olan Blue Mountains alev alev. Geçtiğimiz Perşembe gününden beri devam eden yangınlarda Blue Mountains, Southern Highlands ve Central Coast genelinde 200 civarında ev kül oldu. Yaşlı bir bölge sakini ise evini kurtarmaya çalışırken, hayatından oldu. Televizyonlardan yükselen alevlerin şiddetini ve evleri yanan insanların çaresizliğini seyretmek, bizleri de hayli duygulandırıyor. Sevindiren taraf ise fazla can kaybının yaşanmaması. Meşhur atasözümüzde olduğu gibi; ‘Mala gelsin de cana gelmesin’.
Sydney’de ormanlardan yükselen dumanlar ve yangın kokusu, uzak mesafelerden bile hissedildi. Yangın kokusu ve yanan ağaçların külleri Sydney’in merkezine kadar ulaştı. Gökyüzünün bu görüntüsü, Türkiye’de dahil olmak üzere diğer dış basında da genişçe yer aldı. Günlerdir haber ajansları, zaman zaman eksik ve yanlış bilgileri içeren haberleri, okuyucularına ulaştırıyorlar. Bunlardan en ilginç olanı ise bizim medyada çıkan haberler arasında pek rastlamadığımız ‘yangının askeri tatbikat sırasında çıktığı ile ilgili yapılan’ haberdi. NSW’de şu önümüzdeki bir kaç gün etkili olması beklenen sıcak hava ve olası yangınlar dolayısıyla endişeli bir bekleyiş var. Sık sık uyarılar yapılıyor. Acil eylem planları gözden geçiriliyor. Sıcaklığın artması ve şiddetli rüzgar için ek tedbirler alınmaya başlandı. Bazı bölgelerde yetkililer, insanlardan evlerini şimdeden terk etmelerini istiyorlar. Victoria ve diğer eyaletlerden de takviye itfaiye ekipleri, NSW İtfaiyesi’ne yardıma geldi. Yeni Zelanda İtfaiye ekiplerinin de her an yardıma hazır oldukları belirtiliyor. Dünyanın farklı kesimleri, farklı doğal afetleri ile hayatlarını sürdürmek ve yaşam standartlarını buna göre kurmak zorunda. Mesela Japonya gibi depremin sık ve şiddetli görüldüğü ülkelerde inşaat ve alt yapı ne kadar önemli ise yangın ve sel gibi ikiz afetler de, Avustralya için o kadar ehemmiyetli ve öncelikli durumda. Bu afetlerden mümkün olduğunca korunmak veya en az zararla atlatabilmek de o kadar önemli. Bununla ilgili en acı tecrübe Avustralya tarihine ‘Black Saturday’ olarak geçen Victoria’daki 2009 yılı Şubat ayında meydana gelen orman yangınları nedeniyle yaşandı. Yaklaşık bir hafta süren bu yangınlarda 173 kişi hayatını kaybetmiş, yedi bin civarında insan evsiz kalmış ve 450 bin hektar ormanlık alan kül olmuştu. Eyalet Hükümeti, bu yangından sonra kırsal kesimlerde ve ormanlık alanlarda yaşayanları olası felaketler karşısında hızlı haberdar etmek ve çabuk tahliye edilmelerini sağlayacak farklı sistemler geliştirdi. Hatta aradan 4-5 yıl geçmesine rağmen yaz mevsimi yaklaştığı zaman hükümet basın aracılığı ile Victorialılara acil eylem planlarının hazır olup olmadığını hatırlatan ilanlar yayınlıyor. Bu uyarıların son üç cümlesini hatırlar gibiyim; Hazırlıklı ol! Harekete Geç! Hayatta Kal!
Evlerin inşaatı ile ilgili de bir takım zorunluluklar getirildi. Mesela ağaçlarla evler arasındaki mesafe ve sığınakların yapılması gibi. Evet bahsettiğimiz bu kadar olumsuzlukları bir tarafa afet zamanlarının insanları adeta birbirlerine daha fazla kenetlediğine de şahit oluyoruz. Victoria’daki asrın felaketi, adeta asrın yardımlaşmasına vesile oldu. Başlatılan yardım kampanyaları gözleri yaşartacak kadar duygulu tablolara vesile olmuştu. Dönemin Başbakanı Kevin Rudd, anma törenleri dolayısıyla yaptığı konuşmasında yapılan yardımlara gösterilen ilgiden dolayı Avustralya halkının örnek bir toplum olduğunu söylemişti. Şüphesiz bu ülkenin bir parçası olan etnik toplumun da katkıları çok büyük olmuştu. Başta Türk toplumu olmak üzere, diğer Müslüman toplumun yangın mağdurlarının yardımına koşarcasına gitmeleri, o dönemde hafızalarda iz bırakan fedakarlık kareleriydi. Camilerde paralar toplanmış, gıda toptancıları felaketzedelere yiyecekler göndermiş, okullarımızda da öğrenciler kampanyalar halinde, harçlıkları ile katkıda bulunmuştu. Hatta felaketin boyutunu ve geride bıraktığı izleri gören insanımız, Türkiye’den bile yardım toplayıp Avustralya’ya gönderdi. Evet, şimdi de toplumumuzun bir kez daha civanmertliğini göstermesi ve NSW’deki yangın mağdurları için yardım seferberliğine girişmesinin tam zamanı. Bilindiği gibi; ‘Acıların yükü paylaşıldıkça azalır’. z.polat@yepyeni.zamanaustralia.com.au