Avustralya son bir haftadır, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki geçici üyelik için adeta ABD’ye çıkartma yaptı. Başbakan Julia Gillard başta olmak üzere, Dışişleri Bakanı Bob Carr ve diğer ilgili bakanlık ve federal milletvekilleri New York’da lobi çalışması için fırsat kolladılar. Avustralya, BM’de geçici üyelik için Lüksemburg ve Finlandiya ile yarışıyor. En son 1980’li yıllarda Güvenlik Konseyi üyesi olan Avustralya, aslında çokta yabancı olmadığı bir görevi üstlenmek için tekrar aday oldu. Başbakan ve Senatör Carr’ın, New York’daki ülke liderlerini, Avustralya adına oy kullanmalarına yönelik ikna çabaları sırasında basına yaptıkları açıklamalar da sanki bir ağızdan çıkmış gibiydi. Oylama sürecinin sıkıntılı ve zor bir zaman olduğunun altını çizen liderler, Avustralya’nın işinin zor olduğunu bildiklerini bunun için yapacakları çalışmaların da bu oranda yoğun olacağını belirttiler. ABD’de yapılacak lobi faaliyetleri şu anda Başbakanın ülkeye dönmesi ile birlikte sona ermiş gibi görünse de, hükümetin bu konudaki kararlılığını ifade etme adına, altı çizilmesi gereken bir durum. Bu konuda, 18 Ekim’e kadar durmak yok, çalışmalar hız kesmeden devam edeceğe benziyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 18 Ekim’de toplanarak geçici üyeleri belirlemek için oylama yapacak. ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa BM’nin daimi üyeleri. Avustralya’nın, üye seçilmesi için ise 193 üye ülkeden, 128’nin oyunu alması lazım.
Başbakan yol yorgunluğundan mı, yediklerinden dolayı mı veya aşırı stresden mi bilmiyoruz, mide rahatsızlığı nedeniyle bazı programlarını iptal etmek zorunda kaldı. Ayrıca ABD Başkanı Barack Obama’nın dünya liderleri için verdiği resepsiyona da katılamadı. Ancak beklenmedik bu rahatsızlığa rağmen, Birleşmiş Milletler zirvesinde Avustralya’nın, güvenlik konseyinde bulunmasının önemi ile ilgili konuşmasını yaptı. Genel hatları ile Avustralya’nın Pasifik’deki rolü, dünya barışına katkı, Afganistan’da asker bulundurması ve Ortadoğudaki aktif rolü gibi, konuları gündeme getiren Gillard’ın, ülkenin diğer dünya ülkelerine oranla avantajlarını kapsayan konuşması, çok dikkat çekiciydi. Suriye’deki katliamın durdurulması, Esed’in adalete teslim edilmesinin önemine işaret edildi. Gillard, konuşmasının devamında, BM’deki en sıcak konuların başında gelen İsrail-İran ilişkilerindeki gerginliğin bir an evvel çözülmesi konusunda somut adım atılması gerektiği şeklindeki açıklamalarda bulundu. Ancak Avustralya ile ilgili önemli bazı konu başlıkları, dünyanın yoğun gündeminin satırları arasında saklı kaldı. Kanaatimce üyeliği söz konusu olmasa bile Avustralya’nın tanıtımı, ticari ve ekonomik anlamda gösterdiği gelişmeleri, izlediği iç ve dış politikalardaki, başarısının anlatılması açısından bile bu toplantıda bulunmak, büyük bir fırsat oldu. Başbakanın sözünü ettiğimiz ve özenle zirveye taşıdığı konuların başında eğitim, çokkültürlülük, dini özgürlük ve demokratik haklar ile cinsiyet eşitliği geldi. Dünyadaki Müslümanları ayağa kaldıran, masum insanların sebepsiz yere ölmesine yol açan, kin ve nefreti körükleyen Peygamber Efendimize (sav) hakaret eden filmi bir kez daha burada kınadığını ifade ederek, Avustralya’nın dünyada “çok kültürlü ve çok dinli toplumlarının” birlikte yaşamayı başardığı örnek bir ülke olduğunu vurguladı. Ayrıca Gillard, devlet olarak, dini inançlara karşı hakaretin asla kabul edilmeyeceğinin altını çizdi. Eğitime verilecek bağış miktarını iki kat artırarak Birleşmiş Milletlerin yapacağı faaliyetlere destek konusunda öncülük yapacağını, 2015 yılına kadar ülke olarak bu konuda lider olması için çalışacağını belirtti. Pasifikdeki rolünün önemini de vurgulayarak, Avustralya’nın bayanların bu ülkelerde aktif siyasete katılmaları konusunda, 10 yıl içerisinde 320 milyon dolar maddi destek sağlayacağının sözünü verdi.
Tabii, Gillard’ın BM’de ki yoğun trafiği devam ederken ülkedeki ana muhalefet lideri de boş durmadı. Abbott bu yoğun trafikdeki konuşmalarını yersiz bulduğunu belirterek, ülkenin sınır güvenliği ve ekonomideki kriz gibi durumlar söz konusu iken, BM toplantısında ne işinin olduğu ve geçici üyelik için yapılan harcama ve verilen eforu anlamsız bulduğunu belirtti. Tony Abbott, geçici üyeliğin Avustralya adına neler getireceği yönündeki çıkışları, Gillard’ın yokluğunda ülkede gündem maddesi oldu. Dışişleri Bakanı Bob Carr’ın ise muhalefete cevabı çok gecikmeden geldi. Senatör Carr, Muhalefet Lideri Abbott’ı, bu sözleri ile Avustralya’yı tekrar koloni ülkesi haline getirmek istediğini, kendi bölgesi dışında dünyanın geri kalanı ile ilgilenmemesi gerektiğini ima ettiğini söyledi.
Başbakan, ister siyasetin gereğini yapıyor olsun, isterse ülkenin menfaatini düşünerek yapsın, konuya hangi açıdan bakarsak bakalım, bugün dünyanın önemli meselelerinin çözümüne katkı anlamında yaptığı açıklamalar göz ardı edilemez. Çünkü dünya gündemini meşgul eden konularla ilgili Gillard Hükümetinin duruşunu, takdirle karşılamak gerekir. Zira ateist olduğunu söyleyen Gillard’ın, ‘dinlere hakaret kabul edilemez’ diyerek inanç konusundaki hassasiyetini ortaya koyması son derece önemli. Yani Avrupa’daki liderler gibi; Peygamberimize yapılan söz konusu hakareti ‘‘İfade özgürlüğü’’ olarak değerlendirmiyor. Bir başka önemli nokta ise; evlilik
ile ilgili düşüncesi sorulduğunda da ‘evlilikler sadece bayan ile erkek arasında olmalıdır’ şeklinde yaptığı açıklamasıydı. Avustralya’nın bugünkü siyaset gerçeği açısından göz ardı edilmeyecek bu konulardaki tutumu, bugün her siyasetçinin ve liderin, yapamadığı açıklamalardır. İnsanlığın geleceği, nesillerin sağlıklı devamı, huzur, güven ve barış adına dik durarak kullanılan bu cümleleri, tüm liderlerden duymayı arzuluyoruz. İnsanlık, ancak o zaman kendisini emniyet ve sükünet de hissederek, biraz olsun rahatlayacaktır . z.polat@yepyeni.zamanaustralia.com.au