Dünya, ‘Mülteciler Haftası’nda, yine ve yeni bir tekne faciasının dramı ile sarsıldı. Yaşadığı acıları unutmak, bir takım geçim sıkıntısı ve yoksulluklardan kurtulmak için bu zorlu yolları tercih ettiler.
Yeni bir hayata başlama umuduyla her türlü tehlike ve zorluğu göze alıp, umuda yolculuğa yelken açan bu bahtı kara insanların hayalleri, yine okyanusun derin sularında kayboldu.
Geçen hafta Endonezya’dan, Avustralya’ya gelmek üzere yola çıkan 200 mülteci, Java ile Christmas Adası arasında kendilerini taşıyan tekne veya geminin alabora olmasıyla okyanusta kayıp oldular. Bu yazı hazırlanırken aralarında 13 yaşında bir çocuğun da bulunduğu 108 kişi kurtarılmış, 90 kişinin ise akıbetinin ne olduğu henüz bilinemiyordu. Pasifiğin, ıssız ve derin sularında yaşanan bu son trajedi, 2001 yılından bu yana en ağır ve en dramatiği oldu. En büyük tekne kazası 11 yıl önce SIEV X adlı kalabalık mülteci grubunu taşıyan bir geminin batması ile yaşandı. Bu içler acısı olayda, gemide bulunan 400 kişiden 353’ü hayatını kaybetti. Hafızalardan silinmeyen bir önceki trajedi ise; Avustralya’ya gelmek üzere yola çıkan mültecilerin durdurulup, işlemleri için tutulduğu Christmas Adası yakınlarında yaşanmıştı. 2010 yılı Aralık ayında meydana gelen bu kazada, şiddetli fırtına sebebiyle adanın kayalıklarına çarpan teknede ise üç aylık bir bebek ve 15’i çocuk olmak üzere 50 mülteci okyanus sularında boğuldu.
Yine ve yeni bir tekne kazası dedik. Evet, temennimiz bu umuda yolculuğa çıkan insanların hüsranla sonuçlanan akıbetlerine yenilerinin eklenmemesi. Bu konuda atılacak adımların siyasete alet edilmeden, parti görüşleri veya sen, ben kavgasına girmeden, insanlık adına çareler bulunup bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Mültecilerin hayatlarını tehlikeye atarak, Avustralya’ya yasal olmayan yollardan gelme isteklerini engellemek için hükümet bir takım çözümler sundu. İktidarın, mültecileri Malezya’ya gönderme isteği Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilmişti. Zaten bu teklife muhalefet de karşı çıkıyordu. Gelinen noktada Federal Hükümet, muhalefetin Nauru teklifini bile görüşebileceklerini ancak karşı tarafın birlikte çalışma ve çözüm bulmada samimi olmadığı yönünde açıklamalar yaptı. İşte tıkanan bu çözümsüzlüğe, çözüm bulunamazsa ve Kaptan Emad (Ali al-Abassi) ve Ewaz Ali Rezai gibi insan kaçakçılığı ticaretiyle suçlanan kişiler ülkede cirit atarken, bilmem daha kaç umuda yolculuğa çıkan insan, okyanusun derin sularında kaybolacak ve kaç can yitirilecek. Rezai, insan kaçakçılığı suçundan yakalandı. Hakkında 10 yıl hapis ve 110 bin dolar para cezası öngörülüyor. Ancak büyük bir habercilik örneği sergileyen ABC’deki Four Corners programının ortaya çıkardığı Kaptan Emad lakaplı Ali al-Abassi kayıplara karıştı. Four Corners programının yankıları halen devam ediyor. TV programının Jakarta ile Canberra’nın arasını açabileceği üzerinde de yorumlar yapılıyor. Programın içeriğinden çok, yankılara sebebiyet veren konu ise Kaptan Emad’ın haberi yayınlanır yayınlanmaz, bir gün sonra hem de Melbourne Havaalanı’ndan elini kolunu sallayarak ülkeden kaçmayı başarması oldu. Bazen hükümeti acımasızca eleştirse de, bu konuda Ana Muhalefet lideri Tony Abbott’a hak vermemek elde değil. Muhalefet, Avustralya kara sularının güvenliğini sorgulayarak hükümete bu konuda zaman zaman çağrıda bulunuyor. Ancak, insan kaçakçılığı yaptığı iddiası ile ulusal kanalda haberi yapılan birisinin, uluslararası bir havaalanından nasıl çıkabildiği ise akıllara durgunluk veriyor. Emad’ın asıl mesleği, gemi kaptanlığı. 2010 yılında ailesiyle, 43 kişinin bulunduğu bir tekne ile Avustralya’ya sığınma talebinde bulunmuş. İşin ilginç yanı, gelen kişiler arasında ilk önce kendisine koruma vizesi verilmesi ve üç ay içerisinde Avustralya’ya giriş yapması. Hakkında yapılan haberlere göre aslında Kaptan Emad’ın uzun yıllardan beri Malezya’da yaşadığı ve bazı işyerlerinin olduğu yönünde. Diğer bir iddia ise Avustralya’ya gelmeden önce Endonezya’da, bağlantılı olduğu kişilerle buraya mültecileri nasıl getirecekleri konusunda kuracakları düzeni görüşmek üzere bir araya gelmiş olması. Gemide, bu işle bağlantısı olduğu sanılan en az beş kişinin daha olduğu tespit edilmişti.
Kendisini Avustralyalı yetkililere bir sığınmacı olarak kabul ettiren Emad, ülkeden ayrılmadan önce Canberra’da bir alışveriş merkezinin, el arabalarını toplayan bir görevli olarak görüntülendi. Aslında bu durumdan dolayı, tekne ile gelenlerin üssü olan Endonezya Hükümeti de, rahatsız oldu. İnsan Kaçakçısı olarak suçlanan bu kişiye nasıl koruma vizesi verildiğinin açıklanması isteniyor. Endonezya Dışişleri Bakanı Marty Natalegawa, Emad’a verilen mülteci statüsü hakkındaki iddiaların “çok ciddi” olduğunu söyledi. Sözüm ona Endonezya’nın insan kaçakçılığı ticaretini engelleme konusunda çabaladığını vurgulayan yetkililer, Avustralya’nın ise bu konudaki eksikliğinin kabul edilemez olduğunu belirtiyorlar. Emad’ın, Avustralya’ya vize alışından, ülkeden çıkışına kadar geçirdiği süre şüpheyle dolu. İnsan kaçakçılığı ticaretinin sona erdirilmesi ve standart dışı, imkânlarla okyanusa açılmayı göze alan bu insanların, benzer trajedilerle karşı karşıya kalmaması için Uluslararası Af Örgütü’nün de bazı istekleri var. Örgüt yetkilileri, yaşanan trajedilerin sona ermesi için Avustralya’nın bölgesel bir çözümü hedeflemesi gerektiğini savunuyor. Ayrıca, Federal Hükümeti ve Muhalefet Partilerini, Malezya ve Endonezya ile ortak çalışmaya davet ediyorlar. Örgüte göre; Malezya, Nauru veya Manus Adası seçenekleri kısa vadeli projeler. Bunun yerine uzun ve kalıcı çözümler üretilmesi gerekiyor. Temennimiz, hem hükümet kanadı hem de muhalefetin bu çağrıya kulak vermesi. Çünkü bu konuda uzlaşmak demek; başka mazlum ve mağdur insanların ölmemesi demek.