Ana Muhalefet İşçi Partisi Lideri Shorten: “Sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerin insanlarını yâda farklı inanç mensuplarını istemiyoruz gibi, tartışmaların anlamı yok. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum; dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkıları olmayan bir Avustralya’yı hayal bile edemiyorum” dedi.
Ülke ekonomisi ve Koalisyon hükümetinin genel gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Liberal Koalisyon Hükümeti, ülke ekonomisini yanlış algılıyor. Madene dayalı olmayan bir ekonomik yapıya ve güvene dayalı yeni iş alanlarının açılmasına ihtiyacımız var. İş dünyasına gelecek için ümit vaat etmemiz gerekiyor. Ancak 2014 yılında Başbakan Tony Abbott ve Yardımcısı Joe Hockey, hükümetinin hazırladığı federal bütçeyle bunu yapmak yerine, emekli ödeneklerini kestiler, çalışan kesimin çocuklarının üniversiteye gitmesini zorlaştırdılar. Hastalara vergi koydular. Aile ödeneklerinden 6 bin dolarlık kesinti yaptılar. Son 40 yılın en büyük siyasi başarısızlığı sergileniyor.
Liberal Hükümet, bütçe açığının, Genel Başkanlığını yaptığınız İşçi Partisi’nden kaldığını söylüyor. Buna katılıyor musunuz?
Tony Abbott ve Joe Hockey, bunu hep yapıyorlar. Avustralya’nın sorunları ile ilgili daima başkalarını suçluyorlar. İklim değişikliği için bilim adamlarını suçluyorlar. Ekonomistleri, emeklileri, işçileri ve İşçi Partisi’ni suçluyorlar. Ancak, her geçen gün daha da kötüye giden tüm bu ekonomik sorunların asıl kaynağı kendi kötü politikalaradır. Avustralya’da kendini göstere göstere gelişen 3 temel değişiklik var. Birincisi maden gelirleri dönemi bitiyor. Artık ekonomik büyüme için maden dışındaki sektörlere yaslanmamız gerekiyor. İkincisi Asya’nın yükselen değer olduğu ve bizim bundan istifade edebileceğimiz gerçeğidir. Hiç kimsenin fark edemediği üçüncü gerçek ise, Abbot hükümetinin ekonomiyi bu kadar kötü idare edebileceğiydi. Bütçe açığı büyüdü, işsizlik arttı, küçük işletmeler ve tüketici güveni düştü.
Anketlere göre İşçi Partisi önde gözüküyor. 2016 Federal seçimleri için nasıl bir tahminde bulunmak istersiniz?
Almamız gereken daha çok yol var. Önmüzde daha seçimler için uzunca bir süre bulunuyor. İşçi Partisi’nin üç önemli hedefi var. Bunlar: kendi içimizde bir birliktelik oluşturmak, Abbott hükümetinin kesintilerle dolu, adaletsiz bütçesine ciddi muhalefet yapmak ve Avustralya’nın geleceği için, sağlam ve gerçekçi temellere dayalı sosyal bir program hazırlığı yapmak. Bunu seçimlere yaklaştığımızda, detaylı şekilde ilan edeceğiz.
Victoria ve Queensland Eyalet seçimlerini kazandınız. NSW’de ise partiniz oy oranını, önemli derecede arttırdı. Bunun Federal seçimlere yansıması nasıl olur?
Victoria ve Queenslandlı vatandaşlarımızın artık fonksiyonunu kaybetmiş liberal muhafezakâr hükümetini değiştirdikleri için memnunum. Ancak bundan sonra seçimlere kadar olan 12 aylık süreçte neler yapılabileceği bizim gayretimize bağlı. Abbott hükümetinin yanlış kararları, yükselen işsizlik, yatırım azlığı ve yeni iş imkânlarının oluşturulamaması seçmen tarafından tepkiyle karşılanıyor ve oy kaybına neden oluyor.
AVUSTRALYA GÖÇLE VE GÖÇMENLE KUVVETLENDİ
İşçi Partisi’nin oy artışını neye bağlıyorsunuz?
Siyasette asıl olan güvendir. Abbott Hükümeti Avustralyalılara verdiği sözleri tutmayarak bu güveni kaybetti. Şimdiki hedefimiz seçimlere kadar olan 12 aylık sürede, 2025 ve 2035’li yıllar için kendi vizyonumuzu anlatabilmek.
Hükümetin sığınmacı politikası da, çeşitli uluslararası kuruluşlarından ciddi eleştiri alıyor. Nerede yanlışlık yapıyorlar?
Burada soru şu; Avustralya’nın insani değerlere önem veren bir ulus olarak kalmaya devam etmesini nasıl başaracağız? Uluslararası sorumluluklarına bağlı, nerede olurlarsa olsunlar ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmaya adanmış bir Avustralya. Ama insanları, botlarla buraya gelmeye teşvik etmek sığınmacılara iyilik yapmak anlamına gelmiyor. Çünkü bu botlarla deniz yolculuğu yapmak büyük tehlike. Akdeniz’de sığınmacıları taşıyan aracın batmasıyla büyük bir trajediye şahit olduk. Yersiz ve yurtsuz kalmış insanlarla ilgili bu konularda güçlü bir bölgesel yaklaşım gerektiğine inanıyoruz. İşçi Partisi olarak Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Örgütü ile temas halindeyiz. İnsan kaçakçılığıyla mücadele için çok uluslu ve bölgesel işbirliğine ihtiyaç var.
Reclaim Australia tarafından yapılan protestolara sert bir açıklamanız olmuştu.
Bütün milletlerin içinde zaman zaman sizinle aynı fikirde olmayanlar çıkabilir. Bu insanların çeşitli gösterilerde bulunmaları normal. Ama inanmadığım şey, bunu yaparken şiddete başvurmalarıdır. ‘Bu ülkede sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerden insanları yâda farklı inanç sahibi insanları istemiyoruz’ tarzı tartışmaların bir anlamı yok. Sürekli şekilde göçmenlere yönelik çeşitli eylemler yapmanın anlamı yok. Avustralya göçle ve göçmenle kuvvetlendi. Dünyanın en başarılı ülkelerine bakın; göçmenlerin bunda büyük bir payı olduğunu görürsünüz. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum. Aynı şekilde ikinci, üçüncü ve dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkılarının olmadığı bir Avustralya’yı da hayal edemiyorum.
Gösteri gruplarına yönelik açıklamanızın benzeri bir açıklama hükümet kanadından gelmedi.
Tabi bu hükümetin kendi kararı. Ama bizim açımızdan küçük bir grup insan, azınlıkları kötülüyor, insanlara saldırıyor ve onlara hakaretlerde bulunuyorlarsa, bunu kabul etmek mümkün değil. Çok değil, yakın zamana kadar, Katolikler de bu durumdaydılar. Bu ülkede sıkıntı çekip, zor günler yaşadılar. Ama şimdi bu durum değişti. Bu değişikliği sağlamanın yolu, benzer ayrımcılıklara katlanmak değil. Bu ülkeye her kim olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, hoşgörüyle karşılanır. Paylaşarak yaşayabileceğimiz güzel ve harika bir ülkemiz var.
TÜRKİYE İLE AVUSTRALYA SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ARASINDA İŞBİRLİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORUM
İŞİD terör örgütü, İslam’ın güzel yüzünü terörizmle aynı kareye sokmaya çalışıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Burada terör konusundaki bir tartışmada sorun İslam’ın kendisiymiş gibi, kafa karışıklığına girmemeliyiz. Her toplumun ve inancın mensupları arasında sevgiden yoksun hoşgörüsüz insan var. Ama ben hiçbir zaman yüzbinlerce Avustralyalı Müslümanı, IŞİD gibi seviyesiz, sevgisiz ve hoşgörüsüz insanlarla aynı kefeye koymam. Bu nedenle kendi içindeki farklılıklara hoşgörü gösteren bir millet olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Her yüz Avustralyalıdan 27’si, başka bir ülkede doğdu. Ülkemiz, nüfusu en fazla çeşitliliğe sahip olan dünyanın 3. ülkesidir. Avustralya’nın bu çoğulcu demokrasideki başarısı birkaç başlık altında toplanabilir. Bunlar arasında; Kadınlara tanınan eşit muamele, dünyanın her yerinden alınan göç, insanlara verilen evrensel eğitim imkânı ve Avustralya’nın demokrasideki kararlılığı gibi dört önemli etken sayılabilir.
Çanakkale Savaşları’nın 100. yıldönümü nedeniyle her iki ülkede hazırlıklar yapıldı. Hazırlıkları yeterli buluyor musunuz?
Daima yapılabilecek daha fazla şeyler vardır. Hükümetler ve hükümet dışı sivil kurumlar arasında işbirliklerinin kurulmasını görmek isterim. Buna bağlı olarak işadamlarının bağlantıları sağlanabilir. Kültürler arası değişim programları olabilir. Ülkemizde gerçekten çok başarılı bir Türk diasporası var. Ayrıca büyük çoğunluğumuz, Atatürk’ün 1920’de Avustralyalı annelere, evlatlarının Türkiye’de sonsuza kadar kendi evlatları olarak muamele göreceklerine dair verdiği o müthiş sözlerini çok iyi biliyor. Şahsen, Atatürk’ün büyük hayranlarından biriyim. Atatürk’ün liderliği modern Türkiye’nin oluşmasında tayin edici bir rol oynamıştır.
Türkiye ve Avustralya savaştan dostluk elde eden eşi ve benzeri olmayan iki ülke. Sizce günümüz dünyası bundan ders çıkarabiliyor mu?
İki ülke arasında ciddi bir saygı oluştu. Savaştan insanlar için nasıl bir ders çıkarılabilir bilmiyorum. Bence savaştan çıkarılabilecek tek ders, politikanın başarısızlığıdır. Bu savaştan alınacak bir ders varsa o da barışın kıymetidir.
Türkler ve Avustralyalılar savaşın nefretini yenerek bunu yaptılar.
Evet, öyle. Bir kuzenimin amcasıyla görüştüm. Ona Çanakkale’ye gideceğimi söyledim. Gelibolu’ya giden iki Avustralyalı askerin biri, amcası diğeri ise dayısı. Birisi savaşın ilk günü, diğeri de savaş sona ermeden bir hafta önce hayatlarını kaybetmişler. Büyük acılar yaşandı. Bunlar sadece iki olay. Bir de, 8150 Avustralyalının hayatlarını kaybettiğini düşünün. Türk tarafında da on binlerce insan hayatını kaybetti.
BİR İNSAN İÇİN ADALETSİZLİK VARSA DİĞERLERİ İÇİN ADALET OLMAZ
G20 Brisbane zirvesi sonuç bildirisinde dünyadaki yolsuzluklara dikkat çekildi. Bu yıl Türkiye’de G20 Zirvesi, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzlukların gölgesinde yapılacak. Bu konudaki değerlendirmeleriniz neler?
Bence, dürüst bir millet olma konusunda Avustralya iyi bir durumda. Hiç kimse mükemmel değil. Yolsuzluklar konusunda, kanunların uygulandığı ve finansal konularda güçlü bir kurumsal yapının olduğu bir ülkeyiz. Bu konuda bazı ülkelerin çok sancılı bir durumu var. Ben temiz bir hükümet kültürünün nasıl oluşturulabileceği konusuna ilgi duyuyorum. Tabi Türk politik kültürü Avustralya’dan daha farklı. Binlerce kilometre öteden onlara tavsiyede bulunmak konumunda değilim. Ancak, insanların demokrasiye olan güvenini inşa etmek istiyorsanız, politikacılarının da kendileriyle aynı standartlarda yaşadıklarını, görmeleri gerekiyor. Sanıyorum ki bu konuda yapılması gereken çok şey var. Bunun için de güçlü ve bağımsız bir medya bu işin olmazsa olmazıdır.
Türkiye’nin en büyük televizyonlarından biri olan Samanyolu Televizyonu’nun Genel Müdürü Hidayet Karaca, suçsuz yere hapiste yatıyor. Basın özgürlüğü ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Eğer her hangi bir şahıs için her hangi bir adaletsizlik varsa, diğer insanlar için de adalet söz konusu değildir. Bu konuda bana yazılı bir bilgi verirseniz gerekli yere götürebilirim. Daha önce G20 toplantısında Türkiye Başbakanı ile Avustralyalı gazeteci Peter Greste’nın durumunu görüştüm. Bu konuyu da gündeme getirmek için neler yapılabileceğine bakmaktan memnuniyet duyarım.
Ana Muhalefet İşçi Partisi Lideri Shorten: “Sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerin insanlarını yâda farklı inanç mensuplarını istemiyoruz gibi, tartışmaların anlamı yok. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum; dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkıları olmayan bir Avustralya’yı hayal bile edemiyorum” dedi.
Ülke ekonomisi ve Koalisyon hükümetinin genel gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Liberal Koalisyon Hükümeti, ülke ekonomisini yanlış algılıyor. Madene dayalı olmayan bir ekonomik yapıya ve güvene dayalı yeni iş alanlarının açılmasına ihtiyacımız var. İş dünyasına gelecek için ümit vaat etmemiz gerekiyor. Ancak 2014 yılında Başbakan Tony Abbott ve Yardımcısı Joe Hockey, hükümetinin hazırladığı federal bütçeyle bunu yapmak yerine, emekli ödeneklerini kestiler, çalışan kesimin çocuklarının üniversiteye gitmesini zorlaştırdılar. Hastalara vergi koydular. Aile ödeneklerinden 6 bin dolarlık kesinti yaptılar. Son 40 yılın en büyük siyasi başarısızlığı sergileniyor.
Liberal Hükümet, bütçe açığının, Genel Başkanlığını yaptığınız İşçi Partisi’nden kaldığını söylüyor. Buna katılıyor musunuz?
Tony Abbott ve Joe Hockey, bunu hep yapıyorlar. Avustralya’nın sorunları ile ilgili daima başkalarını suçluyorlar. İklim değişikliği için bilim adamlarını suçluyorlar. Ekonomistleri, emeklileri, işçileri ve İşçi Partisi’ni suçluyorlar. Ancak, her geçen gün daha da kötüye giden tüm bu ekonomik sorunların asıl kaynağı kendi kötü politikalaradır. Avustralya’da kendini göstere göstere gelişen 3 temel değişiklik var. Birincisi maden gelirleri dönemi bitiyor. Artık ekonomik büyüme için maden dışındaki sektörlere yaslanmamız gerekiyor. İkincisi Asya’nın yükselen değer olduğu ve bizim bundan istifade edebileceğimiz gerçeğidir. Hiç kimsenin fark edemediği üçüncü gerçek ise, Abbot hükümetinin ekonomiyi bu kadar kötü idare edebileceğiydi. Bütçe açığı büyüdü, işsizlik arttı, küçük işletmeler ve tüketici güveni düştü.
Anketlere göre İşçi Partisi önde gözüküyor. 2016 Federal seçimleri için nasıl bir tahminde bulunmak istersiniz?
Almamız gereken daha çok yol var. Önmüzde daha seçimler için uzunca bir süre bulunuyor. İşçi Partisi’nin üç önemli hedefi var. Bunlar: kendi içimizde bir birliktelik oluşturmak, Abbott hükümetinin kesintilerle dolu, adaletsiz bütçesine ciddi muhalefet yapmak ve Avustralya’nın geleceği için, sağlam ve gerçekçi temellere dayalı sosyal bir program hazırlığı yapmak. Bunu seçimlere yaklaştığımızda, detaylı şekilde ilan edeceğiz.
Victoria ve Queensland Eyalet seçimlerini kazandınız. NSW’de ise partiniz oy oranını, önemli derecede arttırdı. Bunun Federal seçimlere yansıması nasıl olur?
Victoria ve Queenslandlı vatandaşlarımızın artık fonksiyonunu kaybetmiş liberal muhafezakâr hükümetini değiştirdikleri için memnunum. Ancak bundan sonra seçimlere kadar olan 12 aylık süreçte neler yapılabileceği bizim gayretimize bağlı. Abbott hükümetinin yanlış kararları, yükselen işsizlik, yatırım azlığı ve yeni iş imkânlarının oluşturulamaması seçmen tarafından tepkiyle karşılanıyor ve oy kaybına neden oluyor.
AVUSTRALYA GÖÇLE VE GÖÇMENLE KUVVETLENDİ
İşçi Partisi’nin oy artışını neye bağlıyorsunuz?
Siyasette asıl olan güvendir. Abbott Hükümeti Avustralyalılara verdiği sözleri tutmayarak bu güveni kaybetti. Şimdiki hedefimiz seçimlere kadar olan 12 aylık sürede, 2025 ve 2035’li yıllar için kendi vizyonumuzu anlatabilmek.
Hükümetin sığınmacı politikası da, çeşitli uluslararası kuruluşlarından ciddi eleştiri alıyor. Nerede yanlışlık yapıyorlar?
Burada soru şu; Avustralya’nın insani değerlere önem veren bir ulus olarak kalmaya devam etmesini nasıl başaracağız? Uluslararası sorumluluklarına bağlı, nerede olurlarsa olsunlar ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmaya adanmış bir Avustralya. Ama insanları, botlarla buraya gelmeye teşvik etmek sığınmacılara iyilik yapmak anlamına gelmiyor. Çünkü bu botlarla deniz yolculuğu yapmak büyük tehlike. Akdeniz’de sığınmacıları taşıyan aracın batmasıyla büyük bir trajediye şahit olduk. Yersiz ve yurtsuz kalmış insanlarla ilgili bu konularda güçlü bir bölgesel yaklaşım gerektiğine inanıyoruz. İşçi Partisi olarak Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Örgütü ile temas halindeyiz. İnsan kaçakçılığıyla mücadele için çok uluslu ve bölgesel işbirliğine ihtiyaç var.
Reclaim Australia tarafından yapılan protestolara sert bir açıklamanız olmuştu.
Bütün milletlerin içinde zaman zaman sizinle aynı fikirde olmayanlar çıkabilir. Bu insanların çeşitli gösterilerde bulunmaları normal. Ama inanmadığım şey, bunu yaparken şiddete başvurmalarıdır. ‘Bu ülkede sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerden insanları yâda farklı inanç sahibi insanları istemiyoruz’ tarzı tartışmaların bir anlamı yok. Sürekli şekilde göçmenlere yönelik çeşitli eylemler yapmanın anlamı yok. Avustralya göçle ve göçmenle kuvvetlendi. Dünyanın en başarılı ülkelerine bakın; göçmenlerin bunda büyük bir payı olduğunu görürsünüz. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum. Aynı şekilde ikinci, üçüncü ve dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkılarının olmadığı bir Avustralya’yı da hayal edemiyorum.
Gösteri gruplarına yönelik açıklamanızın benzeri bir açıklama hükümet kanadından gelmedi.
Tabi bu hükümetin kendi kararı. Ama bizim açımızdan küçük bir grup insan, azınlıkları kötülüyor, insanlara saldırıyor ve onlara hakaretlerde bulunuyorlarsa, bunu kabul etmek mümkün değil. Çok değil, yakın zamana kadar, Katolikler de bu durumdaydılar. Bu ülkede sıkıntı çekip, zor günler yaşadılar. Ama şimdi bu durum değişti. Bu değişikliği sağlamanın yolu, benzer ayrımcılıklara katlanmak değil. Bu ülkeye her kim olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, hoşgörüyle karşılanır. Paylaşarak yaşayabileceğimiz güzel ve harika bir ülkemiz var.
TÜRKİYE İLE AVUSTRALYA SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ARASINDA İŞBİRLİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORUM
İŞİD terör örgütü, İslam’ın güzel yüzünü terörizmle aynı kareye sokmaya çalışıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Burada terör konusundaki bir tartışmada sorun İslam’ın kendisiymiş gibi, kafa karışıklığına girmemeliyiz. Her toplumun ve inancın mensupları arasında sevgiden yoksun hoşgörüsüz insan var. Ama ben hiçbir zaman yüzbinlerce Avustralyalı Müslümanı, IŞİD gibi seviyesiz, sevgisiz ve hoşgörüsüz insanlarla aynı kefeye koymam. Bu nedenle kendi içindeki farklılıklara hoşgörü gösteren bir millet olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Her yüz Avustralyalıdan 27’si, başka bir ülkede doğdu. Ülkemiz, nüfusu en fazla çeşitliliğe sahip olan dünyanın 3. ülkesidir. Avustralya’nın bu çoğulcu demokrasideki başarısı birkaç başlık altında toplanabilir. Bunlar arasında; Kadınlara tanınan eşit muamele, dünyanın her yerinden alınan göç, insanlara verilen evrensel eğitim imkânı ve Avustralya’nın demokrasideki kararlılığı gibi dört önemli etken sayılabilir.
Çanakkale Savaşları’nın 100. yıldönümü nedeniyle her iki ülkede hazırlıklar yapıldı. Hazırlıkları yeterli buluyor musunuz?
Daima yapılabilecek daha fazla şeyler vardır. Hükümetler ve hükümet dışı sivil kurumlar arasında işbirliklerinin kurulmasını görmek isterim. Buna bağlı olarak işadamlarının bağlantıları sağlanabilir. Kültürler arası değişim programları olabilir. Ülkemizde gerçekten çok başarılı bir Türk diasporası var. Ayrıca büyük çoğunluğumuz, Atatürk’ün 1920’de Avustralyalı annelere, evlatlarının Türkiye’de sonsuza kadar kendi evlatları olarak muamele göreceklerine dair verdiği o müthiş sözlerini çok iyi biliyor. Şahsen, Atatürk’ün büyük hayranlarından biriyim. Atatürk’ün liderliği modern Türkiye’nin oluşmasında tayin edici bir rol oynamıştır.
Türkiye ve Avustralya savaştan dostluk elde eden eşi ve benzeri olmayan iki ülke. Sizce günümüz dünyası bundan ders çıkarabiliyor mu?
İki ülke arasında ciddi bir saygı oluştu. Savaştan insanlar için nasıl bir ders çıkarılabilir bilmiyorum. Bence savaştan çıkarılabilecek tek ders, politikanın başarısızlığıdır. Bu savaştan alınacak bir ders varsa o da barışın kıymetidir.
Türkler ve Avustralyalılar savaşın nefretini yenerek bunu yaptılar.
Evet, öyle. Bir kuzenimin amcasıyla görüştüm. Ona Çanakkale’ye gideceğimi söyledim. Gelibolu’ya giden iki Avustralyalı askerin biri, amcası diğeri ise dayısı. Birisi savaşın ilk günü, diğeri de savaş sona ermeden bir hafta önce hayatlarını kaybetmişler. Büyük acılar yaşandı. Bunlar sadece iki olay. Bir de, 8150 Avustralyalının hayatlarını kaybettiğini düşünün. Türk tarafında da on binlerce insan hayatını kaybetti.
BİR İNSAN İÇİN ADALETSİZLİK VARSA DİĞERLERİ İÇİN ADALET OLMAZ
G20 Brisbane zirvesi sonuç bildirisinde dünyadaki yolsuzluklara dikkat çekildi. Bu yıl Türkiye’de G20 Zirvesi, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzlukların gölgesinde yapılacak. Bu konudaki değerlendirmeleriniz neler?
Bence, dürüst bir millet olma konusunda Avustralya iyi bir durumda. Hiç kimse mükemmel değil. Yolsuzluklar konusunda, kanunların uygulandığı ve finansal konularda güçlü bir kurumsal yapının olduğu bir ülkeyiz. Bu konuda bazı ülkelerin çok sancılı bir durumu var. Ben temiz bir hükümet kültürünün nasıl oluşturulabileceği konusuna ilgi duyuyorum. Tabi Türk politik kültürü Avustralya’dan daha farklı. Binlerce kilometre öteden onlara tavsiyede bulunmak konumunda değilim. Ancak, insanların demokrasiye olan güvenini inşa etmek istiyorsanız, politikacılarının da kendileriyle aynı standartlarda yaşadıklarını, görmeleri gerekiyor. Sanıyorum ki bu konuda yapılması gereken çok şey var. Bunun için de güçlü ve bağımsız bir medya bu işin olmazsa olmazıdır.
Türkiye’nin en büyük televizyonlarından biri olan Samanyolu Televizyonu’nun Genel Müdürü Hidayet Karaca, suçsuz yere hapiste yatıyor. Basın özgürlüğü ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Eğer her hangi bir şahıs için her hangi bir adaletsizlik varsa, diğer insanlar için de adalet söz konusu değildir. Bu konuda bana yazılı bir bilgi verirseniz gerekli yere götürebilirim. Daha önce G20 toplantısında Türkiye Başbakanı ile Avustralyalı gazeteci Peter Greste’nın durumunu görüştüm. Bu konuyu da gündeme getirmek için neler yapılabileceğine bakmaktan memnuniyet duyarım.
Ana Muhalefet İşçi Partisi Lideri Shorten: “Sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerin insanlarını yâda farklı inanç mensuplarını istemiyoruz gibi, tartışmaların anlamı yok. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum; dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkıları olmayan bir Avustralya’yı hayal bile edemiyorum” dedi.
Ülke ekonomisi ve Koalisyon hükümetinin genel gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Liberal Koalisyon Hükümeti, ülke ekonomisini yanlış algılıyor. Madene dayalı olmayan bir ekonomik yapıya ve güvene dayalı yeni iş alanlarının açılmasına ihtiyacımız var. İş dünyasına gelecek için ümit vaat etmemiz gerekiyor. Ancak 2014 yılında Başbakan Tony Abbott ve Yardımcısı Joe Hockey, hükümetinin hazırladığı federal bütçeyle bunu yapmak yerine, emekli ödeneklerini kestiler, çalışan kesimin çocuklarının üniversiteye gitmesini zorlaştırdılar. Hastalara vergi koydular. Aile ödeneklerinden 6 bin dolarlık kesinti yaptılar. Son 40 yılın en büyük siyasi başarısızlığı sergileniyor.
Liberal Hükümet, bütçe açığının, Genel Başkanlığını yaptığınız İşçi Partisi’nden kaldığını söylüyor. Buna katılıyor musunuz?
Tony Abbott ve Joe Hockey, bunu hep yapıyorlar. Avustralya’nın sorunları ile ilgili daima başkalarını suçluyorlar. İklim değişikliği için bilim adamlarını suçluyorlar. Ekonomistleri, emeklileri, işçileri ve İşçi Partisi’ni suçluyorlar. Ancak, her geçen gün daha da kötüye giden tüm bu ekonomik sorunların asıl kaynağı kendi kötü politikalaradır. Avustralya’da kendini göstere göstere gelişen 3 temel değişiklik var. Birincisi maden gelirleri dönemi bitiyor. Artık ekonomik büyüme için maden dışındaki sektörlere yaslanmamız gerekiyor. İkincisi Asya’nın yükselen değer olduğu ve bizim bundan istifade edebileceğimiz gerçeğidir. Hiç kimsenin fark edemediği üçüncü gerçek ise, Abbot hükümetinin ekonomiyi bu kadar kötü idare edebileceğiydi. Bütçe açığı büyüdü, işsizlik arttı, küçük işletmeler ve tüketici güveni düştü.
Anketlere göre İşçi Partisi önde gözüküyor. 2016 Federal seçimleri için nasıl bir tahminde bulunmak istersiniz?
Almamız gereken daha çok yol var. Önmüzde daha seçimler için uzunca bir süre bulunuyor. İşçi Partisi’nin üç önemli hedefi var. Bunlar: kendi içimizde bir birliktelik oluşturmak, Abbott hükümetinin kesintilerle dolu, adaletsiz bütçesine ciddi muhalefet yapmak ve Avustralya’nın geleceği için, sağlam ve gerçekçi temellere dayalı sosyal bir program hazırlığı yapmak. Bunu seçimlere yaklaştığımızda, detaylı şekilde ilan edeceğiz.
Victoria ve Queensland Eyalet seçimlerini kazandınız. NSW’de ise partiniz oy oranını, önemli derecede arttırdı. Bunun Federal seçimlere yansıması nasıl olur?
Victoria ve Queenslandlı vatandaşlarımızın artık fonksiyonunu kaybetmiş liberal muhafezakâr hükümetini değiştirdikleri için memnunum. Ancak bundan sonra seçimlere kadar olan 12 aylık süreçte neler yapılabileceği bizim gayretimize bağlı. Abbott hükümetinin yanlış kararları, yükselen işsizlik, yatırım azlığı ve yeni iş imkânlarının oluşturulamaması seçmen tarafından tepkiyle karşılanıyor ve oy kaybına neden oluyor.
AVUSTRALYA GÖÇLE VE GÖÇMENLE KUVVETLENDİ
İşçi Partisi’nin oy artışını neye bağlıyorsunuz?
Siyasette asıl olan güvendir. Abbott Hükümeti Avustralyalılara verdiği sözleri tutmayarak bu güveni kaybetti. Şimdiki hedefimiz seçimlere kadar olan 12 aylık sürede, 2025 ve 2035’li yıllar için kendi vizyonumuzu anlatabilmek.
Hükümetin sığınmacı politikası da, çeşitli uluslararası kuruluşlarından ciddi eleştiri alıyor. Nerede yanlışlık yapıyorlar?
Burada soru şu; Avustralya’nın insani değerlere önem veren bir ulus olarak kalmaya devam etmesini nasıl başaracağız? Uluslararası sorumluluklarına bağlı, nerede olurlarsa olsunlar ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmaya adanmış bir Avustralya. Ama insanları, botlarla buraya gelmeye teşvik etmek sığınmacılara iyilik yapmak anlamına gelmiyor. Çünkü bu botlarla deniz yolculuğu yapmak büyük tehlike. Akdeniz’de sığınmacıları taşıyan aracın batmasıyla büyük bir trajediye şahit olduk. Yersiz ve yurtsuz kalmış insanlarla ilgili bu konularda güçlü bir bölgesel yaklaşım gerektiğine inanıyoruz. İşçi Partisi olarak Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Örgütü ile temas halindeyiz. İnsan kaçakçılığıyla mücadele için çok uluslu ve bölgesel işbirliğine ihtiyaç var.
Reclaim Australia tarafından yapılan protestolara sert bir açıklamanız olmuştu.
Bütün milletlerin içinde zaman zaman sizinle aynı fikirde olmayanlar çıkabilir. Bu insanların çeşitli gösterilerde bulunmaları normal. Ama inanmadığım şey, bunu yaparken şiddete başvurmalarıdır. ‘Bu ülkede sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerden insanları yâda farklı inanç sahibi insanları istemiyoruz’ tarzı tartışmaların bir anlamı yok. Sürekli şekilde göçmenlere yönelik çeşitli eylemler yapmanın anlamı yok. Avustralya göçle ve göçmenle kuvvetlendi. Dünyanın en başarılı ülkelerine bakın; göçmenlerin bunda büyük bir payı olduğunu görürsünüz. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum. Aynı şekilde ikinci, üçüncü ve dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkılarının olmadığı bir Avustralya’yı da hayal edemiyorum.
Gösteri gruplarına yönelik açıklamanızın benzeri bir açıklama hükümet kanadından gelmedi.
Tabi bu hükümetin kendi kararı. Ama bizim açımızdan küçük bir grup insan, azınlıkları kötülüyor, insanlara saldırıyor ve onlara hakaretlerde bulunuyorlarsa, bunu kabul etmek mümkün değil. Çok değil, yakın zamana kadar, Katolikler de bu durumdaydılar. Bu ülkede sıkıntı çekip, zor günler yaşadılar. Ama şimdi bu durum değişti. Bu değişikliği sağlamanın yolu, benzer ayrımcılıklara katlanmak değil. Bu ülkeye her kim olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, hoşgörüyle karşılanır. Paylaşarak yaşayabileceğimiz güzel ve harika bir ülkemiz var.
TÜRKİYE İLE AVUSTRALYA SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ARASINDA İŞBİRLİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORUM
İŞİD terör örgütü, İslam’ın güzel yüzünü terörizmle aynı kareye sokmaya çalışıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Burada terör konusundaki bir tartışmada sorun İslam’ın kendisiymiş gibi, kafa karışıklığına girmemeliyiz. Her toplumun ve inancın mensupları arasında sevgiden yoksun hoşgörüsüz insan var. Ama ben hiçbir zaman yüzbinlerce Avustralyalı Müslümanı, IŞİD gibi seviyesiz, sevgisiz ve hoşgörüsüz insanlarla aynı kefeye koymam. Bu nedenle kendi içindeki farklılıklara hoşgörü gösteren bir millet olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Her yüz Avustralyalıdan 27’si, başka bir ülkede doğdu. Ülkemiz, nüfusu en fazla çeşitliliğe sahip olan dünyanın 3. ülkesidir. Avustralya’nın bu çoğulcu demokrasideki başarısı birkaç başlık altında toplanabilir. Bunlar arasında; Kadınlara tanınan eşit muamele, dünyanın her yerinden alınan göç, insanlara verilen evrensel eğitim imkânı ve Avustralya’nın demokrasideki kararlılığı gibi dört önemli etken sayılabilir.
Çanakkale Savaşları’nın 100. yıldönümü nedeniyle her iki ülkede hazırlıklar yapıldı. Hazırlıkları yeterli buluyor musunuz?
Daima yapılabilecek daha fazla şeyler vardır. Hükümetler ve hükümet dışı sivil kurumlar arasında işbirliklerinin kurulmasını görmek isterim. Buna bağlı olarak işadamlarının bağlantıları sağlanabilir. Kültürler arası değişim programları olabilir. Ülkemizde gerçekten çok başarılı bir Türk diasporası var. Ayrıca büyük çoğunluğumuz, Atatürk’ün 1920’de Avustralyalı annelere, evlatlarının Türkiye’de sonsuza kadar kendi evlatları olarak muamele göreceklerine dair verdiği o müthiş sözlerini çok iyi biliyor. Şahsen, Atatürk’ün büyük hayranlarından biriyim. Atatürk’ün liderliği modern Türkiye’nin oluşmasında tayin edici bir rol oynamıştır.
Türkiye ve Avustralya savaştan dostluk elde eden eşi ve benzeri olmayan iki ülke. Sizce günümüz dünyası bundan ders çıkarabiliyor mu?
İki ülke arasında ciddi bir saygı oluştu. Savaştan insanlar için nasıl bir ders çıkarılabilir bilmiyorum. Bence savaştan çıkarılabilecek tek ders, politikanın başarısızlığıdır. Bu savaştan alınacak bir ders varsa o da barışın kıymetidir.
Türkler ve Avustralyalılar savaşın nefretini yenerek bunu yaptılar.
Evet, öyle. Bir kuzenimin amcasıyla görüştüm. Ona Çanakkale’ye gideceğimi söyledim. Gelibolu’ya giden iki Avustralyalı askerin biri, amcası diğeri ise dayısı. Birisi savaşın ilk günü, diğeri de savaş sona ermeden bir hafta önce hayatlarını kaybetmişler. Büyük acılar yaşandı. Bunlar sadece iki olay. Bir de, 8150 Avustralyalının hayatlarını kaybettiğini düşünün. Türk tarafında da on binlerce insan hayatını kaybetti.
BİR İNSAN İÇİN ADALETSİZLİK VARSA DİĞERLERİ İÇİN ADALET OLMAZ
G20 Brisbane zirvesi sonuç bildirisinde dünyadaki yolsuzluklara dikkat çekildi. Bu yıl Türkiye’de G20 Zirvesi, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzlukların gölgesinde yapılacak. Bu konudaki değerlendirmeleriniz neler?
Bence, dürüst bir millet olma konusunda Avustralya iyi bir durumda. Hiç kimse mükemmel değil. Yolsuzluklar konusunda, kanunların uygulandığı ve finansal konularda güçlü bir kurumsal yapının olduğu bir ülkeyiz. Bu konuda bazı ülkelerin çok sancılı bir durumu var. Ben temiz bir hükümet kültürünün nasıl oluşturulabileceği konusuna ilgi duyuyorum. Tabi Türk politik kültürü Avustralya’dan daha farklı. Binlerce kilometre öteden onlara tavsiyede bulunmak konumunda değilim. Ancak, insanların demokrasiye olan güvenini inşa etmek istiyorsanız, politikacılarının da kendileriyle aynı standartlarda yaşadıklarını, görmeleri gerekiyor. Sanıyorum ki bu konuda yapılması gereken çok şey var. Bunun için de güçlü ve bağımsız bir medya bu işin olmazsa olmazıdır.
Türkiye’nin en büyük televizyonlarından biri olan Samanyolu Televizyonu’nun Genel Müdürü Hidayet Karaca, suçsuz yere hapiste yatıyor. Basın özgürlüğü ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Eğer her hangi bir şahıs için her hangi bir adaletsizlik varsa, diğer insanlar için de adalet söz konusu değildir. Bu konuda bana yazılı bir bilgi verirseniz gerekli yere götürebilirim. Daha önce G20 toplantısında Türkiye Başbakanı ile Avustralyalı gazeteci Peter Greste’nın durumunu görüştüm. Bu konuyu da gündeme getirmek için neler yapılabileceğine bakmaktan memnuniyet duyarım.
Ana Muhalefet İşçi Partisi Lideri Shorten: “Sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerin insanlarını yâda farklı inanç mensuplarını istemiyoruz gibi, tartışmaların anlamı yok. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum; dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkıları olmayan bir Avustralya’yı hayal bile edemiyorum” dedi.
Ülke ekonomisi ve Koalisyon hükümetinin genel gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Liberal Koalisyon Hükümeti, ülke ekonomisini yanlış algılıyor. Madene dayalı olmayan bir ekonomik yapıya ve güvene dayalı yeni iş alanlarının açılmasına ihtiyacımız var. İş dünyasına gelecek için ümit vaat etmemiz gerekiyor. Ancak 2014 yılında Başbakan Tony Abbott ve Yardımcısı Joe Hockey, hükümetinin hazırladığı federal bütçeyle bunu yapmak yerine, emekli ödeneklerini kestiler, çalışan kesimin çocuklarının üniversiteye gitmesini zorlaştırdılar. Hastalara vergi koydular. Aile ödeneklerinden 6 bin dolarlık kesinti yaptılar. Son 40 yılın en büyük siyasi başarısızlığı sergileniyor.
Liberal Hükümet, bütçe açığının, Genel Başkanlığını yaptığınız İşçi Partisi’nden kaldığını söylüyor. Buna katılıyor musunuz?
Tony Abbott ve Joe Hockey, bunu hep yapıyorlar. Avustralya’nın sorunları ile ilgili daima başkalarını suçluyorlar. İklim değişikliği için bilim adamlarını suçluyorlar. Ekonomistleri, emeklileri, işçileri ve İşçi Partisi’ni suçluyorlar. Ancak, her geçen gün daha da kötüye giden tüm bu ekonomik sorunların asıl kaynağı kendi kötü politikalaradır. Avustralya’da kendini göstere göstere gelişen 3 temel değişiklik var. Birincisi maden gelirleri dönemi bitiyor. Artık ekonomik büyüme için maden dışındaki sektörlere yaslanmamız gerekiyor. İkincisi Asya’nın yükselen değer olduğu ve bizim bundan istifade edebileceğimiz gerçeğidir. Hiç kimsenin fark edemediği üçüncü gerçek ise, Abbot hükümetinin ekonomiyi bu kadar kötü idare edebileceğiydi. Bütçe açığı büyüdü, işsizlik arttı, küçük işletmeler ve tüketici güveni düştü.
Anketlere göre İşçi Partisi önde gözüküyor. 2016 Federal seçimleri için nasıl bir tahminde bulunmak istersiniz?
Almamız gereken daha çok yol var. Önmüzde daha seçimler için uzunca bir süre bulunuyor. İşçi Partisi’nin üç önemli hedefi var. Bunlar: kendi içimizde bir birliktelik oluşturmak, Abbott hükümetinin kesintilerle dolu, adaletsiz bütçesine ciddi muhalefet yapmak ve Avustralya’nın geleceği için, sağlam ve gerçekçi temellere dayalı sosyal bir program hazırlığı yapmak. Bunu seçimlere yaklaştığımızda, detaylı şekilde ilan edeceğiz.
Victoria ve Queensland Eyalet seçimlerini kazandınız. NSW’de ise partiniz oy oranını, önemli derecede arttırdı. Bunun Federal seçimlere yansıması nasıl olur?
Victoria ve Queenslandlı vatandaşlarımızın artık fonksiyonunu kaybetmiş liberal muhafezakâr hükümetini değiştirdikleri için memnunum. Ancak bundan sonra seçimlere kadar olan 12 aylık süreçte neler yapılabileceği bizim gayretimize bağlı. Abbott hükümetinin yanlış kararları, yükselen işsizlik, yatırım azlığı ve yeni iş imkânlarının oluşturulamaması seçmen tarafından tepkiyle karşılanıyor ve oy kaybına neden oluyor.
AVUSTRALYA GÖÇLE VE GÖÇMENLE KUVVETLENDİ
İşçi Partisi’nin oy artışını neye bağlıyorsunuz?
Siyasette asıl olan güvendir. Abbott Hükümeti Avustralyalılara verdiği sözleri tutmayarak bu güveni kaybetti. Şimdiki hedefimiz seçimlere kadar olan 12 aylık sürede, 2025 ve 2035’li yıllar için kendi vizyonumuzu anlatabilmek.
Hükümetin sığınmacı politikası da, çeşitli uluslararası kuruluşlarından ciddi eleştiri alıyor. Nerede yanlışlık yapıyorlar?
Burada soru şu; Avustralya’nın insani değerlere önem veren bir ulus olarak kalmaya devam etmesini nasıl başaracağız? Uluslararası sorumluluklarına bağlı, nerede olurlarsa olsunlar ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmaya adanmış bir Avustralya. Ama insanları, botlarla buraya gelmeye teşvik etmek sığınmacılara iyilik yapmak anlamına gelmiyor. Çünkü bu botlarla deniz yolculuğu yapmak büyük tehlike. Akdeniz’de sığınmacıları taşıyan aracın batmasıyla büyük bir trajediye şahit olduk. Yersiz ve yurtsuz kalmış insanlarla ilgili bu konularda güçlü bir bölgesel yaklaşım gerektiğine inanıyoruz. İşçi Partisi olarak Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Örgütü ile temas halindeyiz. İnsan kaçakçılığıyla mücadele için çok uluslu ve bölgesel işbirliğine ihtiyaç var.
Reclaim Australia tarafından yapılan protestolara sert bir açıklamanız olmuştu.
Bütün milletlerin içinde zaman zaman sizinle aynı fikirde olmayanlar çıkabilir. Bu insanların çeşitli gösterilerde bulunmaları normal. Ama inanmadığım şey, bunu yaparken şiddete başvurmalarıdır. ‘Bu ülkede sığınmacı istemiyoruz, farklı ülkelerden insanları yâda farklı inanç sahibi insanları istemiyoruz’ tarzı tartışmaların bir anlamı yok. Sürekli şekilde göçmenlere yönelik çeşitli eylemler yapmanın anlamı yok. Avustralya göçle ve göçmenle kuvvetlendi. Dünyanın en başarılı ülkelerine bakın; göçmenlerin bunda büyük bir payı olduğunu görürsünüz. Göçmenin bulunmadığı bir Avustralya’nın geleceğini düşünemiyorum. Aynı şekilde ikinci, üçüncü ve dördüncü jenerasyon göçmenlerin katkılarının olmadığı bir Avustralya’yı da hayal edemiyorum.
Gösteri gruplarına yönelik açıklamanızın benzeri bir açıklama hükümet kanadından gelmedi.
Tabi bu hükümetin kendi kararı. Ama bizim açımızdan küçük bir grup insan, azınlıkları kötülüyor, insanlara saldırıyor ve onlara hakaretlerde bulunuyorlarsa, bunu kabul etmek mümkün değil. Çok değil, yakın zamana kadar, Katolikler de bu durumdaydılar. Bu ülkede sıkıntı çekip, zor günler yaşadılar. Ama şimdi bu durum değişti. Bu değişikliği sağlamanın yolu, benzer ayrımcılıklara katlanmak değil. Bu ülkeye her kim olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, hoşgörüyle karşılanır. Paylaşarak yaşayabileceğimiz güzel ve harika bir ülkemiz var.
TÜRKİYE İLE AVUSTRALYA SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ARASINDA İŞBİRLİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORUM
İŞİD terör örgütü, İslam’ın güzel yüzünü terörizmle aynı kareye sokmaya çalışıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Burada terör konusundaki bir tartışmada sorun İslam’ın kendisiymiş gibi, kafa karışıklığına girmemeliyiz. Her toplumun ve inancın mensupları arasında sevgiden yoksun hoşgörüsüz insan var. Ama ben hiçbir zaman yüzbinlerce Avustralyalı Müslümanı, IŞİD gibi seviyesiz, sevgisiz ve hoşgörüsüz insanlarla aynı kefeye koymam. Bu nedenle kendi içindeki farklılıklara hoşgörü gösteren bir millet olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Her yüz Avustralyalıdan 27’si, başka bir ülkede doğdu. Ülkemiz, nüfusu en fazla çeşitliliğe sahip olan dünyanın 3. ülkesidir. Avustralya’nın bu çoğulcu demokrasideki başarısı birkaç başlık altında toplanabilir. Bunlar arasında; Kadınlara tanınan eşit muamele, dünyanın her yerinden alınan göç, insanlara verilen evrensel eğitim imkânı ve Avustralya’nın demokrasideki kararlılığı gibi dört önemli etken sayılabilir.
Çanakkale Savaşları’nın 100. yıldönümü nedeniyle her iki ülkede hazırlıklar yapıldı. Hazırlıkları yeterli buluyor musunuz?
Daima yapılabilecek daha fazla şeyler vardır. Hükümetler ve hükümet dışı sivil kurumlar arasında işbirliklerinin kurulmasını görmek isterim. Buna bağlı olarak işadamlarının bağlantıları sağlanabilir. Kültürler arası değişim programları olabilir. Ülkemizde gerçekten çok başarılı bir Türk diasporası var. Ayrıca büyük çoğunluğumuz, Atatürk’ün 1920’de Avustralyalı annelere, evlatlarının Türkiye’de sonsuza kadar kendi evlatları olarak muamele göreceklerine dair verdiği o müthiş sözlerini çok iyi biliyor. Şahsen, Atatürk’ün büyük hayranlarından biriyim. Atatürk’ün liderliği modern Türkiye’nin oluşmasında tayin edici bir rol oynamıştır.
Türkiye ve Avustralya savaştan dostluk elde eden eşi ve benzeri olmayan iki ülke. Sizce günümüz dünyası bundan ders çıkarabiliyor mu?
İki ülke arasında ciddi bir saygı oluştu. Savaştan insanlar için nasıl bir ders çıkarılabilir bilmiyorum. Bence savaştan çıkarılabilecek tek ders, politikanın başarısızlığıdır. Bu savaştan alınacak bir ders varsa o da barışın kıymetidir.
Türkler ve Avustralyalılar savaşın nefretini yenerek bunu yaptılar.
Evet, öyle. Bir kuzenimin amcasıyla görüştüm. Ona Çanakkale’ye gideceğimi söyledim. Gelibolu’ya giden iki Avustralyalı askerin biri, amcası diğeri ise dayısı. Birisi savaşın ilk günü, diğeri de savaş sona ermeden bir hafta önce hayatlarını kaybetmişler. Büyük acılar yaşandı. Bunlar sadece iki olay. Bir de, 8150 Avustralyalının hayatlarını kaybettiğini düşünün. Türk tarafında da on binlerce insan hayatını kaybetti.
BİR İNSAN İÇİN ADALETSİZLİK VARSA DİĞERLERİ İÇİN ADALET OLMAZ
G20 Brisbane zirvesi sonuç bildirisinde dünyadaki yolsuzluklara dikkat çekildi. Bu yıl Türkiye’de G20 Zirvesi, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzlukların gölgesinde yapılacak. Bu konudaki değerlendirmeleriniz neler?
Bence, dürüst bir millet olma konusunda Avustralya iyi bir durumda. Hiç kimse mükemmel değil. Yolsuzluklar konusunda, kanunların uygulandığı ve finansal konularda güçlü bir kurumsal yapının olduğu bir ülkeyiz. Bu konuda bazı ülkelerin çok sancılı bir durumu var. Ben temiz bir hükümet kültürünün nasıl oluşturulabileceği konusuna ilgi duyuyorum. Tabi Türk politik kültürü Avustralya’dan daha farklı. Binlerce kilometre öteden onlara tavsiyede bulunmak konumunda değilim. Ancak, insanların demokrasiye olan güvenini inşa etmek istiyorsanız, politikacılarının da kendileriyle aynı standartlarda yaşadıklarını, görmeleri gerekiyor. Sanıyorum ki bu konuda yapılması gereken çok şey var. Bunun için de güçlü ve bağımsız bir medya bu işin olmazsa olmazıdır.
Türkiye’nin en büyük televizyonlarından biri olan Samanyolu Televizyonu’nun Genel Müdürü Hidayet Karaca, suçsuz yere hapiste yatıyor. Basın özgürlüğü ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Eğer her hangi bir şahıs için her hangi bir adaletsizlik varsa, diğer insanlar için de adalet söz konusu değildir. Bu konuda bana yazılı bir bilgi verirseniz gerekli yere götürebilirim. Daha önce G20 toplantısında Türkiye Başbakanı ile Avustralyalı gazeteci Peter Greste’nın durumunu görüştüm. Bu konuyu da gündeme getirmek için neler yapılabileceğine bakmaktan memnuniyet duyarım.