Yeni Çağ yazarı
Ahmet Takan, yine Ankara’dan bomba kulisler aktardı.
Takan, Erdoğan’ın Başbakan Davutoğlu’na ‘sık sık fırça attığını’ bu günlerden birinde Davutoğlu’nun ‘istifa edebileceğini’ söylediğini ancak Erdoğan’ın buna mukabil, “Sabredin, ben size 4-5 ay sonra ne yapacağınızı söyleyeceğim.” dediğini öne sürdü.
Takan, daha sonra Erdoğan’ın 3. Köprü’nünson tabliye yerleştirme törenlerinde yaşanan‘kol börekli’ muhabbetin detaylarını aktardı.
İşte Ahmet Takan’ın o yazısı:
Her büyük acının ardından, içeriği iyice manasızlaşan (!) adeta geyik muhabbetine dönüşen tartışmalar, sorular…”İstifa yok mu?”, “güvenlik önlemlerinin yetersizliği”, ” istihbarat zafiyeti”…
Kan uykusu demek bu kadar ağır olurmuş da bilmezmişiz. Türkiye’nin en büyük zafiyeti; yönetim. Hem de her kademede. Tepeden tırnağa. Başkomutanlıktan, Başbakanlığa, oralardan tüm Bakanlıklara, yargıya, siyasi partilere… Her yere; çürütürcesine sirayet etmiş bu yönetim zafiyeti. Kifayetsiz muhterislerin de işine çok geliyor. Büyük AKP devlet adasının yanında küçük AKP modeli adacıklar da oluşuverdi her yerde. Şahsi istikballer her şeyin önüne geçti. Tek istisnası, önüne asla ve kat’a geçilemeyen, geçilmesi teklif dahi edilemeyen; reisler.
O şerefli istifa müessesesinin, içi boşaltıldı. Onursuzlaştırıldı. “O istifa etse ne olacak ki yerine gelecek daha mı iyice olacak” psikolojisi milletin kabulünde kurumsallaştırıldı. Bunları kabullene kabullene her büyük katliamın ardından feryat figan ediyoruz. Ne kadar acı!.. Bu kifayetsiz muhterislere yol verenlerin, istifa edecek kadar onuru olmayanları bizim seçtiğimizi unutuyoruz. Her defasında “hadi bir kere daha “dediğimizi hiç hatırlamıyoruz. 10 Ekim 2015’te Ankara Gar’ı patlatıldı 109 can verdik, 17 Şubat 2016’da Merasim Sokak patlatıldı 29 can verdik, 13 Mart 2016’da Kızılay’da Atatürk Bulvarı patlatıldı -bu satırların yazıldığı sırada- 37 can verdik. Haa!.. Bu arada 20 Eylül 2011 tarihinde Ankara’nın göbeğinde Kumrular Sokak da patlatılmış ve 5 can 40 yaralı vermiştik. O zamanlarda da “istifa eden yok mu” diye geyik çeviriyorduk!… O, sözde bıraktığımız zafiyet sorumluları, istifa makamlarındaki şahsiyetler döne dolaşa hep bizim tepemizde. Başkomutanlıklarda, bakanlıklarda, yargıda, siyasi partilerde hâlâ bizi yönetiyorlar. Biz de yarın yalan olacağını bile bile soruyoruz; “istifa eden yok mu?” Her halde, bütün bu olup bitenlerin yaşanan acıların tek sorumlusu benim. O yüzden gazetedeki tüm görevlerimden istifa etmem gerekiyor. Fakat koltuk tatlı, cukka da çok iyi. Kusura bakmayın arkadaş. Yarın nasıl olsa unutursunuz!..
Ancaak!.. Yiğidin hakkını yiğide teslim etmek zorundayım. Yoksa çarpılırım!.. Yüzlerce şehit verdiğimiz, kahpe saldırılar sonucu yüzlerce can kaybettiğimiz günlerde tüm bunlardan dolayı sorumluluk atfettiğimiz birinci dereceli yöneticilerimiz istifa müessesesini hiç akıllarından geçirmediler mi?.. “Asla yok öyle bir şey” dersem yalan olur.
Hani, şu saray ve Başbakanlık arasında çok yazıp çizdiğimiz kapışmalar var ya; İstanbul’daki 3’üncü köprünün iki yakasını birleştiren son tabliyenin birleştirme töreni öncesinde bunalım yine had safhada. “Başbakan” Ahmet Davutoğlu, R.Erdoğan ile görüşmesi sırasında mutat fırçalar makineli tüfek gibi geliyor. Ahmet Hoca’nın canına tak ediyor ve patlatıyor bombayı; “Efendim bana verdiğiniz görevi, isterseniz tevdi edebilirim.” Öyle hiç de sandığınız gibi oda buz kesmiyor, “ver istifanı o zaman” denmiyor. R.Erdoğan yapıştırıyor cevabı; “Sabredin, ben size 4-5 ay sonra ne yapacağınızı söyleyeceğim.”
Sonra?..
Meşhur, kol börekli 3’üncü köprü töreni öncesi Erdoğan, “Başbakan” Ahmet Hoca ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı yanına çağırıyor, patlatıyor talimatı!..”Birazdan törene geçeceğiz. Bütün kameralar ve objektifler üzerinizde olacak. Birbirinize çok yakın duracaksınız. Benim arkamda beraber yürüyeceksiniz ve sürekli gülümseyeceksiniz.”
Vee!.. İştah içinde yan yana, el ele kesilen, kol böreğinden yapılmış 3’üncü köprü maketi…
Bitmedi!.. Kol böreği afiyetle yenildi de üstüne birer bardak soda mı içildi?..
Hayır efendim..
Valiler, Emniyet Müdürleri kararnamesi, bürokrasideki tüm atamalar, terörle mücadele yöntemleri ve dokunulmazlık ve bilumum konularda “Başbakan” ile ters düşen İçişleri Bakanı Efkan Ala vitesten attı. Koştu saraya; “ben bu adamla daha fazla çalışamayacağım” dedi. R.Erdoğan, sağ koluna kısa bir teskin edici seans uyguladıktan sonra, ona da “sabret” dedi.
Saray ve Başbakanlık cephelerinde uzun süredir devam eden soğuk savaş döneminin Nisan ayı içinde sıcak savaşa dönüşeceği konuşuluyor iktidar kulislerinde. Davutoğlu’nun, R.Erdoğan’ın öncelikle ve ivedilikle Meclis’ten geçmesini istediği Başkanlık sistemli Anayasa değişikliği teklifinin önüne dolgular (AB uyum yasaları, torba yasalar vs..) yapması, süreyi uzatması, yurt dışı flörtleri, sıcak savaş zamanlamasını daha da öne çekebilir.
Ahmet Davutoğlu’nun Merasim Sokak’ta Genelkurmay Karargâhında patlayan bombanın ardından düzenlediği güvenlik zirvesinde “Ankara’ya has güvenlik tedbirleri aldık” demesinden, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın Atatürk Bulvarı’nı -herhalde- polise zimmetlemeyi unutmasından(!) sonra gerçekleşen kahpe eylemin ardından ne bekleyeceğiz?.. Takdir sizin!..Fakaat!.. Atatürk Bulvarı’nda kahpe saldırının gerçekleştiği gün 13 Mart’ta aynı saatlerde Kara Harp Okulu’nda, Başbuğ Atatürk’ün Kara Harp Okulu’na girişinin 117’nci yılı kutlanıyordu. Tören, Atatürk’ün okula giriş numarası “1283” okunup öğrencilerin ayağa kalkıp “içimizde” diye haykırmasının ardından elim olay yüzünden sona erdi.
Sayın Hulusi Akar…
“Duyulmadı!..”
Kaynak: Yeni Çağ