Geçtiğimiz hafta Zaman gazetesine atanan kayyımlar, birçok yazarla birlikte Hanım Büşra Erdal’ın yazısını da yayınlamadı.Erdal, “Toplumun kulağının dibinde patlatılan bomba” başlıklı yayınlanmayan son yazısında, bu ülkede ölülerin dahi güvende olmadığını belirterek, “Demokrat kesimlerce bu hukuksuzluklara direnme olmayacaksa yapılacak tek şey kalıyor geriye; basın özgürlüğünün mezarına duvar örmek. Çünkü bu ülkede ölüler bile güvende değil…” ifadesini kullandı.
İşte Hanım Büşra Erdal’ın yayınlanmayan yazısı
Tahir kendini güvende hissetsin diye mezarına duvar ördürdüm’ diyor eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi. Dört Ayaklı Minare’nin önünde Elçi’yi katleden kurşunun adresi 3 aydan fazla zaman geçmiş ve hala tespit edilememişken, meçhul katilden korunmak için duvarın arkasındaki bir ölü şimdi o. Ölüler mezarda bile güvende değil bu ülkede..
Zaman ise, hayattaki son özgür basın kalelerinden biri yani 30 yıllık gazeteciliğini korumak, onun mezara sokulmasını engellemek için 2 yıldır direndi. 14 Aralık 2014’te yüzlerce polis gazeteye baskın yaparak genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’yı gözaltına aldı. Zaman direndi. 9 Ekim 2015’te bu kez Today’s Zaman’ın yöneticisi Bülent Keneş için polis baskını oldu, bu hukuksuz girişime karşı çıkıldı. Güvenlik güçleri, 11 Kasım 2015’te Zaman’ın matbaasında yasal olarak basılan ‘Özgür Bugün’ gazetesinin 3 nüshasını teslim almak için tomalar ve helikopter eşliğinde baskına geldi. Yazı işlerine kadar çıkma cüreti gösterildi, buna da tepki verildi. ‘Bunların niyeti kötü, hukuk, kanun dinlemiyorlar, kurtuluş yok’ deyip teslim bayrağı çekmeden haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı durdu. Her zaman hukuku, evrensel hukuk ilkelerini, Anayasa’yı ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası hukuk metinlerini hatırlattı. İktidarı, hukuk devleti zeminine davet etti. Sağlam bir zemindeyseniz, onu bırakıp çürük zemine atlamak delilik olur. Onun yerine çürük zemindekini sağlam zemine çağırıp kurtuluş yolu gösterirsiniz. Zaman da bunu yaptı. Hep beraber batmak yerine hep beraber kurtulmak için yol gösterdi. Hakikati söyleme cesaretiyle basın özgürlüğüne sahip çıktı.
Türkiye Cumhuriyeti devletinde bu kadar kısa sürede bu kadar polis baskını ve iktidar baskıyla karşı karşıya kalmış başka bir medya grubu yoktur. Bütün bunlara rağmen en son 4 Mart 2016’da da Sulh ceza hakiminin Zaman’a kayyım atadığı haberi geldi. Gece yarısına doğru binden fazla terör, özel tim ve çevik kuvvet polisi ile gazete binasına baskın oldu. Başlarındaki üç kayyım ile basın özgürlüğünün tabutuna son çiviyi çakmaya geliyorlardı bu kez. Zaman’ın yanında ise ne dış güçler ne de farklı bir kesim, sadece vefalı, inançlı okurları vardı. Yalnız ve güzel bir topluluk. Başörtülü, eli tesbihli kadınlar gazetesine sahip çıkıyordu. Kadın, yaşlı, çocuk demeden acımasızca biber gazı, plastik mermi ve su ile müdahale ettiler. Gazetenin kapısını kırıp girdiler.
Bir iftirayı gizli bir isme ‘tanık’ adı altında söyletip delile dönüştürerek, kanunen yetkili ve görevli olmayan bir hakimlikten alınan karar ile ‘modern bir gasp’ sistemi olan kayyım ataması gerçekleştirildi. İlk günkü manşet ve yayınlara bakılırsa, bu bir havuzlaştırma girişimiydi. Tek emelleri sağır edici bir suskunluk yaratmak. Halkın, toplumun kulağının dibinde patlatılan bir bomba gibiydi kayyım ataması. Sonrasında duyulan ise sadece havuz şırıltıları. Şimdi basın özgürlüğü mezarında. Demokrat kesimlerce bu hukuksuzluklara direnme olmayacaksa yapılacak tek şey kalıyor geriye; basın özgürlüğünün mezarına duvar örmek. Çünkü bu ülkede ölüler bile güvende değil…
Hanım Büşra Erdal