Hem iyiliği, hem fenalığı, hem hayrı, hem şerri yaratan Allah’tır. Fakat şerre sebebiyet veren davet eden insan iradesi olması itibarıyla şer insana, hayır ve güzellikler Allah’a izafe edilir.
Mesela: Bizim istifademiz için ateşi ve elektriği yaratan Allah’tır. Biz dikkatsiz olarak elimizi ateşe yada elektriğe dokunursak suçlu biz oluruz. Nitekim Cenab-ı Hakk; “ Ey insan! Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir.” (Nisa suresi-79)
Hayırda, şerde, zorda, kolaylıkta, sebeplere riayet edip Allah’a tevekkül ve teslimiyet içinde şöyle derler: “ Kim Allah’a ve Resülüne itaat ederse işte onlar; Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği Nebiler, Sıddıklar, Şehitler ve Salih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel arkadaşlar.”
Hadiselere Allah hesabına bakıp değerlendirince şer gibi görünen şeylerde bile ne kadar güzellikler olduğunu insan görür. Dil diğer uzuvlar gibi Allah’ın büyük bir lütfudur, bir nimetidir. Aynı zamanda iyi kullanılmazsa, hayır ve güzelliklerde istihdam edilmezse, şerdir musibettir. Dil, güzelliklerin hayırların anahtarı olarak kullanılmalı. Yoksa şerrin, günah ve küfrün postacılığını yapar.
Üstad hazretleri, “Her günahta küfre giden bir yol vardır.” buyurmaktadır. İmanda derinlik, tahkikat, araştırma mü’minin vazifesi olmalıdır.
Fitne döneminde şu üç şeye dikkat edilmelidir.
1-Dilini kontrol altına alacaksın!
Dil dünyada da, ahirette de insanı sorumlu hale getirir. Öfke ile söylenen sözler, cinayetlere, hapis ve ölüme kadar götürür. Dil, Kur’an yörüngeli, ahiret sorumluluğu ile kontrol altına alınmalıdır.
2-Evinde oturacaksın ve günah meclislerine gitmeyeceksin.
3-Kendini sorgulayacaksın. Benim günahlarım sebebiyet verdi deyip istiğfar edecek dilini, dinini, aklını, mal ve namusunu koruyacaksın.
Bilhassa böyle anlarda gayz kin ve nefretini yutacaksın. Hiddet, öfke, muvakkat bir cinnettir. Allah’ın emanet ettiği her şeyi, yolun neresinde olursanız olun, Allah’ın hoşnutluğu ve razı olacağı yolda kullanmalıyız.
Hoşgörü, faziletin zirvesidir. Aynı zamanda uhuvveti, vahdet-i ruhiyeyi temin eder. En azından nahoş görmemektir.
Kusur aramamalı, yanlışla uğraşmamalı, doğruyu ifade etmelidir. Üstad “ Hayat bir hareket ve faaliyetten ibarettir, bineği sıdk’tır.” diyor.
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri;
“Dil beyt-i hüdadır, an-ı pak eyle siva’dan
Kasrına nüzul eyler o sultan gecelerde.” diyor.
Efendimiz (sav) “Ademoğlu sabaha erdimi bütün azaları dile temanna edip bizim hakkımızda Allah’tan kork, zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz. Sen sapıtırsan biz de sapıtırız derler.” buyurmakta. (Tirmizi)
Süfyan ibn-i Abdullah (ra) “Ey Allah’ın Resulü, uyacağım bir amel tavsiye eder misin?
“Rabbim Allah’dır de sonra doğru ol.”
Ey Allah’ın Resulü benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir? dedim.
“Eliyle dilini tutup sonrada işte şu” buyurdu. (Tirmizi)
Ebu Hureyre (ra) rivayet ediyor; “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse, ya hayır konuşsun ya sussun.” (Tirmizi)
İbn-i Ömer (ra) rivayet ediyor; “Kim susarsa kurtulur.” (Tirmizi)
Atalarımız, “Söz gümüş ise, sükut altındır.” buyurmuşlardır.