Barış Yarkadaş, 19 yıllık aktif gazeteciliğin ardından her fırsatta ‘benim partim’ dediği CHP’den ön seçimle milletvekili adayı oldu ve seçildi. Kamuoyu Yarkadaş’ı özellikle polis baskınının yapıldığı İpek Medya’ya desteğiyle daha yakından tanıdı. Geçtiğimiz hafta Zaman’a yapılan baskında da gece geç saatlerde vekil arkadaşlarıyla birlikte Zaman binasındaydı. Yarkadaş’la Zaman baskınını, partiyi ve özellikle bir gazeteci gözüyle AKP içindeki muhalif hareketi konuştuk.
BİZ 28 ŞUBAT’TA DA SAKINCALIYDIK, ŞİMDİ DE…
Kayyım atandığı gün, polis müdahalesinden hemen önce Zaman’a gittiniz. Neler gördünüz?
Ben gazeteciyim. 1996’dan bu yana gazetecilik yapıyorum. 2001-2003 arasında Çağdaş Gazeteciler Derneği İstanbul Şube Başkanlığı yaptım. Sol tandanslı bir dernek. Basına yönelik hak ihlallerini siyasi görüş ayırt etmeksizin takip eder ve bunlara tavır koyardık. Örneğin 28 Şubat sürecinde derneğin üyesiydim. 28 Şubat bildirisi yayınlandığında benim üyesi olduğum Çağdaş Gazeteciler Derneği, MGK’ya karşı bir bildiri yayınladı. ‘Kışlalar sizinse, sokaklar ve özgür kalemler bizimdir’ dedik. O dönem derneğe gelir sağlamak için bir gece düzenlemek istedik. Birçok sanatçı para almadan sahne alacaktı. Ancak emniyetten izin çıkmadı. Emniyet müdürü ‘Siz MGK tarafından sakıncalı dernekler arasına alındınız’ dedi. O gün de sakıncalıydık bugün de sakıncalıyız.
ZAMAN’DAKİ KADINLARIN ÇIĞLIKLARI, DEMOKRASİNİN KATLEDİLİŞİNİN ÇIĞLIKLARIYDI
Benim Zaman gazetesinin ya da İpek Medya’nın siyasi düşünceleriyle taban tabana zıt olduğum açık. Ancak ben Zaman’ın da İpek Medya’nın da düşüncelerini özgürce ifade etmesinden yanayım. Ben Zaman gazetesine en son kayyım atanmaya gelindiğinde oradaydım, bir gün önce İMC TV’ye gittim, aynı sabah Bengü Türk TV’nin yayın yönetmenini ilk olarak arayandım. Üçü de bu iktidarın gadrine uğramış medya kurumları. Zaman gazetesinin önüne gitmeniz için Zaman gazetesinin düşüncelerini savunmanıza gerek yok. Sorun aslında şundan kaynaklanıyor. AKP’nin Türkiye’ye yaptığı en büyük kötülüklerden biri nedir diye sorarsan; insanların vicdanlarını köreltmesi ve karartmasıdır derim. AKP, 14 yıllık iktidarında, kendisine ‘muhafazakarım’ diyen seçmen tabanının vicdanlarını kararttı. Bugünkü tepkisizlik de bu yüzden. Türkiye’nin mücadele etmesi gereken en önemli şey, insanların vicdanını yeniden diriltmektir. Ben Zaman’a gözlemci olarak ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dâhilinde gittim. O gece 4 milletvekili olarak oradaydık. Gazete binasının 4’üncü katında olayları izledim. O gece polis özellikle kadınlara yönelik şiddette bulundu. Polis belli ki aldığı bir talimatla özellikle kadınlara çok sert müdahalede bulundu. AKP iktidarı kadınlardan korkuyor. Çünkü kadınların değiştirici ve dönüştürücü gücünün farkında. En çok oyu kadınlardan aldığı için muhalif kadınlara yönelik sert girişimlerde bulunuyor. O gece Zaman gazetesi içinde kadınların attığı çığlıklar, sarayın duvarları arkasına da gitmiştir. Çünkü o çığlıklar, demokrasinin katledilmesinden dolayı atılan çığlıklardı. Bu yüzden bu çığlıkları duymak istemiyoruz.
İKTİDARA BAĞINLI BİR YAPI OLUŞTURULARAK, TOPLUMSAL BİLİNÇ YOK EDİLDİ
Basına yapılan baskı ve baskınlarda vekillerinizi görüyoruz. En üst perdeden Kılıçdaroğlu’nun ‘kınama’ ve tepkilerini dinliyoruz. Ama sanırım bunlar şu ortamda çok da sonuç vermiyor?
Bu sorunun temeli, Türkiye’nin demokrasiye geçişi ile ilgilidir. Bugün AKP iktidarı demokrasiyi iğfal edip, demokrasinin kurum ve kurallarını kendisi lehine tersine çevirip, ayaklar altına aldı. Bugün demokrasi mücadelesinden kısa sürede sonuç almayı beklemek, AKP iktidarının karakterini tanımamak demektir. AKP iktidarı Anayasa Mahkemesi’ni bile tanımayacak noktaya geldi.
Mesela hangi kurumlar?
Örneğin Sulh Ceza Hakimlikleri. Tek bir hakime, büyük gazeteye, büyük bir holdinge el koyabilme yetkisinin verildiği ve bunun bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından onaylandığı yapıya karşı demokrasi mücadelesinden sonuç almak çok kolay değil. Bunun için toplumsal muhalefetin daha etkin hale gelmesi, demokrasinin içselleştirilmesi gerekir. AKP son 14 yılda insanlardaki demokrasi bilincini yok etti. İktidara bağımlı bir toplumsal yapı oluşturuldu.
Bu fasit daireden çıkmak için çözüm öneriniz var mı?
Demokrasi bilincini kökleştirmek ve bireylere yurttaş olduğunu yeniden hatırlatacak ciddi bir eğitim sürecinden geçirmek. Onun yolu da, öncelikle muhalif yayınların demokrasi ve hukuku ısrarla savunması, muhalefet partilerinin demokrasiye eksiksiz bir şekilde sahip çıkması ve özellikle demokratik eylemlerin, sokak ve meydanlarda daha çok yapılması.
ZULÜMLER VE SİYASİLER GEÇİCİDİR, UMUTSUZLUĞA GEREK YOK
İyi ama bugünkü Türkiye’de her şey çoğunluk olmaktan geçiyor. Siz bu dediklerinizi yapmak için oy almanız lazım?
Anayasa tartışmaları üzerinden bugüne kadar gitmekte eksik kaldığımız demokratik kitle örgütlerine, STK’lara, meslek odalarına, köy derneklerine yeniden gitmeye; belli bir sistematik içinde onlara ulaşmaya çalışıyoruz. Zulümler, bugünkü siyasiler, gelip geçicidir; kalıcı olan özgürlükler, demokrasi ve insan onurudur. Bu yüzden umutsuzluğa kapılmaya gerek yok.
DOĞAN GRUBU YAYINLARIYLA AKP’Yİ BİR DEV HALİNE DÖNÜŞTÜRDÜ
Bu dönemde Doğan Grubu’nun da bu medyaya baskılar konusundaki tavrı çok tartışılıyor. Ne dersiniz?
Ben Hürriyet’te 1,5 yıl çalıştım. 2003’te girdim, 2004’ün sonunda ayrıldım. Doğan Grubu o dönem AKP ile ilişkilerini iyi tutmaya başlamıştı. Çünkü AKP, iktidar olmayı yeni yeni öğreniyor ve medyanın gücünün farkına varmaya başlıyordu. Bu yüzden önce Hürriyet’i ve CNN Türk’ü baskı altına almaya başladılar. Doğan Grubu gücünü muhafaza edebilmek ve servetine servet katabilmek için tam 10 yıl boyunca Tayyip Erdoğan’a olmayan bir misyonu yükledi. Başta Ertuğrul Özkök olmak üzere, Doğan Grubu yöneticilerinin tamamı, Erdoğan’ın giymeyi reddettiği demokrasi elbisesini ona ısrarla yakıştırmaya çalıştı. Doğan Grubu bunu yaparken, aynı zamanda Türkiye’ye ekstra bir kötülük yaptı. Ertuğrul Özkök başta olmak üzere, yönetimin tamamı CHP’yi itibarsızlaştırma politikasını yürüttüler. Ama yaptıkları yayınlarla güçlenen AKP’yi, kendilerini de yutan bir dev haline dönüştürdü. Bundan kurtulmak istedikçe daha da teslim oluyorlar.
KILIÇDAROĞLU BAŞKAN OLSA, BU SİSTEMİ KABUL ETMEYİZ
Bu sürecin bir başka temel tartışması, yeni Anayasa. CHP Anayasa masasından kalktı. Çok da hoş karşılanmadı?
Masadan biz kalkmadık. Masa, Erdoğan’ın talimatıyla TBMM Başkanı İsmail Kahraman tarafından dağıtıldı. Tutanaklara bakarsanız CHP’nin uzlaşmacı tavrını görürsünüz. Başkanlığı ısrar etti. Başkanlık ve ilk 4 maddede değişiklik ısrarından vazgeçmezse, CHP o masada olmaz.
2012’deki Anayasa masası bu yüzden dağılmıştı. Zaten AKP Başkanlığı ‘kırmızı çizgi’ olarak beyan etti. Niye oturdunuz baştan masaya?
Hayır, Başkanlık AKP’nin kırmızı çizgisi değildi. Masa kurulduktan sonra AKP, Erdoğan’ın dayatması sonucu Başkanlık sistemini gündeme getirdi ve dayatmaya başladı. Şunun altını da ısrarla çizelim; biz Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki Başkanlık sistemine bir CHP’li dahi Başkanlık etse razı değiliz. Bu anlayışla Kılıçdaroğlu dahi başkan olacaksa, biz bunu da istemiyoruz.
BAYKAL’IN GÖRÜŞLERİ İNCELENMELİ
Deniz Baykal, 7 Haziran’dan sonraki süreçte epeyce önemli bir aktör oldu. Son olarak, Kılıçdaroğlu’nu ‘devlet adamlığı’ vurgusuyla eleştirdi? Baykal ne yapmak istiyor?
Her iki ismin de birbirlerine yönelik siyasi eleştirilerinin olabilmesinde bir sakınca görmüyorum. Baykal kendi penceresinden olaylara bakmış ve CHP’nin hangi doğrultuda gitmesi gerektiğini söylemiştir. Baykal’ın dile getirdiği görüşlerin de dikkatle incelenmesi gerektiğini söylüyorum. Katılıyorum anlamında söylemiyorum bunu.
Ama AKP’liler ya da iktidara yakın yazarlar çok sevdi Baykal’ın açıklamalarını?
AKP’liler ve yandaş yazarlar, Baykal’ın söylemleri üzerinden ‘Acaba CHP’de bir karışıklık oluşturabilir miyiz’ havasındalar. Baykal CHP içinde çok saygıdeğer bir konumdadır. Bu yüzden Ahmet Kekeç’in, Nasuhi Güngör’ün, Cem Küçük’ün, Murat Kelkitlioğlu’nun yazdıkları üzerinden Baykal’ı değerlendirmeyiz biz. Biz Baykal’ı onlarla tanımadık ki.
2010’dan sonra partide önemli bir söylem değişikliği oldu. Daha özgürlükçü bir tavır sezildi. Muhafazakarlara daha fazla yaklaşmak istenen bir politika izlendi. ‘Ulusalcı’ olarak adlandırılan vekiller de tasfiye oldu. Ne dersiniz?
Ben parti içindeki ‘Ulusalcı’, ‘Sosyal Demokrat’, ‘Kürtçü’ tartışmasını doğru bulmuyorum. Bir kere Ulusalcılık AKP döneminde bir ‘Hilkat Garibesi’ne dönüştürüldü. Ulusalcılık, ulusunu sevmek anlamına gelir.
Ama bahsedilen ‘Ulusalcılık’ çok sizin anlattığınız gibi değil.
AKP, tüm kavramların içini boşalttı. Ulusalcılığı da korkulan bir mesele haline getirdi.
O zaman Birgül Ayman Güler, Nur Serter, Canan Arıtman, Levent Gök, Süheyl Batum neden partiden tasfiye edildi?
Bir partide milletvekili olmanın kriteri bellidir. Adını saydığın bütün arkadaşlar ön seçimde milletvekili olabilirdi. Kimse onları engellemedi.
KILIÇDAROĞLU ‘MUHAFAZAKARLARA NASIL ULAŞIRIM’ DEDİ
Siz CHP’nin 2010’dan sonra daha özgürlükçü bir siyaset izlediğini kabul etmiyor musunuz?
CHP her zaman özgürlükçüydü. CHP tüzüğüne göre ‘sosyal demokrat’ olduğunu koyan nadir partilerdendir. Sosyal demokrasinin özü özgürlükçülük demektir.
Tüzükten değil pratikten bahsediyorum?
Ha belki CHP kendisini çok doğru anlatamıyordu. Kılıçdaroğlu kendi yöntemiyle, kurmaylarıyla birlikte bunu daha farklı anlattı. Örneğin ‘muhafazakarlara daha çok nasıl dokunabilirim’ arayışına girdi. Bu, CHP’de bir eksilik miydi, belki bir eksiklikti. Kılıçdaroğlu kendince eksiklik olduğunu gördüğü bu anlayışı güçlendirmeye çalıştı.
Yüzde 4-5’lik oy farkı bu çizgi değişikliğinden mi kaynaklanıyor?
Bunun analizini yapmak zor. Muhafazakar olarak adlandırılan kesim de sihirli değnek değil. Bugün kendisini ‘muhafazakar’ olarak adlandıran ve AKP’yi destekleyen belli bir kesimin hangi haksızlıklara ve vicdansızlıklara göz yumduğunu görüyoruz.
YENİ PARTİNİN ADI HAZIR, ŞARTLARIN OLGUNLAŞMASI BEKLENİYOR
AKP içinde Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik gibi isimlerin yeni parti kuracağı yönünde iddialar var. Gazeteci kimliğiniz de var, kulisleriniz ne yönde?
Abdullah Gül Başbakan değil, Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Bunun için de farklı siyasi arayışlar içinde olduğunu yakın çevresinden biliyorum. Gül’ün Cumhurbaşkanı olabilmesinin yolu, kendisine yakın bir partinin kurulması ve bu partinin de parlamentoda olmasından geçiyor. Mevcut AKP yapısının kendisine cumhurbaşkanlığı kapısını açmayacağını biliyor artık. Bu yüzden içerideki çelişkilerden de faydalanarak yeni bir partinin kendisine destek olmasını bekliyor istiyor. Bunun için Bülent Arınç’la, Sadullah Ergin’le, Hüseyin Çelik’le sıkı ilişki içinde olduğunu biliyorum. Hatta, partinin ismi üzerine bile konuşuldu. Bu isimlerden bir tanesi Milli Parti, bir diğeri Yeniden Atılım Partisi. Yeniden Atılım Partisi, AKP’nin ilk adıydı aslında. Ama bu isimden vazgeçip, AKP ismi üzerinde uzlaşıldı. Abdullah Gül, cumhurbaşkanının yeniden Meclis tarafından seçilmesi gerektiğin ve kendisinin de bu yolla cumhurbaşkanı olabileceğini düşünüyor. Gül’ün temel problemi çekingen ve ürkek olması.
Kaybedeceği ne var ki?
Belki kendince kaybedeceği şeylerin olduğunu düşünüyor. Gül’ün hızlıca harekete geçmesinin önündeki en temel engel, AKP içindeki ayrılıkların henüz yeterince derinleşmemiş olmadığını düşünmesi. Gül gibi deneyimli siyasetçiler, şartların iyice olgunlaşmasını bekler. Arınç’ın yeni bir partinin genel başkanlığına hazır olduğunu biliyoruz. Davutoğlu da bu oyunun içinde yer alıyor. Başbakanlığını muhafaza etmek için, milletvekilleriyle ilişkilerini sıklaştırıyor. Şu anda Davutoğlu ile hareket edecek 58 milletvekili var. Davutoğlu bunu 100’ün üzerine çıkarmak istiyor.
ZAMAN VE BOYDAK’A BASKININ SEBEBİ, YENİ PARTİ KORKUSU
Bu parti kurulursa şansı ne olur?
Yüzde 15’in üzerinde oy aldığını Cumhurbaşkanı’nın önüne giden anketlerden de görüyoruz. AKP içinde de Erdoğan ve Davutoğlu’nun uygulamalarından rahatsız olan belli bir kesim var. Bu kesim, AKP çizgisinde bir parti kurulursa geçmeye hazırlar. Zaten Boydak’lara ve Naksan’a aşırı bir şekilde yüklenilmesinin sebeplerinden biri de budur. Zaman gazetesine el konulmasının temel sebeplerinden biri de budur. Çünkü böyle bir parti kurulursa, Zaman okurlarının da bu partiye destek verebileceği düşünülüyor. Röportaj: Hüseyin KELEŞ- ÖZGÜR DÜŞÜNCE GAZETESİ