Bediüzzaman Hazretleri, Eskişehir Mahkemesi’nde yargılanırken, “Son Müdafaalara Sonradan Bir Mukaddimedir” başlığı altında şunları ifade ediyor:
“Risale-i Nur, kendi başıyla yüz mânevî keşfiyat içine alan bir eserdir. Bu buluş ve keşiflerin bir tekini bile, keşşâfın, keşif ve buluş hakkını korumakla, zâyi olmamasını sağlamak lâzım gelir. Keşfiyâtın ehemmiyetli, ehl-i hakikat, ehl-i ilim ve edipler ortasında gayet büyüktür ve ehemmiyeti var. Bir kimse diğerinin keşif ve buluşlarını mülkiyeti altına alıp sahiplenemez. Eğer sahiplense, onun aleyhine dava açmak, bütün memleketlerde geçerli olan bir kanundur.
“İleride hükümetin müsaadesini alarak neşretmek istediğim ve 20-30 seneden beri keşif ve yazmaya çalıştığım ve 50 seneden beri devam eden tetkikler ve fikrî cehd ve gayretlerim ve muhtelif kaynaklardaki araştırmalarım ve çalışmalarımın neticesi ve meyvesi olarak yazdığım ve mânevî keşifleri gösteren, binlerce hakikati içine alan yüzden ziyade Risalelerden ibaret olan Risale-i Nur’un yazılmasından sonra neşredilen -bazı kanunlara uygun gelmeyenon beş noktasını ortaya atarak itham edilir bir vaziyete koymak, bu hakikatlerin ve benim onlarla ilgili hak ve hukuklarımın yok olmasını icap ettirmekle beraber, başkalarının intihal ve hırsızlığına, sahiplenme ve kendine mâl etmelerine zemin hazırladığından, bu hususta öncelikle ve her şeyden ziyade hakikat nâmına ve hukuk hesabına, hakkımın korunması, âdil mahkemenizin nazara alacağı cihettir.
“Bir suç âleti tevehhümü ile müsadere edilen Risalelerimin tazammun ettiği hakikatler, ehl-i fen ve felsefeye ve akademik araştırmacılara karşı, isbat etmeme vesile olmak üzere elimde bulunması lâzım geldiğinden, bu keşifler ve ilmî münazaralarım üzerinde hazırladığımı tesbit etmek için tarafıma iâdelerini isterim. Beni mahkûm etseniz de onlar mahkûm olamaz. Hapiste dahi benim arkadaşım olmalıdırlar.” (Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı)
Gerçekten İbn-i Sina gibi bir İslam dâhisinin “Haşir, naklî bir meseledir, delili (âyet ve hadis olarak) nakildir; akıl ile ona gidilmez” dediği halde, Üstad Hazretleri’nin avam halkın bile aklına yatacak ve kalbini tam tatmin edecek şekilde ortaya koyduğu haşir ve âhiret akidesi, bütün inkarcı görüşlere karşı, Allah’ın varlığını birliğini akla mantığa en uygun şekilde anlatan; Tabiat Risalesi, Yirmi İkinci Söz, Otuz İkinci ve Otuz Üçüncü Sözler ve Âyetü’l-Kübra Risaleleri, ‘Ve hüve alâ külli şey’in kadîr.’ hakikatını en açık ve parlak şekilde ifade eden Yirminci Mektup, ayakların kaydığı meselelerden kader meselesini anlaşılır biçimde izah eden Yirmi Altıncı Söz, meleklerin varlığını ve ruhun bâkiliğini anlatan Yirmi Dokuzuncu Söz gibi Risaleler gerçekten, çok orijinal bir keşif ve buluş hükmünde hiçbir kitapta rastlanmayan hakikatları ihtiva etmektedir. Üstad Hazretleri, Eskişehir Mahkemesi’nde bu gerçekleri dile getirmektedir…
Günümüze gelince, bugün bir terör örgütü gibi ele alınmak istenen hizmetler de artık bütün dünyada insan eksenli eğitimiyle bir marka haline gelmiş, patenti ülkemize ait bir keşif ve buluştur. Türkçe Olimpiyatları da cihan çapında Anadolumuza ait bir değerdir. İnsanî evrensel değerleri bütün dünyaya taşıyan eğitim hizmetleri, cihan sulhü inanç ve düşüncesini, insanlığın hayat cevheri evlatlarının kalb ve kafalarına nakşetmektedir. Evet bu güzelliklerin keşfi ve patenti de bu hizmete aittir. Bunları
hiç kimse çalamaz ve taklid edemez. Zaten bütün dünya görüyor ki, taklitçiler ellerine ve yüzlerine bulaştırmaktadırlar.
Biz işimize bakalım.