Gazeteci-yazar Nazlı Ilıcak, Türk siyasetinin çalkantılı süreçlerinin bizzat içinde yer aldı. Birçok baskı dönemine şahitlik ettiğini ancak en ağırının AKP döneminde yaşandığını söylüyor. Ilıcak, Koskoca patronlar kulübü bile biat halinde. Boydaklar’ın başına gelene TÜSİAD niye tepki göstermiyor?” diyor.
Sıcak gündemle başlayalım. Binali Yıldırım’ın başbakan adaylığı açıklandı. Türkiye siyasetini sizce bugünden sonra nasıl bir tablo bekliyor?
Binali Yıldırım ismine şaşırmasam da ondan çok Bekir Bozdağ’ın açıklanmasını bekliyordum. Neticede başbakanlık için düşük profilli bir aday aranıyordu. Kendisi böyle bir izlenim bırakıyor bende. Ancak Erdoğan, belki erken seçim olursa Bozdağ’ın meydanlarda hafif kalabileceğini hesap etmiş olabilir. Zaten Davutoğlu da başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın her istediğini yapıyordu ama yeterli gelmemiş demek ki. Neticede başbakan kim olursa olsun Erdoğan’ın tek adamlığı devam edecek. Başkanlık sisteminin önünün açılması bekleniyor. Davutoğlu’nun değiştirilmesini, Erdoğan açısından büyük bir kayıp görüyorum. Parti içinde de rahatsızlık ve şüphe duygusu oluşturdu. Ama her şeye rağmen çok itaatkârlar, hiçbir tepki vermiyorlar.
Bu durum AKP’nin içindeki biat kültüründen kaynaklanıyor galiba…
Ortada ne olduğunu anlayamadığım bir çeşit menfaat ve biat karışımı durum var. Bekleyip ne olacağını göreceğiz. Açıkçası ben MHP kongresini çok önemsiyorum. Erdoğan, başkanlık sistemini MHP’nin desteğiyle getirebilir. Şu anda Bahçeli karşı duruyormuş gibi görünüyor ama ne çıkacağı belli olmaz. Kongre yapılırsa Bahçeli’nin de koltuğu pek sağlam görülmüyor. Bahçeli, koltuğunu sağlama almak için Erdoğan’a destek verebilir. Ancak bu durumda yine kendine zarar verir. Taban hareketlenir ve milletvekilleri tepki gösterir. Parlamento’dan başkanlık sisteminin geçirilmesi o kadar kolay görülmüyor.
ERDOĞAN, ‘TAK DİYE EMRETSİN ŞAK DİYE YAPILSIN’ İSTİYOR
Binali Yıldırım’ı başbakanlığa getiren süreçte Davutoğlu ve Erdoğan’ın yaşadığı anlaşmazlıkların nedenleriyle ilgili çok şey yazılıp çizildi. Sizce kırılma noktası neydi?
Erdoğan, ‘tak diye emretsin şak diye yapılsın’ istiyor. Hiçbir şekilde karşıt görüş ifade edilmemeli! Örneğin Davutoğlu’nun Avrupa Birliği’yle yakınlaşması onu rahatsız etti. Çünkü AB ile yakınlaşırsak kendisinin hukuksuz yaptırımlarının önünün kesileceğinin farkında. Terör yasasına da karşı çıkıyor. Çünkü ona göre herkes terörist. Oysa AB, terörün tanımının belirginleşmesini istiyor. Bu da Erdoğan’ın işine gelmiyor çünkü sulh-ceza mahkemeleri vasıtasıyla herkesi cezaevine sokuyor. Davutoğlu, bunların aksini yapınca Erdoğan ‘Sen bana vekalet ediyorsun, sen bir hiçsin. Bunları yapmaya nasıl cesaret edersin’ diye düşünmüş olmalı.
AKBULUT, DAVUTOĞLU’NDAN ÇOK DAHA KİŞİLİKLİ BİR BAŞBAKANDI
Sizce Erdoğan’ın istediği Özal-Akbulut modeli bir sistemden daha fazlası mıydı?
Bir kere Akbulut, Davutoğlu’ndan çok daha kişilikli bir başbakandı. Özal ile kısa bir süre uyumlu çalıştı, ardından Mesut Yılmaz çıktı sahneye. Hatta Özal tekrar partinin başına geçmek istedi. Ancak o zamanlar partilerde böyle bir sessiz kalma, biat kültürü yoktu. Ben Türkiye’de ilk defa bir partinin böylesine biat ettiğine şahit oluyorum. Koca koca adamlar Abdullah Gül, Mehmet Ali Şahin ve hatta Bülent Arınç, hiçbir şeye seslerini çıkaramadılar.
ASKER EN AZINDAN KAYYIM ATAMIYORDU
Medyanın içinde bulunduğu sansür sürecini anlatan Persona Non Grata belgeselinde gazetelerde yer alan medya polislerinden ve hatta bu kişilerin başlarında Yalçın Akdoğan’ın olduğundan bahsediliyordu. Böyle bir şeye hiç rastladınız mı?
Medya polislerinden hep bahsedildi. Hatta Abdülkadir Selvi’nin Hürriyet’e geçişinde de buna benzer bir durumdan söz ediliyordu. Ben hiç denk gelmedim. Ancak gazete ve kanallarda ‘Alo Fatih’ benzeri sansür vakaları yaşanıyor. İnanın askeri dönemde bile böyle büyük baskı yoktu. Kurallarına uymazsanız gazeteniz kapatılıyordu, sonra yine açıyorlardı ama kayyım atanmıyordu en azından!
ECEVİT’E KAFA TUTAN TÜSİAD’IN SESİ, BOYDAKLAR İÇİN ÇIKMIYOR
Kanal D’deki programınıza son verildikten sonra olumsuz açıklamalardan kaçınıp “Doğan ailesiyle bir problemim yok.” dediniz. Aydın Doğan’ı bir medya patronu olarak nasıl değerlendirirsiniz?
Aydın Doğan, bence elinden gelenin fazlasını yapıyor. Türkiye’de herkes çaresiz durumda zaten. Örneğin patronlar kulübüne bakalım. Koskoca Koçlar, Sabancılar biat etmiş durumda! TÜSİAD zamanında Ecevit’e kafa tutmuştu şimdi çok daha beteri bir durum yaşanıyor, hür teşebbüse kayyım atanıyor ve sesleri çıkmıyor. Onların üyesi olan Boydaklar cezaevine gönderiliyor, TÜSİAD’dan hiçbir açıklama gelmiyor!
ERDOĞAN, DİNDAR-ULUSALCI ÇATIŞMASINDAN YARARLANDI
Bu süreçte merkez medyadaki gazeteciler de özeleştiri yapmalı mı? Tek tek avlanmayı sindirip yeterince ses çıkaramamış, sendikalardan uzak durarak hata yapmış olabilirler mi?
Bizim medyamız maalesef örgütlü olmadığı için, sendikalardan uzak durduğu için bunlar oluyor. Sendikal çatı altında olsaydık kayyım atansa bile bizi işten çıkaramazlardı. Sesimiz daha gür çıkabilirdi. Bir de işin içine ayrımcılık girdi. Sol medyanın dindar kesime karşı duruşu ülkede bir çeşit ikilik oluşturdu. Baransu’nun, Hidayet Karaca’nın başına gelenler sol medyanın fazla ilgisini çekmedi. Erdoğan da bu ayrımdan yararlandı.
Turgut Özal Üniversitesi’ndeki konuşması yasaklanan Bülent Arınç’ın “Dün başörtüsü yasağı için birlikte mücadele ettiklerimiz bugün bizleri yasaklarla sınırlandırıyor.” sözleriydi. Sizce bu açıklamanın hedefi direkt Erdoğan mıydı?
Evet, Arınç’ın direkt Erdoğan’ı kastettiği aşikâr.
Bu süreçte yaşadığı kırgınlıklarla eteğindeki taşları dökmeye başlar mı?
Son çıkışı ‘belki’ dedirtti bana. Orada sanki ‘Siz artık karşı mahalledensiniz ama biz de buna karşı bir şey yapacağız’ diyordu. Yapar mı, yapmaz mı bilmem ama Türkiye’deki siyasi tablo böyle kalamaz. Bakalım MHP kongresi ne olacak? Eğer partiye taze kan gelirse AKP’ye alternatif bir oluşum ortaya çıkacacağını düşünüyorum.
Hapse girmekten değil, gazetecilik yapamamaktan korkuyorum
Sizin hapse girmekten ya da gazetecilik yapamamaktan yana korkularınız var mı?
Hapse girmekten korkmuyorum ama gazetecilik imkânlarımız sınırlandırıldığı için mağduruz tabii ki. Türkiye, öyle bir sürece doğru ilerliyor ki; hiç gazetecilik yapamaz hale de gelebiliriz. Bu durum beni endişelendiriyor.
Can Dündar’a adliyede yapılan silahlı saldırı planlımı sizce?
Kesinlikle. Bunu yapan kişiyi birilerinin kullandığı aşikâr.
Yani fanatik bir seçmenin kendi kendine gelip ateş ettiğini düşünmüyor musunuz?
Hayır, böyle düşünmüyorum. Türkiye’de hep olmuştur bu tarz vakalar. Mutlaka temelinde siyasetle ilişkisi olan bir azmettirici var.
DİLARA IŞIK