Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, 26 başbakan görev yaptı. Yıllarca görev yapanlar olduğu gibi, sayılı günler kala bırakanlar da oldu. Kimi sorumluluğun hakkını verdi, kimisi de bu makamı görev süresince işgal etti. Kimi güzel eserlerle tarihte kaldı, kimisinin ise; kısa süre icraatlarından eser kalmayarak silinip gitti. Memlekete güzel hizmette bulunanlar, hep yâd edildi. Yıllara rağmen edilmeye de devam ediliyorlar.
Fakat hiçbirisi Ahmet Davutoğlu’nun düştüğü duruma düşmedi. Konuyu ifade etme adına, tek parti döneminde yaşanan bir tabloyu anlatalım. Rivayet şöyle: Tek parti döneminde yeni göreve başlayan dönemin Başbakanı Celal Bayar, Çankaya’ya çıkar. Yetkilerinin ne olduğunu sorar o dönemin Cumhurbaşkanına. Cumhurbaşkanı koltuğuna yaslanır ve çiçeği burnundaki başbakana şöyle cevap verir: “Komutanların terfilerine ve tayinlerine ben karar veririm, sen orduya karışma. Büyükelçileri ben belirlerim, sen dışpolitikayla meşgul olma. Valileri, polis müdürlerini ben tayin ederim, sen asla içişleriyle vakit öldürme. Gerisini bildiğin gibi yap…”der.
Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki gürültüyü özetler gibi değil mi? Bugünkü tablo, yarım asır öncekinden daha vahim, daha zalim. Çünkü o dönemin cumhurbaşkanı ordu, içişleri ile dışişleri bakanlığına talip olmuş, geri kalan kurum ve kuruluşları, Başbakan Bayar’a bırakmış. Mesela maliye, ekonomi, enerji, bayındırlık, son olarak merkez bankası gibi devletin yağlı ve ballı ihalelerinin yapıldığı, paraların döndüğü kurumları, bugünküler gibi ele geçirilmemiş.
- Mesela damadını enerji bakanlığının tepesine oturtmamış. Oğluna gemicikler filosu oluşturmamış…
- Hısım ve akrabalarını mafyavari meydanlara salmamış, halkın malını millete rağmen gasp etmemiş…
Hasılı, cumhuriyet tarihinden bu yana, ‘Başbakanlık makamı’ bugünkü gibi bir zilletle karşılaşmadı. Hiç bir başbakanın, haysiyet ve şerefinin üzerinde dava arkadaşları, “Kardeş Davutoğlu’nun üzerinde tepindiği gibi tepinmedi. Ahmet Hoca hala; “Kimse dava kardeşliğimizi test etmesin!” diyor mudur?
Bu zillette, sadece Saray Darbesi’yle ‘alaşağı edilme’ değil. “Dava arkadaşlığı”- “Yol kardeşliği”- “Demokrasi ve Adalet” gibi farklı kavramlar ve maneviyatı yüksek değerler vardı çünkü.
Davutoğlu başbakanlık yaptığı 1 yıl 255 günlük görev süresinde akan kandan ve yok olan canlardan sorumludur. Cezasını bu dünyada zilletle ödedi, öbür âlemde zebaniler karşısında hesap vermemesi mümkün mü? Ülkenin ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizin bu noktaya gelmesinde danışmanlığından, dışişleri bakanlığına ve başbakanlığına kadar her kademede, emeği ve vebali var. Sıfır sorundan, sırf ‘sorun’ olan dış politikasından, dünyadan dışlanmış politikadaki basiretsizliğinden dolayı, kanı akan her bir mazlum Suriyelinin eli, öbür dünyada Davutoğlu, ekibi ve tabi ki büyük ortağının yakasında olacak. Libya, Irak, Mısır, Filistin, Yemen ve diğer yerlerdeki her bir masumun çektiği eza ve cefada büyük hissesi var. Görüntüde kavga, arka kapılarda yağlı ballı ilişkilerle, İsrail’e NATO’nun kapısını açan, Filistinli mazlumların başına yağan her bir misket bombasının kanlı eli var. Onun başbakanlığı döneminde hortlayan terör ve kin ile kutuplaştırma siyasetiyle, yüzlerce evladımız canından oldu, olmaya devam ediyor. Kıbrıs Barış Harekatı’nda toplam 498 şehit verildi. 7 Haziran seçimleri sonrası ikinci kez göreve atanan Davutoğlu döneminde ise; 76 ilden 504 asker-polis hayatını kaybetti. Diyarbakır’daki HDP mitingine yapılan saldırıda çok sayıda insanımız hayatını kaybetti, 402 vatandaş yaralandı. Suruç’taki kalleş saldırıda, 34 genç fidan öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. Ankara’daki bombalı vahşette, 109 insanımız hayatını yitirdi, 500’den fazla kişi de yaralandı ve sakat kaldı. Sultanahmet’te 13 turist, Ankara’da ikinci kez 29 insanımız, faili belli olan/olmayan saldırıyla hayatını kaybetti.
- Ankara’da üçüncü saldırıda, 38 kişi hayatını kaybetti, 125 kişi de yaralandı.
- IŞİD terör örgütü, Kilis şehrimizi adeta topçu ateşine tutmuş durumda, çok sayıda vatandaşımız ölmeye devam ediyor. Feryatlarını duyan yok.
- Güneydoğu başta olmak üzere, faili ve sebebi meçhul cinayetlerde sayısızca insanımız her gün ölüyor. Silopi, Cizre, Nusaybin, Sur ve diğer yerlerde kadın, yaşlı, ihtiyar, genç demeden çok sayıda insanımız hayatını kaybetti, etmeye devam ediyor. Evleri yuvaları dağıldı.
- Rusya ile uçak kriziyle, komşularla agresif siyaset yine Davutoğlu’nun eseridir.
Hangi birini sayalım?
- Medyaya çöküldü. Akın İpek grubuna saldırıldı. İpek medyası çökertildi. Hırsız talancılara peşkeş çekildi.
- Samanyolu TV ve 7.Kanal susturuldu.
- Ülkenin en yüksek tirajlı gazetesi Zaman’a, ahlaksız bir şekilde kayyım atandı. Basın özgürlüğü paspasa çevrildi.
- Hukuksuzlukları gizleme adına, her gün onlarca hayırsever kurban, burs, zekât verme gibi suçlamalarla gözaltına alınıyor, mahkum ediliyor.
- Hayırsever kadınlara, yaşı 80 ve 90’lara dayanmış yaşlı ve hastalara kelepçe vurularak, cezaevinde suçsuz günahsız şekilde tutuluyorlar.
İşte Davutoğlu tüm bunlara, ya dilsiz şeytan gibi sessiz kaldı, yâda bütün bu hukuksuzluklar, direkt onun talimatıyla oldu. Hiçbir dönemde hiçbir başbakan, Davutoğlu’nun karşı karşıya kaldığı bir zilleti yaşamadı. Anadolu insanının vefasına zulümle cevap verdi Davutoğlu. Bu elbette kaderin bir tecellisi olmalı ki, onu bu durumla yüz yüze bıraktı.
Recep T. Erdoğan’ın “ceylan” kızı Sümeyye’nin düğünü ayrı bir hazin durum. Duyarlı insanlarımız, memleket kan revan içindeyken muktedirlerin, bu şatafatına ve duyarsızlığına tepkiliydi.
Öyle ya! CUMHUR kınalı kuzularının canı derdindeydi, cenazelerine gözyaşı akıtıyordu, ‘BAŞKAN Erdoğan!’ ise Ceylan’ının, şatafatlı düğün ve dernek derdindeydi. Rahmetli Necip Fazıl’ın; “Canım İstanbul” şiirinde dediği gibi: “Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…”
Sonuç olarak, Erdoğan’ı, Gül’ü, Arınç’ı, Davutoğlu’nu birbirine kardeş yapamayan bir anlayışın, Anadolu’da yada İslam coğrafyasında gerçek kardeşliği tesis edebileceğine hala inanan varsa beri gelsin. e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au