Hilkatte en seçkin varlık olan insanın ruhunun karardığı, fıtratı asliyesinin bozulduğu, zillet ve sefalete mahkûm hale geldiği bir devirdir fetret devri. Bu korkunç felaketten insanın kurtulması için, elinden tutup yaratılış çizgisine davet etmek üzere Allah’ın (cc) son bir defa daha olmak üzere göndermiş olduğu kainatın yaratılış vesilesi olan, insanlığın iftihar tablosu, Efendiler Efendisi, Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) ufuktan güneşin başını çıkarması gibi gözünü dünyaya açıp teşrif buyurduğu, cihan sulhunun temelini teşkil eden imanın sinelere yerleşmesi mevzuunda, tevhid nurunun ortaya çıktığı mekanda yıllarca her türlü eza ve cefaya katlanmış, hakkı tutup kaldırma ve düşmanlarının imanını ve ahiretini kurtarma mevzuunda her türlü fedakarlığa ashabı ve ehliyle katlanmıştır.
Onbeş asırdır imanın temelinin atıldığı bu belde-i mübareği ve cihanın yüzünü güldüren Nebiler Sultanı’nın cennet bahçesi olan Ravza-i Tahire’yi bağrında saklayan Medine-i Münevvere’ye, hicret ederek kıyamete kadar gerçeklerin devam etmesini sağlamak, dinin temel esaslarını tamamlayıp sinelere yerleştirme gayreti içinde ruhunun ufkuna yürüyünceye kadar çırpınmıştır.
Asırlardır onun yolunda olduğu, davasını temsil ettiği dönemlerde insanlığın yüzünün akı, huzur, güven ve emniyetin temsilcisi olmuş, insanlığa medeniyet, ahlak ve fazilet neşretmiş şerefli milletimizi, ölümle sona erecek dünyanın fani lezzetleri, makam ve mansıbıyla tuzaklar kurarak ufkunu karartmaya çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.
Bu gün ayaklar altında, zillet ve sefalete mahkum hale gelmiş alem-i islam’ın durumu yürekler acısıdır. Maalesef bugün inananlar birbirine düşmüş, düşürülmüş, kalpleri Mü’minlere karşı bile gayz, kin ve nefretle dolu olduğunu üzülerek müşahede etmekteyiz.
Allah Resulünün safında yerini almış O yüce mefkurenin sorumluluğunu omzunda taşıyan Mü’minler olarak, kötülük yapanlara karşı bile şefkatle, merhametle muamele edecek, Hz. Adem’in (as) evlatlarından Kabil’e karşı Habil olmayı tercih ederek, Mü’min kardeşlerimize karşı el kaldırmayı düşünmeyeceğiz.
İki duygu insanı sarsar, zor durumda bırakır.
- Mazinin pişmanlıklarıdır. Bunun ise dünyada çaresi vardır. Hata ve günahlarından dolayı istiğfar, tövbe ederek nedamet duymaktır. Pişmanlık hissi insanın yaptığı hatanın farkına vararak özür dilemesidir. O’nun sonsuz rahmetine müracaat eden kulları için Allah (cc) çok merhametlidir, Rahmeti yağmur ve su gibidir, insanı tertemiz pırıl pırıl hale getirir. Yeter ki insan, Allah’ın hoşnut ve razı olmadığı günah ve pis yerlerde dolaşmasın.
Temizlenmenin kaynağı erkan-ı imaniyeye inanmak, Kur’an’a ve Resulullah’ın sünnetine sarılmaktır. Akıl ve iradenin hakkını vererek hakta sebat etmektir.
- İstikbal endişesidir. Allah’a olan tevekkül ve teslimiyeti yok ise, hakkında Allah’ın takdirine razı değilse, başına gelme ihtimali olan ölüm, kaza bela, her türlü musibet endişesi hayatını cehenneme çevirir. Bundan dolayıdır ki, imandan nasibi olmayan nice insanlar ölümü hatırlamak istemedikleri gibi rahat ve huzurlarının kaçmaması adına kendilerini tamamen eğlenceye, hissiyatlarını yok edici şeylere vererek hayattan lezzet almaya çalışmaktadırlar.
Dün geçmiştir geriye getirmek mümkün değildir. Ancak tevbe ve istiğfarla Cenab-ı Haktan özür dileyerek telafi edilmelidir. Yarın henüz gelmemiştir yok olan bir şeyin ıstırabını çekmek lezzetleri eleme kalbedeceğinden, Allah’a tevekkül ve teslimiyetle rahat ve huzur duymalıdır. Önemli olan sahip olduğumuz bu günü hayatımızın son günü gibi değerlendirerek Rabbimizin rızasını kazanmaya gayret etmeliyiz.